İzmir'i yazacağım derken; yerel seçimlerde İzmir yeniden tarih yazdı. Emekli kenti olarak tanıtılmak istenen bir kentin, özgür ve dinamik ruhuna sahip çıkan her yaştan gençlere teşekkürler. Son yıllarda Türkiye'nin en fazla göç alan illerinden olmasına karşın, İzmir'in CHP ve Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan yapısında bir bozulma olmadı.
İzmirli, CHP'yi kişilerle özdeşleştirmediğini, kurumsal kimliği ile sahiplendiğini bir kez daha gösterdi. Kentin rengi mavi; Atamızın gözleri gibi... Simgesi ise; kırmızı beyaz. Ulusumuzun tüm önemli günlerinde bayrağımızın rengini kuşanır güzel kentimiz.
Aydınlık yüzü ile bir efsaneye dönüşen kentin efsane başkanları da var. Rahmetli İhsan Alyanak bunlardan biri. Son doğum gününde halkın başkanı olarak anılmaktan duygulanarak söz ederken, zor günlerini de anlatmıştı. Kendisine en çok dokunan 12 Eylül'le görevden alınışıydı. Bunu tebliğ eden yüzbaşının yeşil gözlerine bakıp, "gözleriniz güzel" demiş. Yüzbaşı'nın yanıtı; "sizin de başkanlığınız güzeldi" olmuş.
Başkanın paylaşılan fotoğrafları da sergilenmişti. Felaket anında bir kız çocuğunu kenti kucaklarcasına kucaklamış koşturan bir başkan görüntüsü çok etkilemişti beni. "Hala demokrat ve hala CHP ile anılıyorsa, geçmişten günümüze çabalar nedeniyle; sözde değil, sözle değil, gözde de iz bırakmak!... Halkın içinde ve halkla olmak." Konuşma yapmam istendiğinde bu tespitimi kendisinin de bulunduğu ortamda paylaşabildim. Bir fotoğraf yüzlerce kelimeden daha etkili... "Başkan" kelimesinin içini doldurmak için, gazeteci dostlar edinip, onların övgüleri ile kendinizi partinin önüne almaya çalışmak yerine; halka mal olup, halkla anılmak yeterli... Kendinizi nereye koymaya çalıştığınız değil, halkın sizi nereye koyduğu belirliyor koltuktan sonraki yerinizi...
İzmir'in sevimli ilçesi Balçova'da Başkan Mehmet Ali Çalkaya, başarılı ilçe belediye başkanlarımızdan birisi. Semt evleri aracılığı ile kadın seçmenlerin gönlünü fethetmesi, diğer belediyelere örnek oldu. 31 Mart için CHP'nin adayı olarak gösterildi ancak YSK tarafından adaylığı düşürüldü. CHP yönetimi, yerinde bir kararla eşi Fatma Çalkaya'yı aday gösterdi. Bunu sadece başkana haksızlığa bir tepki kararı olarak görmek yanlış olur. Fatma Çalkaya, yıllardır eşi ile birlikte sahada çalışan, mütevazı ama aktif bir eş olarak tüm ilçede sevilip, sayılmayı başaran bir Cumhuriyet kadını. Nitekim; mazbatasını alırken de; "Bugünden itibaren CHP rozetini çıkararak 80 bin Balçovalıya hizmet edeceğim. Ama Cumhuriyet Halk Partisini kuran Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden hiç ayrılmayacağım" diyerek, kadınlar olarak kazanımlarımızı Atatürk'e borçlu oluşumuzu bizler adına da ifade ederken durduğu yeri net olarak belirlemiş. Biz kadınlar; kazandığımız her şeyi Atatürk'e borçluyuz. Kayıp hanemize yazılanlar, Atatürk'le aramıza konulan mesafe arasında kalanlar.
Kendisi ile 2008 yılında bir yörük evinde yer sofrasında çekilmiş fotoğrafımı saklıyorum. Aktif siyaset dönemimden değerli bulduğum anılardan biri. Mütevazı başkan eşi iken, Türkiye'nin konjonktürü, canla başla çalışacak bir kadın başkan çıkardı ortaya. Eleştiride ileri gidenler ve ön yargılı olanların tepkileri yeterince tanımadıklarından diye düşünüyorum.
