Bir zamanlar Balıkesir ve Bursa Beden Terbiyesi Bölge Müdürlükleri yapmış, Ankara'dan sonra İzmir'e yerleşmiş Celal Olgaç vardı.

Belki de 10 yıl kadar önce Buca'da karşılaşmıştım Celal Olgaç'la...

Müdürlükleri zamanında önem verdiği ve uyguladığı prensiplerini şöyle özetlerdi:

'Kentin tüm çocuk ve gençlerini sporla tanıştırmak ve eğitimlerini aksatmadan mutlaka bir spor dalını uzman eğitmenlerle yapmalarını sağlamak.

Müdürlüğünü yaptığım yerlerde, denetimlere çok önem verir, özellikle muhasebe servisleri ile para ile bağlantılı olanların her hareketlerini çok sıkı şekilde takip etmek.

Cepheyi kesinlikle büyütmemek...'

Aslında bu sistem yalnız çalışma değil, yaşamın her anında karşınıza çıkar.

Bunları anımsamam da, fırın, pazaryeri ve esnaf denetimlerinin arttığı haberleri...

Hepsi hazır metin...

Hepsi göstermelik...

Ben de çevremdekiler de denetimlere inanmıyor...

Son yıllarda duyuyor ve görüyoruz:

'Şu gün şu saatlerde şu işyerleri denetlenecek!' bilgilendirmelerini...

Denetim haberli olur mu?

Geçenlerde bir futbol kulübümüzün başkanı teknik direktörü; 'futbolcuları denetlemediğini, özel hayatlarıyla ilgilenmediğini belirterek suçlamıştı...

Kimdi bu?

Meraktan kurtarayım:

Galatasaray'ın başkanı, Fatih Terim için neler söylemişti, neler?

'Gitti gidecek?' derken, Başkan kongrede seçimi kaybetti...

Yani o gitti...

Bir zamanlar kulüplerde 'menecer' adı verilen kimseler vardı.

Bunlar sporcularla birlikte yatar, birlikte kalkardı...

Eski sporculardan seçilirlerdi...

Dikkat ederseniz 'sporcu' dedim, 'futbolcu' değil...

Çünkü belli başlı tüm spor branşlarında uygulanırdı, özellikle önemli müsabakalar öncesinde...

'Ağabey' rolünü oynarlar, bazı önemli maçlar arası, kamp yapılan otellerde odalar basılır ve futbolcular yataklarında mı, diye bakılırdı!

Bir de taraftar grupları vardı;

Bunlar da 'gönüllü dedektif' idiler...

'Pavyon' adı verilen 'gece kulüplerinde'  ve de 'kamp çevresinde' nöbet tutarlardı...

Yani zamanımızda yalnız çapkınlık yapan ünlüler ve siyasiler, damatlar gibi ünlü futbolcular da taraftarın hışmına uğrarlardı...

Yenildiklerinde ya da puan kaybettiklerinde bunun hesabı bunlara çıkartılırdı.

Anımsadığım kadarıyla;

Sinan Engin, Ogün Altıparmak ünlü, efsane menecerlerdi...

Daha çok var...

Aslında bunlarda o kadar ilginç anılar var ki, dinlemeye doyamazsınız...

EĞİTİM... EĞİTİM...EĞİTİM...

Aslında her işin başında olduğu gibi sporda da önemli olan; Eğitimdir...

Eğitim... Eğitim... Eğitim...

Çok iyi anımsıyorum, hatta birkaç kez yazmıştım;

1997 yılında Tonny Blair, Birleşik Krallığın yani İngiltere'nin Başbakanı olmadan önce seçim bildirgesine üç tane madde koydurmuştu...

Birinci madde; eğitim,

İkinci madde; eğitim

Ve üçüncü madde yine eğitim'di...

Ondan önce; 1990 yılında John Macor başbakanlığa seçilmiş ve eğitime hiç önem vermemişti, şimdi bizim halimiz gibi...

Tony Blair bundan istifade etti...

Rakipleri saraylardan, yollardan, şunlardan bunlardan neler neler vaat etmişlerdi...

Meraklı olan inceleyebilir...

Sonuç mu?

Eğitim kazandı...

Futbolda, daha doğrusu sporda da öncelik 'eğitim' değil mi?

Eğitim olmadan hiçbir şey olmaz!

Tabii ki öncelikle tam donanımlı, bllgili teknik insanlara, ihtiyaç var...

