Karadeniz İşbirliği Fonu'nun mali desteği ve Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği’nin girişimiyle Bilgi Üniveristesi’nden Doç. Dr. Emre Erdoğan ve ekibi tarafından hazırlanan rapor Kasım-Aralık 2015 tarihleri arasında yapıldı. Türkiye'de son yıllarda yaşanan kutuplaşma ile ilgili ülkede ilk kez bir araştırma yapıldı. 18 yaş üzerindeki 1024 kişi ile tamamlanan araştırma 16 ildeki kent ve kırsal alanda yüzyüze yapılan görüşmelerle yapıldı.

Doç.Dr. Erdoğan, Türkiye’de daha önce bu tipte bir araştırma yapılmadığı için eldeki verilerin kıyaslama imkanı vermediğini, dolayısıyla kutuplaşmanın hangi dönemde ve ne olçüde artış gösterdiği şeklinde bir sonucun ellerinde bulunmadığını ifade etti. Çalışmanın en şaşırtıcı sonuçlardan birinin insanlar arasındaki sosyal mesafenin artışı olduğunu anlatan Erdoğan, “Siyasi partilerin tabanları birbirleriyle iş yapmak istemiyor, kız alıp vermek istemiyor, çocuğunun arkadaşlık yapmasını istemiyor. Komşuluk yapmak istemiyor. Dolayısıyla bir siyasi farktan bahsettiğiniz zaman bunun çok önemli bir fark olmaması lazım. Bugün bu partiye oy verirsiniz, yarın başka partiye oy verirsiniz. Bu kadar uçurumun olmaması gerekiyor. Ama araştırmaya göre insanlar öyle düşünüyor ki bu uçurumların olduğunu düşünüyorlar. Sadece yüzde 20’lik bir kesim ‘benim kendimi uzak hissettiğim bir siyasi parti tabanı yok’ diyebiliyor. Normalde olmaması gerekiyor, ben hepsine yakınım. O da bizim siyasi partimiz demesi lazım. Ama o da yok.” dedi.

Araştırmada kutuplaşmayı neyin tetiklediğine ilişkin iki sonucun ortaya çıktığını anlatan Erdoğan, uzun süreli Türkiye’de oluşmuş olan siyasi kültür ve Türkiye’nin bölünebileceğine ilişkin korkuların belirleyici olduğunu anlattı. Bu durumun siyasetçiler için iyi bir ortam anlamına geldiğine de değinen Erdoğan, “Bu derece kutuplaşma varsa siz arkanızdaki destekçileri kontrol edersiniz. Siz A dediğinizde A’ya, B dediğinizde B’ye inanacak seçmenler var ise bu sizin için iyi bir şeyledir. Siyasetçiler de bunu kullanıyorlar.” diye konuştu.

Erdoğan, siyasiler arasında ‘sen de haklısın’ deme anlayışının tansiyonu düşürmede etkili olacağını düşündüğünü ifade ederek, ‘ben bunu düşünüyorum ama senin hakkını savunuyorum’ diyebilecek bir ortam çıktığında bir adımın atılabileceğini ancak bunun duyulmadığını söyledi.

ARAŞTIRMADAN...

ORTAYA ÇIKAN KONU BAŞLIKLARI


Aynı dünyada yaşamıyoruz, partililerle kimlikler örtüşmüş, siyasi görüş farklılıkları sosyal mesafeye dönüşmüş, geçmişe göre ayrılıklar artmış, gelecekte de artması bekleniyor, siyasal konuları sağduyumuzla değil, parti aidiyetimizle değerlendiriyoruz, farklı mecralardan bilgileniyor, diğer mecraları taraflı buluyoruz, sosyal medya farklı bilgileri getirmiyor, kendi görüşümüzü yansıtıyor.

