Ali Budak- Dövizin aşırı yükselmesi, Türkiye'de bankaları faiz arttırmaya yöneltti. Bankalar gerek artan döviz kurları gerekse uluslararası kredi derecelendirme kurumlarının verdiği düşük notlar dolayısıyla kredi faiz oranlarında artış yaptı. Ekonomist ve yatırım uzmanı Burak Oğuz, bankaların kredi faiz oranlarının genel değerlendirmesini yaparak bu olumsuz ortamın nasıl oluştuğunu anlattı. Bankaların son dönemde kredi faiz oranlarını yüksek tutmasını, dış piyasadan kaynaklanan olumsuz gelişmeler ile Türkiye'nin kendi iç dinamikleri ve problemlerine bağlı olarak geliştiğini söyleyen Oğuz, "Bankaların ayakta kalması için faizi artırmaktan başka çaresi kalmadı. Beş büyük bankanın yıllık kredi faiz oranları ise şöyle: Ziraat Bankası yüzde 22,80, İş Bankası yüzde 24,60, Halk Bankası 27,60, Garanti Bankası yüzde 31,44, Akbank yüzde 33,60 ve Yapı Kredi Bankası yüzde 33,60 oldu. Doğru adımlar atılmazsa bu kredi faizleri değişen iç ve dış dinamiklere bağlı olarak artmaya devam edecek. Bu arada araştırmalara göre bankaların kredi faiz oranları yüzde 22-35 bandında seyretmesine rağmen, 'kredi maliyetlerinin' bankaya göre yüzde 35 ile 50 arasında olduğu görülüyor. Bu nedenle bugünlerde borçlanma ile karşı karşıya kalan kişi ve firmaların gerçek borçlanma maliyetleri bakımından daha bilinçli olmaları lazım" diye konuştu.

 

Ranta yatırım

Faizlerin yükselmesinin hem dış piyasadan kaynaklandığını hem de Türkiye'nin kendi iç dinamikleri ve problemlerine bağlı olduğunu hatırlatan Oğuz, şöyle devam etti: "Bu durumda ise faizde yükselme kaçınılmaz oluyor. Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor. Türkiye, bugüne kadar döviz olarak almış olduğu ucuz paraları doğru alanlara ve katma değer yaratacak ihracata yönelik yatırımlara harcamadı. Tam tersine betona, binaya ve ranta gömdü. Gelinen noktada maalesef bu paraları geri ödeyemiyor. Çünkü geriye ödemek istediği halde yeteri kadar kaynağa sahip olmadığı için ödeyemiyor."
 
Paraya ulaşmak pahalılaştı

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin pahalılaşan paraya ulaşmakta zorlandığı için sorun yaşadığını dile getiren Oğuz, "İkinci bir etken olarak Amerikan Merkez Bankası(FED) ucuz para dönemini bitirip, faiz artışına geçerek parayı pahalılaştırmaya başlayınca; tüm dünyada olduğu gibi özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde paraya ulaşım daha da zorlaştı ve pahalılaştı. Bu da şu demek; paraya ulaşmak istiyorsanız daha yüksek bir maliyet ödemeniz lazım. Bu hem Türkiye Merkez Bankası açısından geçerli hem de Türkiye'deki borç alan bankalar, finans kuruluşları ve özel şirketler için. Dolayısıyla dünyadaki ve Türkiye'deki bu gelişmeler Türkiye gibi ekonomisi kırılgan olan gelişmekte olan ülkelerde son derece olumsuz olarak yansıdı. Sadece faiz değil, dövizdeki artış, enflasyonda artış ve öncesinde dış ticaret açığının artması gibi etkenlerin bozulmasıyla birlikte dünyadaki gelişmeler; özellikle Amerika cephesinde Türkiye ile olan restleşme, ABD'nin yaptırımları, ticaret savaşları gibi etkenleri üst üste koyduğumuzda uluslararası piyasaları açısından Türkiye'ye yansıması olumsuz oldu" ifadelerini kullandı.


Yüksek faizle alıyorsanız yüksek de satmalısınız

Maalesef Türkiye'nin son birkaç yılda yaşamış olduğu ekonomik ve siyasi problemler, seçim üstüne seçimle birlikte bütçe dengelerinin bozulması, mali disiplinden sapılması ile makro rakamlarda bozulmalar meydana geldiğini ifade eden Oğuz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Gerek firmalar, gerekse vatandaş tüketime, harcamaya ve bununla beraber borçlanmaya alıştı. Şimdi bunun toparlanması lazım ama bu kolay olmayacak. Bütün ekonomi, finans piyasaları bankaların temelini oluşturduğu için bu da ister istemez bankaları kötü etkiledi. Türkiye'deki bu olumsuz gelişmeler maalesef Türkiye'nin risk primini de artırdı. Yine aynı şekilde kredi derecelendirme kuruluşlarının da olumsuz rapor vermesi de Türkiye'nin risk primini artırdı. Dolayısıyla Türkiye daha yüksek maliyetle paraya ulaşmak durumunda kaldı. Yani Türkiye yüksek faizle para almak zorunda kaldı. Faizi yüksek alıyorsanız yüksek de satmanız lazım. Bu da ister istemez kredi faiz oranlarının artmasına neden oldu."

Tedbir almakta gecikildi

Oğuz, son olarak büyük holdinglerin bankalar üzerine baskı uyguladığını belirterek, "Büyük holdinglerin bankaların üzerindeki borç yapılandırma, borç ötelendirme baskısı, bankaların nakit akışlarını olumsuz etkiledi.  Bankaların elindeki nakit akışının azalması, paraya ihtiyacın fazla olması ve talebin yüksek olması doğal olarak bankaların da maliyetlerini artırdı. Bahsettiğimiz tüm bu nedenlerin birleşmesi sonucunda bankalar faiz arttırma yoluna gitti. Bankacılık sistemi para alış verişi üzerine döner. Bankaların topladıkları nakit için artık daha yüksek bir bedel ödemiş olmaları, ellerindeki paraya kar koyup satmak ile karşı karşıya kalmalarına neden oldu. Bunlar da karşımıza maalesef yüksek bir faiz oranı olarak geliyor. Şu an da alınan tedbirlerin onda biri bir yıl önce alınsaydı hem ekonomi bu kadar ateşlenmeyecekti hem de döviz bu oranları görmeyecekti" dedi.