Kadınların siyasette aktif olup, kendi çabaları ile bir görev elde etmeleri İzmir için bile hala çok zor. Burada erkek egemen kültürün kodları ile ve egosu etrafında ekiplerle siyaset yaparak, "benim dediğim olacak" diretmesine girişenlerin kadınların önünde takoz oldukları gerçeğine sadece değinelim, yeri geldiği için. Bu davranış tarzının partisi yok diye ekleyerek!... Demokrasinin gecikmesi konusu özgür iradelere tahammülsüzlükle ilgili. Hele kadınların özgür iradeleri ile çaba göstermelerine daha da uzak erkek egemen siyaset. Demokrasinin beşiği olan alanda bile...
Evet Fatma Başkan, eşinden dolayı bu fırsatı elde etti. Ama iyi ki etti. Başka türlü kadınların bir yere gelmesi kolay değil. Birisi ya da birileri için çalışmıyor, sadece idealler ve kurumsal mücadele diyorsanız siyasal alanda görünmek yerine, alan dışına çekilerek dıştan destek vermeniz daha mantıklı.
Hiç İzmir'le ilgisi olmayanları sadece kadın diye listelere yerleştiren siyasete bakınca, İzmir'e emek vermiş bir kadının eşinden meşaleyi devralmasına itiraz edilemez. Balçova'da diğer ilçelerde olduğu gibi çalışkan bir CHP'li kadın ordusu var. Sadece partili olanlar değil, sempatizanlarla birlikte.
Kadın dostu kent deyince, Karşıyakalı kadınlarımızın da sadece seçim dönemleri ile sınırlı kalmayan çabalarının hakkını da vermeliyiz. İzmir kadına bakış açısı ile de markalaşan bir kent. Kadının siyasette hak ettiği yer için siyasetin yapılış biçiminin dönüşümü gerekiyor. Dileriz; Tunç Soyer, örgüt işlerine mesafeli durarak bu dönüşüme öncülük edebilsin!..
İzmir yine yüz güldürürken; İstanbul'da da, CHP'nin başarısının üzerine gölge düşürme çabaları boşa gidecek gibi. İktidar partisi üzerine gittikçe, İmamoğlu daha tanınır oldu. Binali Yıldırım görünmez olurken, CHP adayı her geçen gün birleştirici söylemleri ile sempatisini arttırıyor. Vicdanlar hukuku da kendi lehine kullanmaya kalkışanlara karşı en adaletli duruşu sergiliyor. Muhalefetin hakkı olanı teslim etmemekte direnen anlayışın yarattığı kaostan hukukla da çıkamazsak; hak elbet bir şekilde yerini bu vicdanlar sayesinde bulacak.
Tüm ayrıştırıcı söylem ve çabalara karşın, toplum birbiri ile tutkallanacak zeminler yaratabiliyor.  Kimlik siyasetini sosyal demokratlıkla karıştıran anlayışa prim vermiyor İzmir. "Ayrıştırmıyorum" maskesi ile mikro milliyetçilik yapmaya kalkışanlara da mesafesini koyabiliyor. Kimliklerin kazınmasından hoşlanmıyor.  
Sosyal medyada aramıza hoş geldiniz diyerek Ankara, İstanbul ve Adana'yı kucaklayan paylaşımlar pozitif etki yaratıyor. Siyaset yapma biçimlerimizdeki sorunlu alanlar olmasa güzel bir toplumuz biz. İzmir'e öykünerek "biz de artık İzmirli olduk" diyenlere selam olsun.
Aramıza hoş geldin İstanbul.
Sandıktan çıkan oyları milyon kez de saysalar; milyonların gönlünde edinilen yer kadar sayı çıkaramazlar. İmamoğlu, sadece İstanbul'da değil; Türkiye vicdanında da yer etti. Birileri hak ettiğini elinden almaya kalkışırsa, hiç kimse o koltukta rahat oturamaz. Hak gaspı, yetki gaspı ile yapılan hiçbir işlem meşru olamaz. Toplumu çeşitli biçimlerde baskılayanlar bilsinler ki; vicdanlar üzerinde baskı kuramazlar.
Kamuoyu İstanbul'da İmamoğlu'nun eşit olmayan koşullarda yapılan yarışın galibi olduğunu kabullendi. Şimdi sorgulanan, iktidardaki partinin demokrasi ile arasındaki mesafeyi  açmasının bir sonu ve sınırı olup olmadığı?!...

NOT: Aslında yazının başlığı, bir daha denersek, EXPO adaylığı için tema önerim. "Sağlık" diye yola çıkıp, dil bilmeyenlerle yapılan yurt dışı turları yerine, dil bilen genç ordusu ile Türkiye ve İzmir'in tanıtımına ilişkin bir öneri...