Geçen pazar günü 16.30 sıralarında İstanbul Beşiktaş'ta bir halk otobüsü kontrolsüz bir şekilde durakta bekleyen yolcuların üzerine çıktı.
Elbette ortalık birbirine girdi, 12 kişi yaralandı. Tepkilerden korkan araç sürücüsü eline bıçak alarak duraktakilerin üzerine yürüdü. Kaçarken kendisini engellemeye çalışanlara da saldıran sürücü elindeki bıçakla bir kişiyi yaraladı. Kendini kaybetmiş bir şekilde olay yerinden uzaklaşarak Beşiktaş Vapur İskelesi'nden kendini denize attı. Denizden zorlukla çıkarılan sürücü, polisler aracılığı ile çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
Bu arada, bıçakla yaralanan kişi hastanede hayatını kaybetti.
Durun, durun daha bitmedi. İstanbul Halk Otobüsleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan vekili sürücüsünü koruyan bir açıklama yaparak toplumda daha da gergin bir havanın oluşmasına neden oldu.

Gerçekten zor olmalı

Bir gün önceki cumartesi günü olayların geçtiği İstanbul'daydım. İlginçtir, belki de aynı saatlerde aynı yerde ben de Beşiktaş Vapur İskelesi'ne doğru gitmekteydim. Şişli'de bindiğim taksideki sürücümle İstanbul trafiği ile ilgili sohbetimiz sırasında adamcağızın ne denli sorunlarla boğuştuğunu fark edebilmiştim.
Gerçekten; gıdım gıdım ilerleyebildiğimiz yolda bir sürücünün sakin olabilmesi ya da sinirlerini kontrol altında tutabilmesi gerçekten zor olmalıydı.
Öğrendiğime göre haftanın hemen her günü aynı gerginlik ortamı içinde geçmekteydi. Dertlendiğim taksi sürücüsüydü. Bir de bunun halk otobüsü sürücüsü olduğunu göz önüne getirin ortamı daha iyi değerlendirebilirsiniz.

Suriyeliler istila etmiş

Bir günlük İstanbul serüvenim yalnızca bu taksi yolculuğu ile sınırlı kalmadı. Gençliğim, üniversite yıllarım İstanbul'da geçmişti. Biraz da eski günlerimi anarak dolaştım dolaştım, yürüdüm yürüdüm. Ortalık inanılmayacak kadar Suriyelilerle doluydu. Eskilerden bildiğim bir iki dostuma bu Suriyeliler olayını anlatınca Eminönü'ndekilerin hafif kalacağını asıl Fatih civarındaki ortamı görürsem şaşırmamanın olanaksız olduğunu öğrendim.
Elbette sorun; yalnızca Suriyelilerin çokluğuyla sınırlı da kalamazdı. O denli kalabalık bir insan yoğunluğunu bilmem ki nasıl anlatsam! Vapurlardan, deniz motorlarından, tramvaylardan, otobüslerden, metrolardan, tünelden, taksilerden inenler; bunların yanında bu saydıklarıma binmeye çalışanlar şöyle kenara çekilip bir izleseniz başınızın dönmemesi olanak dışıdır, diyerek belki anlatabilirim sizlere İstanbul'da yaşananları.

Boğaziçi'nin imar meselesi

Ülkemiz insanlarının yaklaşık dörtte birini İstanbul'a toplamayı başarabilen iktidarların bu başarı kıstaslarının ne olduğunu merak etmemek olanak dışı olmalı bence.
Vee; son günlerin büyük bombası (!) İstanbul Boğaziçi imar uygulamaları Cumhurbaşkanlığına bağlanacak.
Yani; bir Başkan/bir Cumhurbaşkanı düşünün ki her iş bitti sıra Boğaziçi'ni yönetmeye geldi. Vay ki vay, vah Türkiyem vah...
Esenlikle kalınız...