Geçen hafta yani bayram arifesi olarak değerlendirilmesi gereken hafta ülkemiz için acı anılarla dolu bir hafta olarak belleklerimizde kaldı. Atatürk Hava Limanında yaşanan akıl almaz terör saldırısının izlerini bilmem ki bu toplum hangi yolla silebilecek? Hem yetkililere (Ben onlara mangalda kül bırakmayanlar adını veriyorum) sormak gerek: Sahi, siz ne yaparsınız? Hangi olayda gerçek sorumluluk duygusunu yansıtıp topluma gerçek anlamda güven verebildiniz? Verebilecek misiniz? Niyetiniz var mı?
Japonya'dan, Japon insanının davranışlarından bir nebze olsun ders almadınız mı? İşte önünüzde Belçika'da olanlardan sonra bakanların istifaları var. Onların davranışlarını geçmişte siz nasıl değerlendirmiş olabilirsiniz?
Üzülüyor, algılıyor ve anlıyorum ki bu soruların yanıtları bizim için, bizler için bitmez bir hayal olarak kalacaktır.

***

"Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" şarkısının elbette gerçek yaşamda bir öyküsü vardır. Kim bilir neler olmuştur, neler yaşanmıştır da üstüne şarkılar türküler düzülmüştür?
Ülke siyasetinin bir numaralı ismi Sn. R.T. Erdoğan; değişik unvanla ama gene sorumlu olduğu dönemlerde yaşananların üstüne bir bardak soğuk su içip hepimizi şaşırtıverdi.
İşte birincisi. Haydi; önce, gelin geçmişte olanları birlikte anımsayalım. Mavi Marmara Gemisi için 2010 yılında söylediklerini hiç yazmıyorum bile. İşte; yakın zamanda  2014 yılında muhalefet partilerini hedef alarak yaptığı konuşmalarından akılda kalanlar. Kısaca yazalım: "Kimdir bu İnsani Yardım Vakfı? Gazze'ye yiyecek ve çocuklara yardım malzemesi götüren bir kuruluş, Bizler sahip çıkmayalım mı? Otorite bizsek, izni verdik"
Yeni söyledikleri ise akıldan çıkacak gibi değil. Bakınız neler demiş: "Mavi Marmara ile giderken bize mi sordunuz?" 
Sıra ikincide. Yer Davos/İsviçre. Dünya Ekonomik Forum'unda İsrail Cumhurbaşkanı Simon Perez'e açık oturumda "One Minute (1)" ile başlayıp diplomatik davranışa pek de uygun olmayan tepkisinden aklımda kalanı söyleyeyim: "Siz, öldürmeyi çok iyi bilirsiniz" ve devamı.
Peki; ya şimdi günümüzde İsrail'le başlayan diplomatik flörte ne ad verebilir, bu tornistanı hangi kalıba sokabiliriz?
Tamam kabul ediyorum. Uluslararası ilişkilerde sonsuz düşmanlık ve sorumsuz dostluk olmaz. Diplomasinin genel kuralı budur. Ancak unutulmaması gereken bir başka kural da diplomasinin kendine özgü bir dilinin olduğu ve bu dilin her koşulda ve her kesimce kullanılması gereğidir. Yani bu demektir ki bu işler öyle kabadayı ağzıyla konuşularak çözülemez.
Peki; sıra şimdi üçüncü şokta. Geçen senenin Kasım ayının sonlarına doğru Suriye sınırımıza yakın bir yerde bir Rus askeri uçağı bizim uçaklarımızca vuruldu. Paraşütle atlayıp kurtulmaya çalışan pilotların biri sorumsuz kişilerce havaya ateş edilerek öldürüldü. Çok da marifetmiş gibi vuranlar neredeyse kahraman mertebesinde teşhir edildi.
Sonuç; milyarlarca liralık ekonomik zarar ve kuzey komşumuzla diplomatik ilişkilerin bozulabileceği hesaba katılmaksızın başta Sn. Cumhurbaşkanımızdan ve diplomatik misyonumuzdan Ruslara ver yansın bildiri üstüne bildiri.
Şimdiki durumda ise her kademede yaptığımız sözlü özürlerin ve yazdığımız özür mektuplarının içeriğinden bahsetmeye gerek var mıdır?

***

Geçmişteki izlenimlerimizin değerlendirilmesi sonucunda toplumun; baskıcı yönetimlere karşı kendini savunma içgüdüsüyle her zaman bir çıkış yolu aradığını ve çoğunlukla bulabildiğini görebilmekteyiz. Bunun en güzel örnekleri mizah alanındadır.
Benim çok hoşuma gitti. Uykusuz Mizah Dergisinin bu haftaki kapak karikatürü enfes.
Bayramınızı kutluyorum. Esenlikle kalınız...
TÜRKÇE İÇİN NOT:
Traş değil TIRAŞ
 (1)    Söylemeden edemeyeceğim. Bizim kendi aramızdaki çatışmalarda kullandığımız "Bir Dakika, bir dakika" batı dillerinde hiçbir şekilde kullanılmaz. Yani İngilizler kendi aralarındaki konuşmalarda Sn. Erdoğan gibi "One minute, one minute" demezler. Olsa olsa "Just a moment" derler. Fransızlar da hiçbir zaman "Une minute, une minute" demeyecekleri gibi Almanlar da konuşmalarında "Ein Minute, ein Minute" demeyeceklerdir.