Türkiye Futbol Federasyonu, geçtiğimiz yıllarda Süper Lig'de oynayan yabancı sayısını arttırmıştı. Bazı takımların bu kuraldan faydalanarak, sahaya 11 yabancı oyuncuyla çıktıkları oldu. Bunun yerli oyuncuların aleyhine olacağı, alt yapılardan gençlerin çıkmayacağı söylendi.

Zaman geçtikçe bunun böyle olmadığını gördük. Süper Lig'de yerli oyuncu sayısı azalsa da yeteneklerde artış olduğu gözlemlendi. Bu sayede özellikle Avrupa'ya birçok kişi gitti, başarıyla formalarını terletmeye başladı.
Fakat her nedense TFF, geriye dönmeye başladı ve yabancı sayısında ciddi azalışlara gitti. Eskiden yetenekli yerli oyuncular kapışılırdı. Kıran kırana mücadele olur, 1 birimlik değeri olanlar, 5,6 hatta 9 kat pahalıya alınırdı. Bu da kulüplerin daha da borçlanması demekti. Genellikle 3 büyük kulüp dediğimiz Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe zamanında çok çekerlerdi bu yarıştan. Diğer kulüpler ellerindeki yetenekli oyuncuları satınca, mecburen sıradan oyuncularla oynamak zorunda kalırlardı. 3 büyüklerle aralarındaki güç farkı çok fazla olurdu.
Yabancı sayısı artınca, 3 büyükler kıyasıya transfer mücadelesine pek fazla girmemeye başladılar. Bu da bir nebze giderlerini azalttı. Diğer kulüpler ise her ne kadar ellerindeki yetenekli Türk oyuncuları yüksek fiyata satamasalar da yurt dışından buldukları ucuz oyuncuları parlatıp, yüksek fiyatlara ellerinden çıkarmaya başladılar. Gidenlerin yerine yenilerini bulmak fazla zor olmadı. Güç farkları azaldı, bu sayede kupalar kazanmaya, şampiyonluk yarışına girmeye kadar gitti. Bursaspor ve Başakşehir tarihlerinde ilk defa ligi en önde göğüslemeyi başardılar.
***
En başta yukarıda bahsettiğim konulardan dolayı, yabancı sayısının azaltılmasına karşıyım. Ancak bu buzdağının görünen yüzü. Ekonomik ve politik farklı durumlarda var bu işin içinde.
Yurt dışına giden Türk futbolcuları, ülkemizin reklam yüzü oluyorlar. Memleketimizin en büyük gelirlerinden biri turizm. Milyon eurolara yapılacak Türkiye'nin tanıtımını, bedavaya yaptırıyorlar. Son olarak Fransa'da Lille'de şampiyonluk yaşayan Burak Yılmaz, Yusuf Yazıcı ve Zeki Çelik, Türk bayraklarıyla kutlamalara katıldı. Gazeteler bu oyuncularımızı manşete taşıdı. Türkiye'nin yüzü oldular. Bu sayı ne kadar artarsa, dünyanın bize bakış açısı o kadar iyi olacaktır. Sadece turizm olarak kazanmayacağız, Türk firmalarına duyulan güven arttıracak, kazançlarına yansıyacak.
Politikada da daha değerli konuma geleceğiz. Örneğin kararlar alınırken daha çok sözümüz dinlenecek.
Bir Türk vatandaşı yurt dışına çıktığında, daha saygılı davranılacak, özellikle pasaport kontrolü esnasında teröristmiş gibi yapılan muameleler oldukça azaltacaktır.
***
Futbol ligimizdeki yabancı oyuncu sınırlaması, dış dünyanın kapılarının kapatılması anlamına da gelecektir.

Halil Akbunar'a çok yazık oldu

Halil Akbunar'ın yıllardır milli takıma alınması gerektiğini yazan biriyim. Bu sene sonunda muradıma erdim. Ama bu kısa sürdü. Milli takım kampına çağrılmasına rağmen, Avrupa Şampiyonası kadrosundan çıkarıldı.
Göztepeli Halil kendisini tüm Türkiye'ye tanıtmayı başardı. Herkesin de ortak düşüncesi, ülkemizde onun özelliklerinde bir futbolcunun olmaması. Çok koşar, çok savaşır. Geriye gelir top çıkarır, ileriye gider asist yaptırır, gol atar. Çok kıvraktır, bir bakıma Rıdvan Dilmen'i andırır bu özelliğiyle. Zaman zaman estetik hareketlerine de şahit oluruz. 3 kişinin arasından öyle bir sıyrılır ki, 'Messi misin be adam' dedirtir. Türk olarak eşi benzeri yok. Böyle biri nasıl olur da milli takıma alınmaz, şaşmamak elde değil.
Halil eğer yabancı bir futbolcu olsaydı, eminim ki onu Türkiye'ye hiçbir takımımızın getirmeye gücü yetmezdi. Onu özellikle İtalya'ya karşı izlemeyi çok isterdim ama nasip olmadı. Çok yazık oldu, çok yazık.