Haber Ekspres okuyucuları Didem Soydan'ı anımsar. Ben yine de bir anımsama yapayım:
17 yaşında hayatını kaybeden Kaan Özelçam, yazdığı mektupta 'Beni lösemi hastalığı öldüremedi ama bürokrasi canavarı öldürebilecek. Belki de sayılı günlerim kaldı. Bu mektubu herkese iletirseniz, sizin sayenizde başka lösemili çocuklar bu cihazın çalıştığını görebilirler' demişti.
Konu Haber Ekspres'te yayınlanınca, Sağlık Bakanlığı'ndan bir yetkili de 'Haklısınız!' diyerek sorunun en geç bir hafta, bilemedin bir ay içinde çözümlenebileceğini belirtmişti. Ama imzalar, ya da karar bir yerlerde takılı kaldı. Yani Didem Soydan'ın, Kaan'ın dileğinin gerçekleşmesi için başlattığı kampanya sonucu ulaşamamıştı. Konu şöyle idi;
'Bürokrasi yüzünden çocuklar ölmesin, LÖSEV'e tam ruhsat verilsin!'

Bürokrasi evlatlarımızı kaybettiriyor

Kaan, annesine yazdığı mektubun bir bölümünde diyor ki: 'Beni lösemi hastalığı öldüremedi ama bürokrasi canavarı öldürebilecek. Belki de sayılı günlerim kaldı. Ben görmedim ama bu mektubu herkese iletirseniz, sizin sayenizde başka lösemili çocuklar bu cihazın çalıştığını görebilirler. Saygı ve sevgilerimle...'
Araştıran görecektir: LÖSEV, dünyanın en iyi radyoterapi cihazlarına ve kliniğine sahip olmasına rağmen Sağlık Bakanlığı'nın ruhsat vermemesi sonucu cihazları kullanamıyor. Çocuklar tedavi için yetersiz cihazlara sahip hastanelere gönderiliyor. Elde en iyi cihazlar varken, çaresizliğe mahkum edilip, tedavi engelleniyor. Bu durum gerçekten akıl almıyor. Yani: Sağlık Bakanlığı, LÖSEV'e ruhsat versin!
Daha fazla çocuk ölmesin, bu günü kadar açılan kampanyalar sonuçsuz kalmasın.

Özetin özeti

Kaan'ın annesine yazdığı mektubun özetini paylaşıyorum: 'Ben bundan 6 sene önce lösemi hastalığına yakalandım. Ankara'da LÖSEV'in Lösante hastanesi'nde çok zor olan tedavim başladı, 2 sene sürdü. Tam 'iyileştim' derken hastalığım tekrarladı. Tekrar başa döndük ve 3 yıllık tedaviye başladık. Hiç yıkılmadım, 'Ben bu hastalığı yeneceğim' diye anneme, kardeşlerime söz verdim. Ama lösemi canavarı beni 3'üncü kez pençesine alıp lösemi tekrarlayınca tam umudum kırılmak üzereyken Lösev'in doktorları yine imdadıma yetişti ve 'Artık sana kemik iliği nakli yapacağız ve yaşatacağız' dediler.
3'üncü defa uzunca bir kemoterapi aldım, yine saçlarım döküldü, ateşler içinde yandım ama sonunda kemik iliği nakli servisi'ne geçmeyi başardım.

LÖSEV Lösante hastanesi'nin kemik iliği nakli servisi tıpkı bir uzay üssü. Her tarafı havadaki gözle görülmeyen en küçük tozları, mikropları süzen hepa filtrelerle kaplı. Doktorlar, hemşireler içeri girerken özel solüsyonlarla yıkanıyorlar, çok özel kıyafetler giyiyorlar. Annemden başka kimse içeri giremiyor, o da dışarı çıkamıyor. Adeta fanusta yaşıyordum. Kapıların birisi kapanmadan diğeri açılmıyor. Anlayacağınız, sağlığımız için dünyanın en steril kemik iliği nakil merkezi'ndeydim.
Bir gün hematoloji uzmanı profesör doktor odamıza geldi ve 'Artık radyoterapi (ışın tedavisi) alacaksın, sonra da kemik iliği naklini gerçekleştireceğiz. Ama radyoterapi için başka hastaneye gideceksin' dedi.
Ve gerisini vermek istemiyorum...

YILLARIN HABERİ

Kaan'ın ağzından

Hemen,'Bizim hastanemizde yok mu?' dedim.
'Var, hem de dünyanın en iyi radyoterapi cihazları var ama kullanamıyoruz' dedi.
'Neden?' diye sordum. 'Çünkü Sağlık Bakanlığı ruhsat vermiyor, yani çalıştırmamız yasak'
'Neden, kötü bir şey mi yaptınız?'
'Hayır, her şey yönetmeliklere uygun. Hatta Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'ndan (TAEK) ruhsat da alındı ama kullanamıyoruz!'