Merhaba. Geçen ay yazının başlığı ile içeriği pek uyumlu bulamadığınız diye düşünüyorum. Çünkü başlık, yazının hiçbir yerinde açıklanmadı. Ama son bölümde sorduğum soruyu okuyunca sanırım o sorunun cevabının başlıkta yazılanlar olduğunu anladınız.

Evet, bu kaybettiğimiz iç savaşımızı kazanmanın yolunu şimdi açıklayalım: Bu halatı çekmeyi bırakmak! “Bu ne şimdi?  Şaka mı yapıyorsun?” dediğinizi duyar gibiyim. Aksine, son derece ciddiyim. Savaşı kazanmak için savaşı bırakmak fikri daha önce aklınıza gelmedi değil mi? Bu söylediğim şeyin, zihnimizin içindeki savaş için geçerli olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. Madem zihnimizdeki düşüncelerle halat çekme yarışının bir kazananı olmayacak, o düşüncelerle mücadele etmek yerine, savaştan çekilmek ve o düşünceleri kabul ederek bu savaşa harcayacağımız enerjimizi daha olumlu şeylere yöneltmek oldukça mantıklı olmaz mı? (bir hatırlatma daha: buradaki savaş, “zihnimizdeki canavar” diye tabir ettiğimiz, bizi sürekli dürten, tedirgin eden ve bizi bu düşüncelerden kurtulmamız için sürekli halatın diğer ucundan çeken düşüncelerimiz ile bizim aramızda.) Örneğin; OKB’li bir kişinin sürekli ellerini yıkması gerektiğine dair sayıltıları canavarı temsil ederken, canavarın bunu yapmasını istediği kişi de biziz. Kişinin düşüncelerini diyalog halinde yazınca daha anlaşılır olacaktır:
-Canavar: Ellerini yıka!
-Yıkarım.
-Hemen yıka! Yoksa mikrop kaparsın.
-Tamam, yıkıyorum. Bak yıkadım işte.
-Olmadı, bir daha yıka. Yeterince yıkamadın. Parmak aralarına da gir.
-Haklısın. Tamam şimdi bir daha yıkıyorum.
-Tamam.
-Yıkadım işte.
-Yok yine olmadı. Bak avcunun içine tırnaklarına bastırarak yıkamalısın. Tüm mikroplar orada duruyor! vs…
Bu durumda olmak ne kadar zor ve yorucu farkında mısınız? İçinizdeki canavar sürekli emirler veriyor ama dediklerini yapsanız da tatmin olmuyor. Bir daha, bir daha tekrar ediyor. İşte halat çekme olayı bu. O bir taraftan güç uygulayıp dediğini yapmaya çalışırken, siz diğer tarafta bu güce karşı koymaya çalışıyorsunuz. Ve bu bitmeyen mücadele yorgun ve bitkin şekilde sürüp gidiyor. Aslında bu metaforda ortada bir uçurum olduğunu düşünmek, bu çekişmenin galibinin olamayacağını çok net anlatan bir veri olarak düşünülebilir. Eğer o galip gelirse siz uçuruma yuvarlanacaksınız, yok siz galip gelirseniz diğer parçanız (yani yine siz) yuvarlanacaksınız. Her şartta kaybeden siz olacaksınız.
Bu savaşı bırakmayı kabul eder misiniz? Ya da savaşı bırakmaya gönüllü olur musunuz? Ve ne yaparsanız bu savaşı bir daha başlatmamak üzere bırakabilirsiniz?
Gelecek ay bunları konuşacağız. Kendinize iyi bakın. Sağlık ve esenlikler dilerim.