Uluğ, “Japonya’da okyanusun 600–700 kilometre derinliğinde depremler meydana geliyor. Böyle olunca erken uyarı sistemleri vakit kazandırıyor. İstanbul’da kırılacak fay, merkeze 10 kilometre uzaklıkta. Erken uyarsanız ne olur? Ancak 5 saniye zaman kazandırır. Japonlar bu yönde biraz şanslı ama bu sefer ters oldu, çünkü fay 24 kilometrede, kabuğun üst tarafında kırıldı.” dedi.

Japonya’da son olarak yaşanan 8,9 büyüklüğündeki depremin, arzın kabuğunda sürekli bir dalgalanma meydana getirdiğini belirten Prof. Dr. Uluğ, İzmir’deki sismometrelerin, 10 saat boyunca deprem olmuş gibi kayıt yaptığını anlattı. Uluğ, “Bizim cihazlarımız çok hassas. Bir tanesi, arzın kabuğunun daralıp genişlemesini gösterecek özellikte. Sanki 10 saat süren bir deprem gibi dalgalar bitmiyor. Sürekli yüzey ve, yansıma dalgaları geliyor.” şeklinde konuştu.

Japonya’daki gibi büyük depremlerin dünyanın eksenini bile kaydırabildiğini, dönüşünü birkaç saniye yavaşlatabildiğini vurgulayan Atilla Uluğ, arzın kabuğunun balonun sönüp daralması gibi sürekli ondülasyon yaptığının ifade etti. Bunun başka yerde birikmiş enerjiyi açığa çıkarabildiğinin altını çizen Prof. Dr. Uluğ, büyük depremlerden sonra yüzey dalgaları gelmesinin ve dünyayı dolaşmasının, özellikle başka yerlerde biriken potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye çevirebildiğini açıkladı.