Toplumumuzun sonuçlarını merakla beklediği genel seçimlerin yapılmasının üzerinden iki haftayı aşan bir süre geçti. Bu sürenin ilk haftası sonuçların değerlendirilmesi için kullanıldı. Bence genel anlamda bir yetmezlik söz konusu olmalı. Barajı geçip geçemeyeceği toplumu çok ilgilendiren HDP'nin aldığı oy bile yeterli sayılmamalı. Düşüncemin nedenine gelince diğer partilerin çeşitli nedenlerle söyleyemediklerini HDP; alt yapısını oluşturan  kitleye güvenerek rahatlıkla dile getirebilmiştir. Hatta bu uygulamayı "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" sözündeki öze dayanarak yapabilmiştir. Buna karşın tabanından bile yeterli oy alabildiğini sanmıyorum.

***

"Çeşitleme" genellikle klasik müzik alanında görülen bir uygulamadır. Besteciler; çoğunlukla sevdikleri diğer bestecilerin eserlerindeki ana tema aynı kalmak kaydıyla yeni bir müzik eseri yaratırlar. 19'uncu YY.'ın en ünlü bestecilerinden sayılan Johannes BRAMS; "Çeşitleme yapmak benim en sevdiğim oyundur" diyerek aslı kadar güzel bir eser yaratmıştır. Gerçekten belki de ezgisi beni çok etkilediğinden olacak onun "HAYDN'IN BİR TEMİ ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER - Der Variationen über ein Thema von Haydn" adlı eserini severek dinlerim. Öneririm...

***

Ama; söylemem gerekir, konumuz müzik alanındaki "Çeşitlemeler" olmadığından üst bölümdeki açıklamayı öylesine bırakıp yazımızın asıl amacına geçebiliriz. Haftamızın en önemli haberi ülkemizin siyasi hayatında aralıksız olarak elli seneyi aşkın süreyle üst seviyede yer bulan Süleyman Demirel'in ölümü olmalıydı. Gerçekten seveni sevmeyeni olabilir ama gerçek her zaman gerçektir. İktidarda olsun muhalefette olsun Demirel; belirli yaş grubunda olanlar için önemli bir kişidir. 1965 yılı Genel Seçimleri yapıldığında Polatlı Topçu Okulu'nda Yedek Subay adayı olarak öğrenim görmekteydik. Demirel'in Adalet Partisi; CHP'yi ezici bir çoğunlukla yenmişti, arkadaşlarımız arasındaki hayal kırıklığını anlatabilecek satırları yazmaya şimdi bile gücüm yetmiyor. Rahmetliye karşı kişisel sevgisizliğim 1980 yıllarına kadar sürdü gitti. Ancak; ailesine olan bağlılığını her zaman hayranlıkla izlemişimdir. Buna benzer diğer bir hayranlığımı da yazmalıyım. Sadeliğe düşkün bir halk adamı oluşu ve şatafattan uzak kalan yaşam tarzı yanında Cumhuriyet değerlerine olan bağlılığını her ortamda ve çekinmeden dışa vurmuş olması bence onun en unutulmaz vasıflarındandır. Günümüzdekileri görünce onun zemzem suyuyla yıkanmış olabileceğini düşünebilirim. Allah'tan rahmet diliyorum.
Şimdi; haftanın diğer haberlerinden bir çeşitleme yapmayı deneyelim.

İLK TERAVİHTE TARİHİ CAMİLER BOŞ KALDI

Dinsel ağırlığı olan bir gazetenin birinci sayfa haberini okuduğumda aklıma İstanbul Çamlıca'da yapılmakta olan ALTI minareli  ve 10 bin ile 50 bin kişilik olacağı konuşulan cami geldi. Ne diyebiliriz ki toplumu belirli konularda yumuşak tutabilmek amacıyla cami de cami; hem de büyük olacak, hatta en büyük çok daha büyük olacak. Cemaat olmasa da olur yeter ki cami büyük olsun.

17 ARALIK'IN BAŞ AKTÖRÜ RIZA ZARRAB'A ÖZEL ÖDÜL

17 Aralık soruşturmalarının kilit adamı Rıza Zarrab'ın mücevher sektöründe şampiyonluk kazanması ve ödülünü Başkakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un elinden alması, olayın şahidi olarak Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin de orada bulunması haftamızın önemli olaylarındandır. 25 milyar dolar ihracat geliri elde ederek ülke cari açığının % 15'ini kapatmış olması küçümsenecek bir olay değildir. Varsın olsun, vergi ödeyenlerin arasında ismi geçmemiş oluversin. Belki de Boğaz'daki yalısının tamir masraflarını şirketinin hesaplarında gider göstermiştir.

BELEDİYE OTOBÜSÜ BOMBA GİBİ PATLADI

İstanbul'da Yenikapı'da sıkıştırılmış doğal gazla çalışan bir belediye otobüsü demiryolu alt geçidine çarptı, otobüsün üst bölümünde bulunan gaz tankı çarpmanın etkisiyle patlayarak yangına neden oldu. Sürücü; yangından ağır yaralı olarak kurtuldu ama koca (!) İstanbul'daki hastanelerin yangın tedavi merkezlerinde yer bulunamadığından Gebze'deki hastaneye sevk edildi. Bildiğim kadarıyla İstanbul-Gebze arası en az 60 km'dir, varın ötesini siz düşünün. Haberin resimlerini görüyorum o otobüsün o geçidin altından geçemeyeceği açıkça belli. Hatırlarsınız buna benzer bir olay daha olmuştu. Anlayacağınız tam TÜRK İŞİ.

BENİM DIŞIMDA HİÇ KİMSENİN GÖRÜŞÜ AK PARTİSİNİ TEMSİL ETMEZ. Bunu söyleyen Sn Başbakanımız Ahmet Davutoğlu.
SİYASİLER ÇÖZEMEZSE MİLLET ÇÖZER. Bu söyleyen de Sn. Cumhurbaşkanımız R.T. Erdoğan.

Bu son iki haber aynı gazetede yan yana verilmiş. Ne diyebiliriz? Allah bu bizim insanlarımıza akıl ve sabır ihsan etsin. Takdir edersiniz yazmaya değer daha neler neler var ama onları sıralamaya ne zaman ne de yer bulabiliriz.
Esenlikle kalınız.

Yazıya Not: Başbakan Yardımcısı Bülent ARINÇ'ın 8 Haziran ile ilgili mufassal açıklamalarını bekliyoruz.