Biliyor ve yaşıyoruz:

'Eline mala alan ustayım!' diye geziyor...

Ya da 'Her işi yaparım ağabey!' diyenler var...

Hiçbiri hiçbir işe yaramadığı gibi, aldıkları her işi gözlerine yüzlerine bulaştırıyorlar, onarılması güç sorunlar yaratıyorlar...

Beden eğitimi derslerinde 'Alın çocuklar şu topu oynayın!' diyen öğretmenleri de bunlara benzetiyorum...

PARA ... PARA... PARA!...

Dünya eğitimi konuşuyor, peki biz ne konuşuyoruz?

Küçük bir örnek vereyim:

Spor yazarı Hıncal Uluç:

'Maç izleyebilmek için Exxen'e toplam 500 kağıt ödedik. Birisi UEFA'ya şikayet etmeli. UEFA bir kısmını paralı verebilirsin ama açık kanalda da olmalı diyor. Üstelik bu TV kanalı değil. İnternet kanalı!

Niye susuyorsunuz' dedi.

Bir zamanlar Türkiye'nin en ünlü ve en çok kazanan spor yazarlarından biri olan Hıncal Uluç bir noktada gerçeği söylüyor ama etkili oluyor mu?

Atı alan Üsküdar'ı geçmiş...

Yine bir hatırlatma yapayım:

Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın, Exxen'in sahibi ve yöneticisi, eski spor muhabirlerinden Acun Ilıcalı'ya 'Beşiktaş'ın maçlarını açıkça ver, herkes seyretsin!' çağrısı yaptı..

Ama yanıt olumsuz...

Çünkü bu işlerde öyle büyük paralar dönüyor ki, anlatılacak gibi değil...

Para denilince benim aklıma hep Acun Ilıcalı geliyor...

Bir de onun gibi Saran Bey var...

Ama o sadece Avrupa'da kalıp, Amerika'ya kadar uzanamadığından gelişmesi de bu kadar ileri olmuyor...

Herhalde aklından şu atasözünü geçiriyordur:

'Keser döner, sap döner gün gelir hesap döner!'

Herkesin bir hesabı var...

Futbolda ya da sporda siyaset var mı, yok mu?

Başlı başına bir konu...

'Hayır!' diyen çıkabilir mi?

Ama herkes 'Spora siyaset karışmasın!' diyor.

Bunu söyleyenler kuyruğuna basılanlar...

Teknik adamlardan Ahmet Çelenay var...

Doğan Emültay'dan sonra benim en beğendiğim isimlerden biri...

Nedense şansı gülmeyenlerden...

Seçimlerden önce şu öneride bulunmuştu:

'Tüm maçlar şifresiz yayınlansın... Bunu programına koyan ve uygulayacağına inandıran açık ara seçimleri kazanır...'

Zaten seçimlerin kaderini kim tayin ediyor?

Kadınlar ve gençler...

Ama bu sektörde o kadar büyük paralar dönüyor ki,  nasıl anlatsam!

Gökyüzündeki yıldızları sayarsanız bu parayı da sayarsınız...

Sonuç olarak şunu söyleyeyim:

TOPA VURMAKTAN DAHA ÖNEMLİ

'Fair Play' deniyor, lafta kalıyor...

'Centilmenlik' deniyor, lüks oluyor...

Eğitim yalnız topa vurmakla olmuyor...

Göztepe'nin 'efsane takımını' yaratan Teknik Direktör Adnan Süvarimiz vardı...

Neredeyse tüm Göztepeli futbolcuları 'milli' yaptı...

Teknik ve taktik dışında ne yapıyordu?

Hiç tahmin edemeyeceğiniz bir konuya el atmıştı:

Genç takım dahil, tüm sporculara şunları da öğretiyordu:

'Toplumda nasıl hareket edeceksiniz? Görgü kuralları nelerdir? Sofra adabı! Küçüklere sevgi, büyüklere saygı nasıl ve ne şekilde gösterilir...'

Milli takımımızı da çalıştıran, kitapları elinden düşürmeyen Adnan Suvari 'Sporcunun tavrı ve hareketleri, topluma örnek olmaları, topa vurmalarından çok daha önemlidir' diyordu...

BİSİKLETİN ÖNEMİ ve EĞİTİM

Böyle haberleri pek paylaşmak istemiyorum...

