Ali Budak- Her konuşmasında Sanayi 4.0 için Eğitim 4.0'a olan gerekliliği dile getiren Yorgancılar, 'Sanayi 4.0 gibi kapsamlı ve hayatımızın her alanını hızla değiştiren bir devrime uyum sağlamak, nitelikli istihdama duyulan gereksinimi büyük oranda artırmaktadır. Nitelikli istihdam ise ancak Sanayi 4.0'ın bileşenleri konusunda uzmanlaşmayı sağlayan kaliteli bir eğitim sistemiyle mümkün olmaktadır. Ege Bölgesi Sanayi Odası olarak, tüm faaliyetlerimizi 'Üretim yoksa kalkınmak hayaldir' vurgusuyla sürdürüyoruz. Çünkü sürdürülebilir ve istihdam dostu büyümenin temeli üretimdir. Bu da aslında verdiğimiz önemi gösteriyor' ifadelerini kullandı. Dünya'da değişen iş yapış şekilleri, Sanayi 4.0'a sağlanması gereken uyum, Sanayi 4.0 için Eğitim 4.0'a olan gereklilik, Türkiye'nin Avrupa ve Amerika ile yaşadığı sorunlar gibi bir dizi farklı konuyu Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar ile konuştuk.

*Dünyada iş yapış şekilleri değişti. Türkiye'nin yeni sürece uyum sağladığını düşünüyor musunuz? Uyum sağlama sürecinde yapması gerekenler nelerdir?

Dünyamızın, teknoloji ve dijitalleşme odağında akıl almaz bir hızla değiştiğine tanık oluyoruz. Bu hızlı değişim, gündelik hayatımızı olduğu kadar iş dünyamızı da başlı başına değiştiriyor. Ürettiğimiz ürün ve ortaya koyduğumuz hizmetlerle birlikte, iş modellerimiz ve yönetim prensiplerimiz de değişiyor. Bu değişim sürecine uyum sağlamamız ise değişen dünya çapında denklemleri çok iyi analiz etmemizi ve teknolojiye hakim ülkelerden biri haline gelmemizi gerektiriyor. Bu açıdan, ülkemizin ulusal teknoloji ve inovasyon yol haritası büyük önem kazanıyor. Bununla ilgili küçük küçük adımlar atılmaktadır ancak, dünyadaki değişimin çok hızlı olduğu dikkate alındığında bizim çok daha proaktif davranmamız gerekmektedir.

*Sanayi 4.0 sürecinde sizin üzerinde en çok durduğunuz konu Eğitim 4.0 oldu. Siyasi iktidar ise bu konuda yaptığı çalışmaların yeterli olmadığı konusunda eleştiriliyor. Bu konuda yapılması gerekenler nelerdir?

Sanayi 4.0 gibi kapsamlı ve hayatımızın her alanını hızla değiştiren bir devrime uyum sağlamak, nitelikli istihdama duyulan gereksinimi büyük oranda artırmaktadır. Nitelikli istihdam ise ancak Sanayi 4.0'ın bileşenleri konusunda uzmanlaşmayı sağlayan kaliteli bir eğitim sistemiyle mümkün olmaktadır. Sanayi 4.0'ın temeli Eğitim 4.0'dır şeklinde vurguladığımız bu durum, küçük yaşlardan itibaren yazılım, kodlama ve programlama başta olmak üzere yazılım gibi geleceğin mesleklerini içeren eğitim altyapısının kurulmasını gerektirmektedir. Üniversitelerde atıl durumdaki bölümlerin kaldırılarak, geleceğin mesleklerine yönelik bölümlerin açılmasını çok önemsiyoruz.

