Sevgili okuyucularım, hepimizin yaşadığı büyük olumsuzluklarda bir şeyler söylemek, yazmak, demokratik haklarımızı kullanmak, hele Baro başkanlarımızın başına gelenlerden sonra namümkün. Bu nedenle “haydi İnci, kendi kapının önünü süpür” deyip, döndüm İzmir’e. Şimdilik en azından Belediye CHP’li, demokrasi, özgürlük, katılımcılık dillerinde. Bir süredir, bu yazıyı yazmak, İzmir’de belediye ve hizmetleri konusunda düşüncelerimi aktarmak istiyor, her seferinde “haydi biraz daha bekleyeyim, azıcık daha kredi vereyim” derken, dün korona nedeniyle 4 aydır uzak kaldığım Alsancak’taki evime gelip, dışarıda biraz dolaşma imkanı bulup, terazinin kefesine koyunca, yazmaya karar verdim.

*

İlk gözlemim evimin hemen bitişiğindeki Şehit Nevres Bulvarı (!). Adı bulvar ama, yolun yarısı saatte bir tane bile geçmeyen bisiklete ayrılan, okullar tatilde olup, korona nedeniyle trafiğin azaldığı günlerde, tek şeride indirilmiş, arabaların tampon tampona ilerlediği, boydan boya tıkalı sokağa dönmüş bir cadde. Vasıf Çınar bulvarı hakeza. İnanın bisiklete binmeyi Tunç Soyer kadar seviyorum, Alsancak’ta bisiklete yer verilmesini arzu ederim ama, bu şekilde şehrin ana damarlarını tıkayacak öngörüsüzlükle değil. Başkandan, bulvarlarımı Behçet Uz’un planladığı şekliyle geri istiyorum. Rahmetli Behçet Uz, Alsancak Devlet hastanesi Talatpaşa yönündeki parkı sizin gibi betona gömmeyi değil, yeşillendirmeyi düşünürdü herhalde…

*

İzmir’de büyüdüm, yaşıyorum, hayattan uğurlanana kadar da buradayım. 1983 yılından günümüze gönüllü hizmet ve kentim için koşturan bir STK üyesiyim. En önemlisi şartların gerektirdiği bir dönemde Kültür mahallesi İhtiyar (!) heyetinde, birinci aza olarak muhtarımızla ve diğer arkadaşlarımla gece, gündüz koşturduk.  Belediye başkanlarımız makamlarında bunalıyor olsalar da bir hafta Kültür Mahallesi muhtarlığında otursunlar, yaşayanlarla doğrudan ihtiyaçları, sokak, cadde, alt yapı, üst yapı, trafik, çöp vs. dertlerini bir dinleseler, konulara tepeden inme değil, başka türlü bakacaklar da ben sizi bu caddelerde, sokaklarda muhtarlarımızla hiç görmedim. Cevabınızı duyar gibiyim ama hiç kabulüm değil. Haydi buna vakit bulamıyorsunuz, İstanbul gibi, kentlilerin cep telefonlarına bir mobil anket uygulaması yükletip, yapacaklarınız konusunda katılımcı bir değerlendirmeyi, görüş almayı da mı akıl edemiyorsunuz?

*

Niyetim sizleri kırmak ve acımasızca eleştirmek değil. Ancak yaşam en tepeden en alta kadar bir ekip işi. Bazen uzaklardan bakınca görünenler, gerçeği yansıtmıyor ve ancak dost acı söyler. Muhtarlığımız ile ilişkilerim nedeniyle, tüm kalbi ve enerjisiyle tam bir hizmet kadını olarak muhtarımızın, arkadaşlarımla çabalarını ve yaşadıklarını yakından görüyor ve biliyorum. Tabii ki her şeyde ve yerde olamazsınız ama, İzmir’in yeddi emini sizsiniz. Umarım çevrenizde acı söyleyen dostlarınız, danışmanlarınız vardır. Asla kişisel değil ama yapılan hizmetler adına. Yanlışlar hem sizi hem bizi yıpratıyor. Aslında her şeyi bu kısıtlı köşemde irdelemem mümkün değil. Ama İzmir sizin düşündüğünüz gibi Kopenhagen olmasın, İzmir kendi özüyle İzmir olsun, Victor Hugo’nun dediği gibi “Prenses” olsun.

*

Son olarak “İzmir bayrağı”, “İzcoin” konusu farklı şeyler çağrıştırıyor. Bir yerin kendine özgü para ve bayrağının olması, ayrı bir devlet demek. Ben şehirlerin bayrağı olduğunu günümüzde duymadım, yanılıyorsam bağışlayın, belki flamaları vardır. (ABD de eyaletler, İngiltere’de vilayetler ayrı devlet olduğu için bayrakları var, oraları birleşik devletler ).

Eşim dolayısı ile uluslararası bir topluluğun üyeleri olarak, dünyanın pek çok ülkesinde ve şehrinde bulunduk. Kongrelerin çoğunda o kentin Belediye başkanları ve eşleri tarafından ağırlandık, hizmet ve yöntemleri konusunda bilgilendirildik.  Nasıl katılımcı bir yönetim uyguladıklarını gözledik. 1998 yılında Melbourne’da yapılan kongre esnasında, belediye başkanının kaldırttığı tramvaylar için halkın protestolarını, sivil toplum bilincini, sonuçta tramvayların tekrar devreye alınmasını bizzat yaşadık. 2015 yılında eşimle, İzmir’de bir dünya kongresine ev sahipliği yaptık. Dünyanın en ünlü 500 beyin cerrahının katıldığı bu kongrede, gala gecesi konuşmalarında (tüm olumsuzluklara rağmen) İzmir’e hayranlıklarını, imkan olsa bundan sonra tüm kongrelerin İzmir’de yapılmasını isteyeceklerini dile getirdiler.  Bizim İzmirliler olarak tek isteğimiz çağdaş yaşamak, başkanımızla iftihar etmek, ekibinin bir parçası olduğumuzu hissetmek. Öngörüsüz, dayatmacı bir yönetim değil, katılımcı ve paylaşımcı bir yönetim görmek. Halk için, halka rağmen siyaset istemiyoruz.