Senenin maçına tanıklık ettik dersem yanlış olmaz kesinlikle. Resmen beyin yakan bir müsabaka oldu. Ne düşündüysek hep tersi çıktı, her seferinde ters köşe olduk. Tüm bunların nasıl olduğunu anlamak imkânsız gibi bir şey.
Göztepe, küme düşmemesi mucizelere kalan lig sonuncusu Mersin İdmanyurdu'na konuk oldu. Her iki takımın da galibiyete ihtiyacı vardı. Pozisyonu bol, başa baş bir mücadele bekliyordum. Ama hiç de öyle olmadı. Ev sahibi takım bastırıyor, Göztepe sahasından çıkmakta çok zorlanıyordu. Tüm ibre Mersin'den yanaydı, golü bulan sarı kırmızılılardı. Hızlı hücum, hızlı paslaşmalarla 15. dakikada Umut'la skor 0-1 oldu. Mersin yine yüklendi, Göztepe 36. dakikada, Segbefia ile rahat bir gol daha buldu. Bu sefer Mersin tüm hatlarıyla ileriye çıktı, Halil gibi bir silahı unuttu. Kontra atakta 2 kişi ile orta sahadan koptu gitti, kaleciyle karşı karşıya kalındığı anda Halil pasını Tayfur'a uzattı, Tayfur boş kaleye yuvarladı. Yine güzel paslaşmalar, yine boşta kalan bir oyuncu ve fark 4.
İlk yarı 4-0 Göztepe'nin üstünlüğüyle sona erdi ama bu mucize gibi bir skordu. Artık Göztepe 3 puanı hanesine yazdırmıştı. 2. yarı çok rahat bir oyun olacaktı. Taraftarlar da sıkılıp, stadı erken terkedeceklerdi.
Öyle mi oldu? İnanılamayacak şeyler oldu. 53. dakikada fark 3'e indi, bir şey değiştirmez dedik. 64'te fark 2'ye indi, bu da bir şey değiştirmez dedik ammaa 3 dakika sonra fark 1'e inince 'hah işte', 'Göztepe son dakikalara baskı yiyerek girmez, taraftarına kalp krizi yaşatmazsa yapamaz' dedim. Bu kaçıncı aynı hikâye, sayamadım doğrusu. Artık 4. beraberlik golünün geleceğini de düşünür oldum ve 72'de geldi de.
Pes ettim, hiç bir şeyi düşünmeden maçı izlemeye koyuldum. Halı saha maçı gibi bir karşılaşma. Ne olacağını boş ver, gol düellosunu izle, imkânsız şeylere kafa yorma. Ki 78'de Göztepe tekrar öne geçti, 82'de fark 2 oldu, dayanamadım yine yorum yaptım kendi kendime ve 'maç bitti artık' dedim.
Bir kez daha nakavt! 90'da fark 1'e indi, Mersin yine beraberlik için ümitlendi. Olur mu olur. Olmadı ve Göztepe rakibini 6-5 yenerek 3 puanla evine döndü. Rakiplerinin de beklenmedik puan kaybıyla ilk 6 için ümitlerini tekrar yeşertti. Bu kadar gol atmak, kazanmak güzel ama 4 farktan beraberliğe yakalanmak ve 5 gol yemek hiç de hoş değil. Bu takım ne kendine güveniyor ne de taraftarına güven veriyor.
Bir de sosyal medya yorumlarına yer vereyim, bu maç hakkındaki:
- Kaleciler nerdeydi kardes
- Bu ilk periyot mu haaaaaa
- guldum tamam gercek skor ne beyler
- Basket maci mi bu
- bjk FB kadrosuna baktigimda 0:4 di geldim 4-4 olmus
- kalede kaleciler yokmuydu acaba ki
- mersin idmanyurdu oyunculari 2 lik atislarda muazzamlardi 3 luk atislarini iyi kullanabilseler galibiyet icten bile degildi
- 2. Çeyrek ne zaman başlayacak?
- Maca kaleci cikarma yasagi mi vardi gencler bilen var mi?
- ceza sahasi disi 3luk sayiliyor
- Tebrikler Göztepe hentbol UÇAN ADAMLAR YOLUN SONU AVRUPA
- kaleciler statda cekirdek citliyor herhalde
- Yilmaz Vural son haftalardaki borsa gibisin
- izleyen varsa kalede kaleci var mi acaba
- Halı sahada bu kadar gol olmuyor :D
- HAKEM YILMAZ VURALA TEKNIK FAUL CALDI
- Yilmaz Vural benchten Goktugu cagirdi
- abi pota altinda hucum faul var penalti diyor anlamadim neyse 2. periyot artik
- Penaltı atışlarımı bunlar
- tamam gulduk eglendik hadi simdi gercek skoru verin