Araştırmaya katılan kişilerin yüzde 49’u Türkiye’nin iyi yolda olduğu görüşüne katılırken,
mutlu olanların oranıysa yüzde 48 olarak belirlendi. Son beş yılın ekonomik durumuyla ilgili görüşler sorulduğundaysa, görüşülenlerin yüzde 40’ı ülkenin, yüzde 34’üyse ailelerinin durumunun iyiye gittiği görüşünde olduğu görüldü. Geleceğe yönelik beklentiler sorulduğunda, gelecek bir yılda ailesinin durumunun iyiye gideceğini düşünenlerin oranı yüzde 35’ken, ülkenin durumunun iyiye gideceğine inananların oranıysa yüzde 42 olarak ölçüldü.

İnsanların kendilerini hangi gruba dahil hissetlerine ilişkin soru da ilginç sonuçlar ortaya çıkardı. Buna göre kendilerini hangi gruba dahil hissettikleri sorulduğunda en fazla
ailem (yüzde 89) yanıtı alındı. İkinci sırada yüzde 72’yle 'Türkler' ve üçüncü sırada yüzde 62’yle 'aynı şehirde yaşayanlar' geliyor. Kendisini dindar insanlara yakın hissedenlerin oranı yüzde 57, Atatürkçülere yakın hissedenler yüzde 48, eğitimli insanlara yakın hissedenler ise yine yüzde 37 olarak ölçülmüş. Kürt kimliğine yakın hissedenlerin oranı yüzde 25 iken, Aleviler ve Geziciler kimlikleriyse yüzde 16’lık bir kesim tarafından yakın hissedilen kimlikler arasında yer alıyor.

Türk kimliğini benimseyenlerin oranı AKP, CHP ve MHP sempatizanları arasında yüzde 73 civarındayken, HDP’liler arasında sadece yüzde 37’lik bir kesim bu kimliğe yakın olduğunu hissediyor. Buna karşılık Kürt kimliğine yakın hissedenlerin oranıysa yüzde 86. Bu oranlar kimlik bazında parti tabanlarının ayrıştığının ilk önemli göstergesi olarak yorumlanabilir.

En sık belirtilen gruplar özelinde değerlendirildiğinde gruplar arasında kayda değer farklılıklar olduğu görüldü. Toplumun geneline kıyaslandığında, kendi grubunu toplumdaki diğer insanlara kıyasla daha az saygı gördüğünü düşünen grup olarak Kürtler ön plana çıkıyor. Kendi kimliğini Kürt olarak tanımlayanların sadece yüzde 23’ü kendi grubunun daha fazla saygı gördüğünü düşünüyor. Bu konuda en fazla özgüvene sahip olan gruplar ise sırasıyla muhafazakarlar (yüzde 73), dindar insanlar (yüzde 67), Türkler (yüzde 61) ve eğitimli insanlar (yüzde 56).

Grup aidiyetlerinin ikinci bir işlevi de, grup üyelerinin dışlanıp dışlanmadıklarını değerlendirmelerinde görülür. Bu konudaki soruları yöneltildiğinde, kendi grubunun en fazla dışlandığını düşünenlerinin, Kürt kimliğine aidiyet duyanlar olduğu görüldü. Bu gruba aidiyet duyanların yüzde 24’ü devlet dairelerinde ve hastanelerde ve iş başvurularında 'kötü muamele' gördükleri kanısındalar. Parti tabanlarını karşılaştırdığımızda, kendi grubunu en fazla dışlanmış hissedenlerin HDP, en az dışlanmış hissedenlerinse AKP seçmenleri arasında olduğunu görmekteyiz. CHP sempatizanlarının da iş başvurularında ve karakollarda dışlandıkları kanısına sahip oldukları gözlemlenmekte.

