Gediz’den söz edecektim.
Ama bu konuda çok sayıda haber çıktı.
Ben de gündemime Marmara’yı aldım….
Uzmanların belirttiğine göre buranın hastalığı ise ‘Derin deniz deşarjı!’
Bunu Ege denizlerinde, kıyılarında çok gördük…
Hatta Menderes’in önceki AKP’li belediye başkanı zamanında da çok yazdık.
Ama o otellerin sahipleri yöneticileri Özdere’de vatandaşların ellerinden tapulu yerleri alınırken, AKP’li başkan bu kişileri, ‘Hazine topraklarına el koydular’ diye yalan yanlış duyurularla halkın önüne çaresiz bir şekilde atarken görmezden duymazdan gelmişler ve kendilerine ses çıkarılmaması için güçlüden yana olmuşlardı.
Biz unutmadık o günlerdeki açıklamaları ve de görüntüleri…
Şimdi yine Marmara’ya gidelim;
Uzmanlar şöyle diyor:
‘Marmara Denizi’ni hızla kaybediyor ve böylelikle tüm denizlerimizi stres altına sokuyoruz. Kendine has, genç denizimizin çöküşünü artık bilimsel çalışmalardan öte beş duyumuzla algılayabileceğimiz bir noktaya geldik.’

Zaman yok

Marmara Denizi birbiri üzerinde yer alan, hidrografik özellikleri çok farklı iki su kütlesinden, başka bir deyişle iki ayrı denizden oluşuyor.
Üstteki akıntı Karadeniz’den gelen akıntı; alt akıntı ise en iyi şartlar altında bile sadece %10’u Karadeniz’e ulaşabilen Akdeniz kökenli akıntı. Bu alt akıntı son 32 senedir ‘derin deniz deşarjı’ adı altında arıtılmamış atıklar için bir taşıyıcı bant olarak kullanılıyor, kirliliğin seyrelerek Karadeniz’e ulaşması umuduyla.
Bu yöntemle yıllardır Marmara Denizi’ni atık deposu haline getirdik, foseptik çukuru gibi davrandık, kirlilikten hasta ettik. 
Aynen Gediz gibi!

Kaybetme sürüyor

Yerli balık türlerinin büyük çoğunluğunu kaybettik. Kirlilik giderek arttı, tür çeşitliliği erozyona uğradı. 
Biyoçeşitlilik üzerindeki olumsuz etkilere yenilerini eklemeye devam ediyoruz. 
Marmara can çekişirken, birçok noktadan deşarj edilen, nüfus seviyesinin artışı ile kirletici etkisi yükselen kentsel ve gelişen sanayinin arıtılmamış atıkları, Marmara Denizi’ne geri dönüşü mümkün olmayan hasarlar verdi, vermeye de devam ediyor. 
Aynen Gediz gibi!

Kurtaralım derken

 32 senede bu hale getirilen Marmara Denizi’ne ölümcül darbe 2020 senesi Kasım – Aralık aylarında Ergene derin deniz deşarjı ile vuruldu. Büyük yoğunluğunu sanayi tesislerinin oluşturduğu arıtılmayan kimyasal atıkların deşarjının yapıldığı, bilimsel verilere göre 4. sınıf su kalitesinde olan, renk ve tuzluluk probleminin bir türlü çözülemediğinin itiraf edildiği Ergene Nehri’nden kaynaklandı. 
Ergene Nehri dünyanın en kirli akarsularından biri. 
Ve bu kirliliği durdurmak için “Ergene Havzası Koruma Eylem Planı” devreye sokuldu. 
Ancak, 2011 senesinde tasarlanan 15 maddelik bu plan hala tamamlanmadı. 
Eğer Ergene’de gerçek bir rehabilitasyon planlansaydı; Ergene Nehri’nin su kalitesi düzelecek, kalitesi iyileşen su, etraftaki verimli tarım arazilerinde kullanılacak ve bu şekilde Ergene Havzası kurtulacaktı. Ancak, Avrupa’nın en çevreci projelerinden biri olarak lanse edilen bu plan kapsamındaki en büyük adım, Ergene’deki kirli suyun Marmara’ya deşarjı oldu. 
Ve en önemlisi projede göz ardı edilen en önemli faktör, Marmara’nın “alıcı ortam” özelliğini palyatif uygulamalar sonucunda son 32 senede tamamen yitirmiş olmasıydı. 
Ergene Nehri’ni siyaha boyayan bu kimyasal atıklar şimdi borularla taşınarak Marmara’ya boşaltılıyor. Önlem alınmazsa bu yöntem Ergene’yi kurtarmayacağı gibi Marmara’nın da sonunu getirecek.