*Türkiye'de dijitalleşme sürecinin yüksek ve hızlı ilerlediğini dile getirdiniz. Ortaya konulan veriler ise ülkedeki yüksek teknoloji ürünü üretiminin toplam üretimdeki payının yüzde 5'in üzerine çıkamadığını ortaya koydu. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Benim kastettiğim ve sizin yanlış anladığınız husus; 2017 Dijital Evrim Endeksi çalışmasındaki, ülkelerin dört farklı kategorideki dijitalleşme düzeyini göstermektedir. Söz konusu değerlendirmede ülkemiz, 37/60 sıradadır ve mevcut dijitallik düzeyi düşük olsa da hızlı dijitalleşen ülkeler sınıfında dikkat çekmektedir. Burada anlatmaya çalıştığım, ülkemizin dijitalleşme konusunda önemli bir potansiyeli var. Ama altyapımız yeterli değil. Yani bireysel olarak teknoloji tüketimi ile en çok ilgilenen ülkelerden biriyiz ama teknoloji üretiminde oldukça gerideyiz. Yani biz yüksek katma değerli ürün üretemiyoruz ama tüketme konusunda ilk sıralardayız. Önemli olan bu tüketimi seven halkı üretmeye yönlendirmek, onun altyapısını hazırlamaktır. Zira Global Inovasyon Endeksi 2017 çalışmasında da 127 ülke arasında ülkemiz 43'üncü sırada yer almıştır. Yani gidecek daha çok yolumuz var.

*Türkiye'nin dijitalleşme sürecinde üretim sistemlerini ve altyapısını geliştiremediği sürece sanayi 4.0'ı yakalayabileceğini söyleyebilir miyiz?

Konuyla ilgili gerçekleştirilen analizler ve çalışmalar, dijitalleşme ve inovasyon konusunda mevcut durumumuzun düşük seviyede kalmakla birlikte, ciddi bir atıl potansiyelimizin olduğunu ve daha hızlı dijitalleşme politikalarıyla bu atıl potansiyelin değerlendirilebileceğini göstermektedir. Bu atıl potansiyelimizi değerlendirmeden, üretim süreçlerimizi ve iş yapış şekillerimizi dijitalleştirmeden, tabii ki Sanayi 4.0'a uyum sağlamamız mümkün değildir. Zira Sanayi 4.0'ın temeli dijitalleşmeye dayanmaktadır.

*Dünya üzerinde markalaşan firmalar gelirlerinin büyük bir çoğunluğunu Ar-Ge ve inovasyona yatırdıklarını belirtiyor. Türkiye'deki firmalara ise bu konuda yeterli yatırım yapmadıkları eleştirileri getiriliyor. Dünya'nın en büyük 10 ekonomisinin içerisine girme hedefi olan bir ülkenin bu konuda neler yapması gerekiyor?

Ar-Ge ve inovasyon kültürünün yerleştirilmesini küçük yaşlardan itibaren başlatarak, yaratıcılığı teşvik eden bir eğitim sistemi ve geleceği inşa etmeliyiz. Söz konusu ülkeler bunu başardıkları için ilk 10 içindeler. O yüzdendir ki ısrarla Eğitim 4.0 diyoruz. Firmalar, ülkemizde maliyetli gördükleri bu alana girmekten çekindikleri için, atılım yapamıyoruz. Son yıllarda hükümetin bu alandaki destekleri firmaları cesaretlendirmiş olsa da yine altını çizmek isterim ki daha hızlı yol almalıyız.

*Türkiye'nin dünya çapında bir markası olmadığını sürekli dile getiriyorsunuz. Türkiye'nin yatırımlarını temel aldığımızda dünya çapında bir marka yaratmasının mümkün olduğunu söyleyebilir misiniz?

'Her evde bir Türk malı olmalı' yönündeki ilgili tüm ortamlarda dile getirdiğim söylemimle, markalaşmanın ülkemizin ekonomik gücünü artırması kadar itibar kazanması açısından da önemli olduğuna dikkat çekmeye çalışıyorum. Günümüzde dünya çapında marka olmak ise, tüketici tercihlerini çok iyi okumanın yanında yaratıcı ve inovatif ürünler geliştirmeyi de gerektirmektedir. Bu durumda, küresel bir marka değeri yaratmanın, büyük düşünerek, yatırımları dijitalleşmeye ve e-ticaret üzerine yoğunlaştırmaya çalışarak, mümkün olabileceğini söyleyebiliriz.

*Dünyada e-ticaret geleceğin alışveriş sistemi oldu. Türkiye'de de son dönemde bu alanda ciddi bir ekonomi oluştuğunu görüyoruz. Bu alanda ne gibi yatırımlar yapılırsa 'alibaba.com' gibi bir marka doğabilir?

