Bendeki, her zaman iki tuğla kalınlığında olarak tanımladığım battal "Türkçe Sözlük" var ya işte o sözlüğe göre 'kibir'in tanımını aktarayım sizlere. Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan noksanları ve hataları çok olan bu sözlüğe göre 'kibir'; kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme, benlik ve gurur anlamına gelmektedir.

Söylediğim üzere bizim bu TDK tarafından hazırlanan sözlüğe o devasa görünümüne karşın pek güvenemiyorum. O halde; döndüm güvendiğim bir başka sözlüğüme daha baktım. Prof. Dr. Pars Tuğlacı tarafından ciddi bir emekle üretilmiş Okyanus Ansiklopedik Sözlük'te de hemen aynı tanımlamaları görünce artık şüphem kalmamış oldu.
Zaten gündelik dil dönüşümümüzde de çok sıkça kullanıldığından zihnimizde kibir kelimesi hakkında genel bir kavram oluşmuştur sanırım. O halde sormamız gerekir, nereden aklıma geldi bu kibir kelimesi üzerinde böylesine etraflıca durmak?

Pazar günkü (23 Aralık 2018) Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında alt manşet sayılabilecek nitelikte bir haber başlığı ve ilginç bir resim vardı. Yansıtmamı ister misiniz?
AKP Genel  Başkanımız söylemiş gazete de onu haber yapmış. Haberin başlığı da "GURUR VE KİBİR BİZE YAKIŞMAZ" olmuş. Başlık böyle, sonra da haberin ayrıntılarına geçilmiş elbette; onu da yazayım: "Erdoğan, yolda karşılaştığı esnafa bir 15 Temmuz gazisini sordu. "Top oynayamıyor ama idare eder" yanıtını alan Erdoğan, "Ne yapacak top oynayıp" dedi. Haberin devamı da var; ama, onları buraya aktarmamın bir gereği olmamalı bana kalırsa. Fakat söz konusu haberle ilgili bir resim var ki onu yansıtmasam vallahi de çatlarım.

"Gurur ve Kibir" yazı başlığını kullanmamı bu derece ilgilendiren ancak "Gurur ve Kibir"i büyük ölçüde sevimsizleştirip dışlayan bir başka resim bulunamazdı. Lütfen izleyin o zaman; AKP Genel Başkanı Sn. Cumhurbaşkanımız  Erdoğan, makam arabasının sanırım makam koltuğuna oturmuş hava soğuk olduğundan belki de ellerini cebine sokmuş olmalı, arabanın camı yarı açılmış dışarıya baktığınızda mazgal gibi görünüyor, arabanın dışında bir adamcağız çömelmiş belki üşüyor da olabilir. Karşılıklı konuşmalar bu ortamda gerçekleşmiş oluyor.  

Siz olsanız ne düşünürsünüz? Yazmayı unuttum, ben bu haberi televizyonda da izlemiştim. İçtenlikle belirteyim geçmişte  Sn. Erdoğan'ın vatandaşlarımızla olan diğer konuşmaları gözümün önüne geliverdi.
Taa Başbakanlığından beri vatandaşlar olsun, çiftçiler mi olsun, gazeteciler mi olsun az mı fırça örnekleri gördük. Anımsıyorum Ceylanpınar'da vatandaşa karşı "Burada Başbakan konuşuyor, ben ne diyorsam odur demedi mi? Burada, bu satırlarda atılan fırçaların kronolojini sıralamaya kalksam hem gereksiz bir uğraş içinde olurum hem de sayfalar yetmez. Ama, galiba Mersin'de bir çiftçiye söylenen "Ananı al da git" çıkışması akıllardan çıkacak gibi olmamıştır.

Bakınız, İslam'da Kur'an hükümlerini bire bir uygulanmasını düşünen ve felsefenin dışında kalmaya özen gösteren İmam Gazali'nin hükümdarlara getirdiği yasakları ve buna bağlı olarak verdiği öğütleri şöyle bir gözden geçirelim mi? İşte o zaman yazımın başında sözünü ettiğim olayın bende uyandırdığı etkiyi belki anlatabilmiş olabilirim. Yasakları sıralayayım: 1) Kibir, 2) Cimrilik, 3) Kendini beğenme, gururlanma, 4) Gösteriş, 5) Çok söz söyleme hırsı, 6) Mal sevgisi, 7) Makam sevgisi, 8) Kızgınlık ve öfke. Hiç düşündünüz mü bu sayılanlardan hangisi bizim yöneticilerimizde yoktur?
Esenlikle kalınız...