Denizli de ligi bitirdi


Daha ilk saniyelerde mücadelenin nasıl bir seyir izleyeceği belli oldu. Denizlispor, hakemin düdüğünün hemen ardından taç atışı kazandı. Taç atmaya aheste aheste gittiler. Denizli mümkün olduğunca oyunu yavaşlatacaktı. Eskişehir için ise mutlak 3 puan gerekliydi, yavaş oynamak işine gelmezdi.
1. dakikada Eskişehirspor, kendine göre sağ taraftan bir faul atışı kazandı. Doğrudan ceza alanı içine yapılan ortada, arka tarafta 2 Eskişehirli oyuncu bomboştu. Bu gol olmasa da, gelecek dakikalar için düşündürücüydü.
2. dakikada ise Kappel'in tek başına, defansı geçmesi, kaleyi tutturamasa da kolayca şut çekebilmesi, Eskişehir'in kronikleşmiş sorunuydu. Şampiyonluğa oynamasına ve çok tecrübeli oyuncuları olmasına rağmen, defansif olarak yerlerde sürünüyordu.
Zaman ilerledikçe, Denizli topa daha çok hâkim olmaya, rakip yarı alanda rahat paslaşmaya başladı ve neticesinde 27. dakikada Ziya'nın ayağından golü buldu. Denizlili oyunculara daha da bir güven geldi. Defansta ne kadar pres yeseler de, hiç endişeye kapılmadan rahat oynadılar ve yeri geldi bir bilek hareketiyle rakibinden sıyrıldı, baskıyı hemen aştılar. Orta sahada yaptıkları presle de Eskişehir'in hücumlarına engel olup, ceza alanına yaklaştırmadılar. Ta ki ilk yarının uzatma dakikalarına kadar. Önce hızlı hücuma kalktı, rakibini eksik yakaladı ama kaptırdı. O kaptırılan topla Eskişehir çok çok önemli bir pozisyon yakaladı. İlk kafa vuruşunda kaleci Asil zor da olsa çıkarmayı başardı. Hemen ardından 2. kafa vuruşu auta çıktı ve ilk yarı sona erdi.
Asil, çıkardığı bu top sonrasında çok sevindi. Erkan bu sevinci aşırı bulunca üzerine yürüdü ve bir tartışma çıktı. Neyse ki zamanında araya girdiler de, büyümesini önlediler.
İlginçtir, 2. yarının başlangıcı, ilk yarının başlangıcı gibi oldu. Karşılıklı pozisyonlar ve Eskişehirspor'un gol için bastırması... Bu sefer Es Es bastırırken, kontra atakla Denizli farkı 2'ye çıkardı. Kappel, ceza alanı dışından güzel bir gol attı. Bu gol yine oyunun gidişatını değiştirdi. Pozisyonlar azaldı, dümeni Denizli eline aldı, son düdüğe kadar skor korundu. İlk yarının senaryosu, 2. yarı için de tıpatıp aynıydı.
2-0'lık galibiyetle Denizlispor'un küme düşme tehlikesi kalmadı, ununu eledi, eleğini astı. Bundan sonrası formalite artık.
Işıklandırma sorununu da bir cümleyle değinmem gerekiyor. Denizli geçmişte de bu ışıklandırma yüzünden çok çekti, hala da çekiyor, çekeceğe de benziyor.


Bandırma yine tehlike bölgesinde


Yıllar öncesinde çok sık kullanılan bir söz vardı. Avrupa kupalarına katılan takımlarımızın teknik direktörleri maç öncesi açıklamalarında hep ilk 15 dakikanın çok önemli olduğunu ve bunu gol yemeden atlatabilirlerse, gerisinin daha kolay olacağını söylerlerdi. Bandırmaspor'un Sivas deplasmanı için de aynı şeyleri söylemek mümkündü. Çünkü Sivas şampiyonluğa inanmıştı. Bu yüzden sahaya mutlak galibiyet için çıkacak ve bir an evvel golü bulmak isteyeceklerdi.
Karşılaşma başladığında da böyle oldu. Hemen yüklenmeye başladılar ve hemen de golü buldular. Daha ilk dakikada Bandırma defansı düştü, Sivas istediğine ulaştı.
Golle birlikte konuk takım oyunun hâkimiyetini alan taraf oldu. Ama kader ağlarını 5. dakikada örmeye başladı. David, topla hızla ilerleyen Emre'nin önüne geçmek için uğraşacağına, kolundan tutup çekmeyi tercih etti, sarı kartı yedi. 32. dakikada da rakibine gereksiz yere çift dalınca 2. sarı karttan oyun dışı kaldı. 4 dakika geçmeden de fark 2'ye çıkınca, puan çok ama çok zora girdi.
Artık oyuna hâkim olan taraf değişmişti. Sivassporlu oyuncular bir antrenman havasında paslaşmalara başladılar. Oyun temposunu düşürdüler, eksik kalan Bandırma ister istemez bu tempoya uymak zorunda kaldı.
58. dakikada Mamadou Fofana'nın ters vuruşuyla fark 3'e çıktı. Ha 2-0, ha 3-0... Hiç bir farkı yok. Ancak Fofana adına çok üzüldüm. Çünkü Malili 19 yaşındaki bu oyuncu uzun süredir dikkatimi çekmekteydi. Pek fazla detaylı izleyememiş olsam da onda bir cevher var gibi geliyor bana. Yaşı çok genç ve elinden tutan olursa iyi yerlere gelebileceğini düşünüyorum. Alanyaspor da bir şeyler görmüş olsa gerek ki, taaa Mali'den bu genç yaşta alıp, ülkemize getirmiş. Bu haliyle bile onu ver Galatasaray'a, banko 11'de oynar.
Sonraki dakikalarda Sivas paslaştı, Bandırma izledi. Her iki takım da maçın bitmesini bekler oldu. Ellerinde olsa anlaşıp, hemen soyunma odasına gidecekler ama 90 dakika bitmeden asla olmayacak bir şey. Hakemler için de aynı şey geçerli. Onlar da zaten ayıp olmasın diye sadece 1 dakikacık uzatma ekleyip, maçı bitirdiler.
Bu mağlubiyetin ardından Bandırmaspor yeniden küme düşme hattına girdi. Haftaya küme düşmesi garantilenmiş Mersin İdmanyurdu'nu ağırlayacak evinde. Galibiyetten başka bir seçenek yok.