Ama son zamanlarda örneklerini çok gördüğümüz ve yaşadığımız için 'uyarı' niteliğinde yazmak istiyorum...

Çünkü çok üzülmüştük...

Karşıyaka gibi bütün İzmir gibi spor camiası da yasa bürünmüştü.

Hem hatırlatayım hem de gelişmeyi duyurayım..

Çünkü nedense sonucu hiç merak etmeyiz, ilgilenmeyiz...

Günlük hatta anlık yaşarız...

Çiğli'de Karşıyakalı bisiklet sürücüsü Zeynep Aslan'a (32) çarpıp ölümüne neden olduğu iddiasıyla yargılanan, ilk bilirkişi raporunda 'asli kusurlu' bulunan kamyon şoförü tutuksuz sanık Aycan Yörük ile yol çalışması sırasında gerekli tedbirleri almadıkları öne sürülen diğer tutuksuz sanıklar İdris Karataş ile Mustafa Yaman'ın 'bilinçli taksirle ölüme neden olmak' suçundan 9 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davada savcı, mütalaasını verdi.

Sanıkların 'taksirle ölüme neden olmak' suçundan 6'şar yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.

Kazalar da nedene oluyor?

Eğitimsizlikten...

Şu anda başta İzmir olmak üzere hemen her kentte 'bisiklet' sporuna, sağlıklı yaşam için büyük önem veriliyor.

Bunun ekonomik yanı da var...

Ama araç sürücülerinin büyük bölümü bunu bilmiyor olamaz...

Ama ilgisiz ve dikkatsiz davranıyorlar...

Buna hepimiz tanığız...

Umarım eğitimlerde bu konuya yaya hakları kadar önem verilir.

Bisiklet sporunu yapanların sayısı da artar...

İzmir'den çıkmış çok önemli bisikletçilerimiz var.

Örneğin çok eskilerden Orhan Suda ağabeyimiz...

Belki bir gün her zaman rahmetle andığımız Milli Bisikletçi  Orhan Suda ile ilgili anılarımı anlatırım,

KATKISI OLANLAR

'Bisiklet aşkı' hiç bitmez!

Her yaşta vardır...

Çocuk bebeklikten çıkıp paytak paytak yürümeye başladığı andan itibaren parklarda bisikletli çocukların peşinden gitmeye çalışır...

Velilerin yılsonu en önemli hediyesi bisiklettir...

'Bisiklet' deyip sakın geçmeyin, öyle ki çok modelleri vardır.

Örneğin;

Son zamanlarda ünlü olan 'elektrikli bisiklet 'ten tutun da, 'kron', 'katlanır', 'çocuk', 'dağ', 'yarış', 'kız' gibi binbir çeşidi var.

Bunları İzmir'e getirenlerden en önemli isim de, Türkiye'nin ilk Makine Mühendislerinden Nuri Arun...

Nuri Arun için Makine Mühendisleri Odası bir ara özel bülten çıkarıp, kendisini anmışlar, hizmetlerini yansıtmışlardı.

Şimdi kendisi gibi dünyaca tanınmış kızını tanıtmaya çalışacağım.

Dr. Yıldız Arun...

Ege Üniversitesi'nden emekli hekim Dr. Yıldız Arun aynı zamanda çok ünlü bir ressamımız...

Eserleri sürekli yurt dışındaki önemli sergilerde yer alıyor.

Namık Kemalli Ziraat Mühendisi ve akademisyen Atila Kaya da ünlü bir bisikletçimizdi.

Şu anda Amerika Birleşik Devletleri'nde olan Prof. Dr. Aydın Cankat'ı da unutamayız...

Onun ve ekibinin hem bisiklet hem de motosiklet sporuna yaptıkları katkı çok fazladır.

Bu anlattıklarımdan da şunu çıkarıyorum.

Bisiklette da, bisiklet sporunda da öne çıkan eğitimdir...

Eğitimli insanlarımızın sayesinde bisiklet sporumuz öne çıkmıştır.

Yine bizden birinden söz edeceğim;

Üstat Gazeteci büyüklerimizden Aydın Bilgin, bir ara Fransızlarla anlaşma yaparak, yurt dışından getirttiği parçaları Serdar- Burhan Çınar kardeşlerle montajını yaptırıp, 'Herkes bisiklet sahibi olsun' diyerek promosyon olarak gazete okuyucularını dağıttı.

Sanıyorum bu kampanyadan 50 bin Egeli yararlanmıştı.