SİYASI GÖRÜŞ FARKLIKLARI SOSYAL MESAFEYE DÖNÜŞMÜŞ

Araştırma çalışmasına katılanlara, kendileri en uzak hissettikleri siyasi parti seçmenleri sorulduğunda, en fazla HDP yanıtı alındığı görüldü. Görüşülen kişilerin yüzde 44’ü, kendilerini HDP’lilere, yüzde 22’siyse AKP’lilere uzak hissettiğini söyledi. MHP ve CHP yanıtı verenlerin oranıysa yüzde 8 civarında kaldı. AKP sempatizanları için en uzak hissedilen parti yüzde 66 ile HDP iken, ikinci sırada yüzde 12 ile CHP gelmekte. Öte yandan CHP’lilerin de kendileri en uzak hissettikleri siyasi parti tabanı yüzde 62 ile AKP, ikinci sırada da yüzde 20 ile HDP geliyor. HDP tabanıysa bu konuda neredeyse eşit olarak ikiye bölünmüş. AKP yanıtı verenlerin oranı yüzde 39 iken, kendisini MHP’ye uzak hissedenlerin oranıysa yüzde 46. Tam bu noktada, MHP sempatizanları için en uzak siyasi parti seçmeninin HDP (yüzde 66) olduğunu söylememiz gerekiyor. İkinci sıradaysa yüzde 20 ile AKP geliyor.

‘KIZIMI VERMEM, İŞ YAPMAK İSTEMEM’

Parti tabanları arasındaki sosyal mesafeyi anlayabilmek amacıyla bir dizi soru da yöneltildi. Sözkonusu en uzak hissedilen parti taraftarları olduğunda kızının bu kişilerle evlenmesini istemeyenlerin oranı yüzde 83, iş yapmak istemeyenlerin oranı yüzde 78, komşu olarak istemeyenlerin oranı yüzde 76 ve çocukların arkadaşlık etmesini istemeyenlerin oranı yüzde 74. Üstelik bu oranlar, en uzak hissedilen parti hangisi olursa olsun benzer oranlarda seyretmekte. Dolayısıyla sosyal mesafe olarak adlandırdığımız bu olgunun parti tabanları arasında fark göstermediğini, her parti seçmeninin hedef hangi parti tabanı olursa olsun benzer bir sosyal mesafe algısına sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Yine bu bölümde, bir dizi sıfat sayılarak, görüşülen kişinin kendisini en yakın hissettiği siyasi parti tabanına mı, yoksa en uzak hissettiği parti tabanına mı daha uygun olduğu soruldu. Sonuçlar, katılımcıların “vatansever”, “onurlu”, “açık fikirli”, “cömert” ve “zeki” gibi olumlu sıfatları kendilerini yakın hissettikleri parti tabanına; “kibirli”, “iki yüzlü”, “bağnaz”, ve “zalim” gibi olumsuz sıfatları da en uzak hissettikleri parti tabanına uygun gördüklerini gösterdi. “Her ikisine de” yanıtını verenlerin oranının az olması, parti tabanları arasındaki kutuplaşmanın boyutunun çok fazla olduğunu işaret ediyor.

AKP GEZİ OLAYLARINI, CHP 17-25 SORUŞTURMALARINI KIRILMA NOKTASI GÖRÜYOR

Araştırmaya katılanların gözünde Türkiye’de en fazla ayrılığa yol açan konular sırasıyla Kürt sorunu (yüzde 39), 1980 Darbesi (yüzde 30), Gezi Protestoları (yüzde 30) ve 17-25 Aralık Yolsuzluk Suçlamaları (yüzde 29) olarak sayılırken diğer konular yüzde 10’un altında kaldı.

Bununla birlikte, parti tabanları arasında geçmişi değerlendirme konusunda önemli farklılıklar var. AKP sempatizanları arasında en yüksek oranda yanıtlar sırasıyla Gezi Protestolar (yüzde 38), Kürt Sorunu (yüzde 38) ve 1980 Darbesi olarak görüldü. CHP’liler arasında en fazla belirtilen kırılma yüzde 51 ile 17-25 Aralık Suçlamaları ve Kürt Sorunu (yüzde 42) öne çıkıyor. HDP sempatizanları Kürt Sorunu (yüzde 36) ve 1980 Darbesi (yüzde 39) kırılmalarını daha fazla belirtiyorlar. MHP’liler için de en önemli tarihsel kırılma Kürt Sorunu (yüzde 58) ön planda.