Bugün bir cep telefonu ve internet aracılığı ile dünyanın bir köşesinden bir başka köşesine ticaret yapmak mümkün hale gelmiştir. Değişen dünya şartlarına uyum sağlamak zorundayız. Alibaba bunu en erken görenlerden ve o yüzden de dünyanın en büyük e-ticaret sitesi. Biz Çin ziyaretimizde bu başarıyı yerinde ziyaret ederek gördük. Ve Kayseri pilot il seçilerek e-ticaret için ilk adım atıldı. Hükümet bu konuda destekler vermekte, bizler de üyelerimize konuyu anlatarak onları cesaretlendirmeye çalışmaktayız. Rekabetin bu kadar güçlü olduğu bir ortamda, geniş müşteri kitlelerine ve satış rakamlarına ulaşmak tabii ki yoğun çabaların ürünüdür. Girişimcilerimizin, küçük başarısızlıklarda pes etmesi ve vazgeçmesi bu anlamda büyük bir hata örneği teşkil ediyor.

*Son açıklanan rakamlara baktığımızda Türkiye'nin inşaata dayalı büyüdüğünü görüyoruz. Geçen senenin Ağustos ayına göre ticari krediler yüzde 25, tüketici kredileri yüzde 19 iken kredi kartları ise yüzde 7 büyüdü. Uzmanlar ise ülke ekonomisinin borçlanarak büyüdüğüne işaret ediyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Ülkemizde, geçmiş yıllarda yakalanan yüzde 8-9'lara varan büyüme oranlarında kalıcılığın sağlanamaması, üretimin önemini ortaya koyan bir diğer gerçektir. İnşaat sektörümüzün büyümesi gerek modern kentleşme gerekse ekonomimize katkı anlamında elbette sevindiricidir. Ancak uzun vadede küresel ekonomideki ağırlığını artırma hedefindeki ülkemizin odak noktası üretim olmalıdır. Ege Bölgesi Sanayi Odası olarak, tüm faaliyetlerimizi 'Üretim yoksa kalkınmak hayaldir' vurgusuyla sürdürüyoruz. Çünkü sürdürülebilir ve istihdam dostu büyümenin temeli üretimdir. Tasarruf alışkanlıkları konusunda geri planda olan ülkemizde borçlanma maalesef son yıllarda gereksinimden ziyade alışkanlığa da dönüşmüştür. Ancak ne bireysel ne ulusal olarak borçlanma uzun vadede sürdürülebilir olamamaktadır. Bunun yanında, tasarruf alışkanlığının sağlanabilmesi bireysel emekliliğe devlet katkısı gibi bu konuya özel olarak sürdürülen çalışmalar kadar, üretimin artırılmasının önemini de bir kez daha anlıyoruz.  

*Geçtiğimiz hafta ABD-Türkiye vize restleşmesiyle başladı. Bu gerginlik direkt dövizi yükseltti. Dövizin yükselmesi önünü göremeyen yatırımcı için ise büyük sorun. Bu da ülkedeki yatırım oranlarını azaltıyor. Türkiye, yatırımcıya güven vermek adına ne gibi adımlar atabilir?

Ülkemizin son yıllarda sınır coğrafyasının oldukça sıkıntılı durumda olması, terör ve güvenlik sorunlarıyla mücadele etmesi ve ABD, AB ve Rusya gibi küresel olaylara yön veren güçlerle ciddi gerilimler yaşaması, yatırımcıların güveni açısından da çok sarsıcı olmuştur. Bu anlamda, yatırımcıların güvenini sağlamak için öncelikle uluslararası ilişkilerimizde itidal içinde olmamız gerektiğine inanıyorum. Ancak şuna da yürekten inanmaktayım ki, ülkemizin potansiyeli ve sahip olduğu avantajlar yatırımcılar için daima bir çekim gücü oluşturmaktadır. Söz konusu siyasi durumların geçici olduğunu anladıkları anda güvensizlik ortadan kalkmaktadır. Kuşkusuz, ülkemizin daha çok yatırımcı çekebilmesi ve yeni işbirlikleri geliştirebilmesi için, sahip olduğumuz avantajları dikkat çekici bir pr çalışması ile anlatmamız da önem taşımaktadır.