"Körlerden birine, özgürsün, diyorlar"
                                                     Körlük

Bu hafta, tam da içinden geçtiğimiz şu günleri anlatan, José Saramago'nun 'Körlük' kitabının devamı niteliğindeki 'Görmek' kitabını okuyorum. Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen başkentinde yapılan belediye seçimlerini anlatan kitap şu cümlelerle başlıyor; "Ne berbat hava, diye yakındı on dört numaralı oy verme bürosunun, kalbi dışarı uğrayacakmış gibi atan sandık kurulu başkanı... Umarım en son gelen ben değilim, dedi, rüzgârın üfürdüğü, her yanı sele boğan yağmur sağanağından korunmak için onu biraz kuytuda bekleyen sekretere. Yardımcınız henüz gelmedi ama daha vakit var, dedi sekreter, onu rahatlatmak için. Böyle bir tufanda herkesin buraya gelmiş olması kahramanlık sayılır, dedi başkan oy verme bürosuna girerken. Önce, oy sayımını yapacak masa arkadaşlarına, sonra parti temsilcilerine ve yardımcılarına selam verdi. Herkese aynı sözcükleri kullanmaya özen gösterdi, yüz ifadesinde ve ses tonunda siyasal eğilimlerini ele verecek en küçük belirti yoktu...

Seçimler ertelenseydi daha iyi olurdu, dedi mep, yani merkez parti temsilcisi, yağmur dünden beri sürekli yağıyor ve sellerden, su baskınlarından geçilmiyor; sandık başına gitmeyenlerin sayısı bu kez tavana vuracak.

Sap, yani sağ parti temsilcisi başıyla onayladı ama yapacağı katkının bir yorum değeri kazanması gerektiğini düşündü. Bu riski azımsamıyorum elbette, bununla birlikte yurttaşlarımızın daha başka birçok durumda sergilediği kayda değer yurttaşlık bilincinin bu kez de kendini göstereceğini umut etmemiz gerektiğini düşünüyorum, çünkü onlar bu bilince, oh evet, bu belediye seçimlerinin başkentin geleceği için ne büyük önem taşıdığının bilincine kesinlikle varmış durumda..."

Bardaktan boşanırcasına yağmur yağdığı için öğleye kadar kimse oy atmaya gitmez. Öğleden sonra yağmur durunca, saat tam dörtte, seçmenler sanki emir almışçasına sandıkların başına koşarlar. Ama sandıklar açıldığında, kullanılan oyların yüzde 70'inin boş olduğu ortaya çıkar. Boş oyların seçmenin bir tepkisi olabileceğini kabul etmek istemeyen ve bir yanlışlık olduğundan emin olan hükümet, seçimlerin yenilenmesi kararı alır. Tepkisinin yeterince anlaşılmadığını düşünen seçmenler bu kez daha keskin bir mesaj verir. Ve açılan sandıklardan bu kez oyların yüzde 85'inden fazlası boş çıkar. Bu durumu bozguncu bir grubun, bir örgütün işi olduğunu düşünen hükümet olağanüstü hal ilan eder ve tepki olarak başkenti terk etme kararı alır. Ama vatandaşlar hiçbir şey olmamış gibi normal hayatlarına devam eder. Hükümet "Beyaz veba" olarak adlandırdığı boş oy vakasının öteki kentlere de yayılmasını önlemek için başkenti abluka altına alır, bir polis komiseri "suçlular"ı bulmakla görevlendirilir.

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi José Saramago, Görmek'te demokrasinin kırılganlığı ve hükümetlerce saptırılması üstüne şaşırtıcı bir taşlama yapıyor. Her kitap ayrı bir yolculuktur. Bilirsiniz bir kitabı okumaya başladığınız zaman kendinizi kitapta anlatılan dünyanın içinde bulursunuz. Başka bir ülkedir gezdiğiniz, başka bir şehir, başka sokaklar, bambaşka insanlar. Ama Görmek kitabı bana bu kez öyle hissettirmedi. Okudukça, anlatılan hikâyenin aynı zamanda bizim hikâyemiz olduğunu gördüm. Görüyor musunuz?