Parti tabanları arasındaki görüş ayrılığı itibariyle şu tablo oluşuyor:

-Suriye’de bir Kürt devletinin kurulması Türkiye’ye tehdit oluşturur (en yüksek MHP, en düşük HDP)
-Ülkemizi yönetenler her geçen gün daha otoriterleşiyor (en yüksek CHP, en düşük AKP)
-Ülkemizi yönetenlerin büyük kısmı yolsuzluğa bulaşmıştır (en yüksek CHP, en düşük AKP)
-Türkiye’de bazı siyasetçiler IŞİD’i desteklemektedir (en yüksek CHP, en düşük AKP)
-Aleviler gibi azınlıkların hakları korunmamaktadır (en yüksek CHP, en düşük AKP)

Öte yandan parti tabanları arasındaki farklıkların görece az olduğu konular da bulunuyor: Ermeni, Rum ve Musevilere mallarının iade edilmesi ya da Kürt sorunun çözümü için bölgeye özerklik verilmesi gibi konularda parti tabanları arasındaki farklar görece düşük.

Başkanlık sistemine destek söz konusu olduğunda, genelde yüzde 35 olan destek oranının, AKP sempatizanları arasında yüzde 66’ya çıktığı; CHP’de yüzde 5, MHP ve HDP tabanlarında yüzde 13-14’e kadar düştüğü de görülüyor. Dolayısıyla başkanlık sistemine geçişin de tam anlamıyla siyasal kutuplaşmanın nesnesi olduğunu söyleyebiliriz.

EN ÇOK ORDUYA GÜVEN VAR

Sayılan bir dizi kurum arasında en fazla güvenilen kurumun yüzde 75 ile ordu ve yüzde 65 ile üniversiteler olduğu görülüyor. Cumhurbaşkanlığı söz konusu olduğunda bu oran yüzde 56, hükümette yüzde 53, Meclis yüzde 51 ve siyasi partiler yüzde 39 oranında güveniliyor.
Öte yandan partililer arası karşılaştırma, siyasal kurumlara güven arasında da farklılaşma olduğunu gösteriyor. AKP’liler arasında hükümet ve Cumhurbaşkanlığı’na güvenenlerin oranı yüzde 90’ın üzerindeyken, bu oran CHP’lilerde yüzde 13 ve 16, HDP’lilerde 12 ve 18, MHP’lilerde yüzde 36 ve 38.

Araştırmanın ana konusu olan siyasi kutuplaşmanın bireylerin mecra tercihlerini de etkilediği görüldü. AKP sempatizanları en fazla Sabah, Posta ve Hürriyet gazetelerinden haber alırken, CHP tabanları Hürriyet, Sözcü ve Posta’dan yararlanıyor. HDP’liler için Özgür Gündem diğer gazetelerin önüne geçiyor. Benzer şekilde televizyon kanalı tercihleri de siyasal parti aidiyetinden etkilenmekte. AKP’liler arasında ATV ve TRT; CHP’liler arasında Fox TV ve Kanal D; HDP’liler de Kanal D, Fox TV ve ATV ve MHP’liler arasında Fox TV, ATV ve TRT ön plana çıkan haber kanalları.

Sosyal medya da belirgin bir şekilde kutuplaşmanın etkisi var. Neredeyse parti tercihinden bağımsız olarak, Twitter kullanıcılarının kendi görüşlerine yakın kişileri takip ettiklerini, Facebook kullanıcılarının da arkadaş listelerinin siyasal görüşlerinin kendi görüşleriyle uyumlu oldukları görülmekte.