Ben bu AKP iktidarının, bu 'en büyük olacak' yönelimlerine akıl erdiremiyorum. Nedense aklım ve havsalam bu merakı gerçek anlamda bir türlü algılayamıyor. Gerçi yazımı yazarken Araplarla olan yakın ilişkilere göz gezdirip ve ülkemiz insanlarının geçmişte oluşturup atasözüne dönüşen Arap, yağ, bol ve sürmek kelimeleri ile süslü deyimi aklıma getirmiyorum desem yalan söylemiş olurum. Anlayınız canım!

Haydi o zaman bu 'en büyük olacak' ne demekmiş, şöyle gözden geçirelim. Cami mi yapılacak? En büyüğünden olsun, hem de İstanbul'un en yüksek noktası sayılabilecek Çamlıca Tepesi'nde olsun. Önceleri başbakanlık binası yapılacaktı. Sonradan, pozisyonu göre değişip Cumhurbaşkanlığı Külliyesi oluverdi. Nasıl olsa, arazi - arsa da bol. Atatürk Orman Çiftliği ne güne duruyor? Hem olmuşken "külliye" oluversin, 1100 odalı olsun. Olmuşken aylık elektrik masrafı da 1 milyon liracık oluversin.
Hastane mi yapılacak en büyüğünden olsun. İçlerinde doktor olmasa bile hastane en büyük olsun. Varsın tedavi için başvuran hastalarına bir yıl sonrasına randevu verilsin, acil servislerinde oksijen cihazı olmayıversin. Dikkat ederseniz köprüleri yazmadım bile. Elbette onlar da dünya sıralamalarında baş sıralarda olacaklar, olmaları gerekir. İşte, Üçüncü Boğaz Köprüsü; işte, Çanakkale Köprüsü. Ölçülerini vermeme bilmem ki gerek var mı?

Ey okurlar, bütün bu yazdıklarım nereden aklıma geldi diye soracak olursanız, anlatayım o haber elbette sizin de gözünüzden kaçmamıştır.
Efendim; TBMM Başkanı anlı ve de şanlı Sn. İsmail Kahraman tarafından mübarek Ramazan ayı şerefine milletvekillerine iftar yemeği verilecek ya işte o zaman sorun gündeme gelmiş. Gerçi bu önemli iftar yemeklerinde artık mutad hale dönüşen haremlik ve selamlık uygulaması var ama ne yapsanız o kadar milletvekilini bir arada bulundurabilme şansınız yok. O halde ne yapmalı? Planları ta 1937'ye dayanan şimdiki TBMM binasının yetmediğini öne sürerek yenisini yapma girişiminde bulunulmalı (!) Bana kalırsa; yeni inşaat için en uygun yer gene AOÇ arazisi olmalı. Hem bu proje gerçekleşirse; Sn. Cumhurbaşkanımıza da yakınlık sağlanmış olacaktır.
Şimdi; ben söyleyeyim, siz görün Sn. Başkan İsmail Kahraman gündeme getirdi ya iddia ediyorum çok yakında inşaata başlanıp dünyanın en büyük millet meclisi binasına kavuşabiliriz. Hem belki de bu vesile ile dünyanın en büyük iftar yemeği salonumuzu da kazanabiliriz.
Ne denilebilir ki aklıma Tevfik Fikret'in yüz yıl önce söylenmiş o meşhur şiiri geliyor. Neler demişti, ne dersiniz? Hatırlayalım; 'Han-ı Yağma' (Yağma Sofrası) adlı şiir, aslında altı kıtadır, biz şimdilik ilk ve tek kıtasını yazalım, meraklılara tamamını okumalarını öneririz.
Bu sofracık, efendiler- ki iltikaama muntazır,
Huzurunuzda titriyor- bu milletin hayatıdır,
Bu milletin ki, muztarib, bu milletin ki muhtasır,
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır,

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!
(İltikaam: Lokma, Muntazır: Bekleyen, Muztarib: Sıkıntı içinde bulunan, Muhtasır: Can çekişen, Han-ı iştiha: İştah sofrası )
***
Yüce Allah bazen aradan çok zaman geçse de sopasını akıllanmayanların kafasına indiriverir. Yeter ki kullar ders almasını bilsinler. Şimdiki TBMM Başkanımız Sn. İsmail Kahraman'ın geçmişi hakkında sizlere kısa bir bilgi vereyim. Sene 1969 başları olmalı; Amerikan emperyalizminin maşası 6. Filo'nun İstanbul ziyaretini protesto amacıyla karşı yürüyüş yapmak isteyen sol tandanslı gençlerin karşısına polisler çıkar, polislerin yanında ve onlardan daha fazla kralcı MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) vardır. Amaç solcu gençlere ve gruplara ders vermektir. Yani birebir Amerikancı bir girişim yaşanmıştır. Taşlar ve sopalarla saldırılır, hatırladığım kadarıyla sol gruptan iki genç bu yolla öldürülmüştür.
Kim derdi ki, kimin aklına gelirdi ki bu Amerikan yanlısı saldırıdan 48 sene sonra bu kere Sn. İsmail Kahraman'ın iktidarı Amerika ile karşı karşıya gelecek, Amerika ile bir ölçüde papaz olacağız?
***
Yazdıklarıma ufak bir not daha ekleyeyim. Ne yazıktır ki; Sn. İsmail Kahraman; hem milletvekili hem de Meclis Başkanı olarak laik Atatürk anayasasına göre yemin etmiş olmakla beraber geçen sene 2016 Nisan ayında Anayasadan 'laikliğin' kaldırılmasını önerebilmiştir. Eni konu izliyorum, bana kalırsa Sn. Başkanımızın Atatürk hakkındaki düşünceleri, geçenlerde TV'lerde yapılan Atatürk karşıtı programın konuşmacılarınınkilerden kesinlikle farklı değildir. Varın, siz gerisini düşünün...
Esenlikle kalınız...
TÜRKÇE İÇİN NOT
Çenber değil ÇEMBER