Sezon 2009-2010. Tam 10 sene önce. Galatasaray lige fırtına gibi girdi. Kimseye 3 golden aşağıya atmıyordu. Kadroda Arda Turan, Lucas Neill, Elano, Linderoth, Abdul Kader Keita, Harry Kewell, Milan Baros ve Giovani dos Santos gibi isimler vardı. Arka arkaya alınan galibiyetler sonrası herkes sarı kırmızılıların UEFA Kupası'nı kazandığı kadro ile mukayese etmeye başladı. 'Hangi kadro daha iyi?' sorusu sorulmaya başlandı.

Ne yazık ki gözden kaçan çok önemli 2 husus vardı. İlki, sezonu UEFA Avrupa Ligi elemeleri oynayacağı için çok erken açmasıydı. Daha 16 Temmuz'da ilk maçına çıkmıştı. Diğer takımlar ise ilk maçlarını Ağustos ayının 7'sinden sonra oynamaya başlamışlardı. İkincisi ise takım tamamen ofansif olmuştu. Hücumlarda çok iyi idi ama defansif olarak çok çok kötü. Kolay gol atmasına karşın, defansta çok fazla açık veriyordu. Rakip oyuncuların güçlerine ve formlarına daha kavuşamamış olmaları göz ardı edildi. Ama ben bu herkese 3-4 gol atan takımın yeri gelecek o kadar yiyebileceğini söylemiştim galibiyetler alınırken.

Ligin 7. haftasında Eskişehirspor ile evinde 1-1 berabere kaldı. Bir sonraki hafta Ankaragücü'ne 3-0 yenildi. Bu sefer atak yapmış atamamış, hızlı hücumlarla kalesinde 3 gol görmüştü. Rakiplerine fark atan takımın havası oldukça azalmış, zorlanmaya başlamıştı. Ligi şampiyon olan Bursaspor'un 11 puan ardında, 3. sırada bitirdi.

***

Geleyim günümüze... Sezon öncesi yaz transfer döneminde, şampiyon olmuş kadrosundan 2-3 oyuncu kaybetmiş olsa da, yaptığı transferlerle bırak Türkiye Ligi'ni, Şampiyonlar Ligi kadrosu kurulduğu söylenmeye başlandı. Fatih Terim de hayalinin Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak olduğunu açıklamıştı kısa bir süre önce. Alınan futbolcuları ben pek tanımadığım için hiç bir yorum yapmadım. Hazırlık maçları iyi geçmedi. Ligde değişir dendi. Oynanan oyun karşısında herkes hayrete düştü. Hırsıyla bilinen Terim'in takımı kaplumbağa hızında oynuyordu. 11 yabancıyla sahaya çıksa da bir türlü istenilen oyunu oynayamıyordu.

İlginçtir ki, Terim kadroda değişikliğe gitmiyor, aynı isimlerde ısrar ediyordu. Oyuncu ne kadar ünlü olursa olsun, en fazla 3 hafta şans tanırsın. Oynamayan oyuncuların yerine her hafta 1-2 farklı isim sahaya sürersin. İsme değil, en formda olana formayı verirsin. Bu nedenle oyunculardan daha çok imparator formsuzdu.

***

Galatasaray'ı çıplak gözle bir tek Göztepe maçında izleyebildim. Bu maçta takım hakkında daha çok bilgiler topladım. En başta göze çarpan şey, takımın çok yavaş oynaması. Çok çok fazla sakin oynuyorlar, sağa sola yatay pas çok yapıyorlar. Kaleye yaklaşmış olsalar da pas yapmaya devam ediyorlar. Bunun sebebi, rakip kendi kalesi önüne kadar çekilmiş olsa da, orta saha içeriye girip, orta yapılmasını beklemiyor. Gol yollarında çoğalamıyorlar yani. Yapılan ortalarda da sorun var. Kaleye çok yaklaşıldığından yapılan ortalar rakiplerden dönüyor, top ceza alanına gönderilemiyor. Bu konuda orta sahadan bile orta yapıp gol attırabilen Caner Erkin'den ders almaları gerekiyor. Ya da önünde rakibinin olmasına rağmen, ceza alanını içerisine defansı ve kaleciyi öldüren, müdahalede etkisiz kılacak ortalar yapma yeteneğine sahip olan Göztepeli Berkan'ı izlemeleri gerekiyor. En son kupa maçında Fatih Karagümrük'le oynarken yaptığı ortayla attırdığı gole bayılmıştım. Orta yapmayı iyi bilen kanat oyuncular ve ceza alanı içerisine giren orta saha ile gol sayısı katlanır.

Bazı orta saha oyuncuları, takımın sabit oynadığını ve bu yüzden ileriye pas atmanın mümkün olmadığını söylüyor. Tam olarak hak vermiyorum. Defanstan topla çıkarken gerek Babel olsun gerekse de Falcao olsun defans arkasına uzun pas atılması için pozisyonlarını alıyorlar. Ama kafasını kaldırıp, onları gören hiç kimse olmuyor. Kafalar devamlı sağa ve sola dönüyor. Ancak her zaman için bu geçerli değil. Rakip takım toplu olarak üzerine geldiği zaman, hızlı oynayarak uzun toplarla çıkabiliyor. Onda da ileride kalan isim Babel oluyor. Ancak hızı tam olarak yeterli değil. Topu alıp, tek başına ileriye gidip, tehlike pek yaşatamıyor. Destek bekliyor. Ama destek gelme oranı düşük.

***

Orta sahanın beyni olarak Belhanda var. Çoğu kişi tarafından beğenilmiyor. Ondan eski oyuncusu Sneijder gibi oynaması isteniyor. Gol attıracak, gol atacak. Ama o tam tersi defansif orta saha gibi oynuyor. Defanstan top alıyor, top dağıtıyor fakat gol bölgelerinden uzak kalıyor. Topla, ceza alanı ve çevresinde yeterince buluşamıyor. Bu konuda tek suçlu kendisi değil.

***

Stoperler Luyindama ve Marcao birbirine benzer iki oyuncu. Güçlü kuvvetliler, kesici özellikleri yüksek ama akıllarıyla oynayabilecek özellikleri yok. Durması gerektiği yeri bilen, tehlikeyi sezen, arkadaşının açığını kapatabilecek yetenekleri yok. Bir tanesinin bu yeteneğe sahip olması gerekiyor. Bazen çok basit hatalar yapabiliyorlar. Basit top kayıpları, basit alınan kartlar takımı olumsuz etkiliyor. Bazen eksik bırakıyorlar, bazen gol yediriyorlar.

***

Takımın bir başka eksik tarafı da, takımı ateşleyebilecek oyuncu yokluğu. Saha içinde Melo gibi hırçın birinin varlığı, ölü toprağını yok eder, herkesi hareketlendirir, hırslandırır, adeta doping etkisi yapar. Verimlilik kat kat artar.

***

Kısaca defansa Popescu, orta sahaya da Melo tarzı bir oyuncu alınması takımın performansını üst düzeye çıkarır, şampiyonluk için yeterli olabilir. Yeni alınan iki oyuncu Saracchi ve Onyekuru'nun da faydası mutlaka olacaktır ama onları 2. planda görüyorum. Emre Akbaba iyileşmesi ve Linnes'in kadroya dahil edilmesi bir başka artı tarafı. Yukarıda bahsettiğim özellikte alınacak 2 oyuncu ile Türkiye'de şampiyonluk ipi göğüslenebilir. Çok fazla transfere ihtiyacı yok.