Ülkemizde ve dünyamızda, birlik, beraberlik ve barış dilekleriyle...

Kemanının yayı elinde.
Heyecandan elleri titremeye başlıyor.
Bir an, kemanını çalmaya başlayacak gibi...
Sonra...
Başlayamayacak gibi...
Oturduğunuz seyirci koltuğunda diklenmeye başlıyorsunuz.
"Haydi çal!"
Kendinizi tutmasanız, salonda aynen öyle bağıracaksınız.
"Haydi çal"!
Filmimizin baş kahramanı Laerte o kadar iyi keman çalmasına rağmen katıldığı San Paulo Orkestrası seçmelerinde bir türlü kemanını çalmaya başlayamıyor.
Neden olur ki böylesine bir "tutukluk" hali?
Kendimize yeterince güvenemediğimiz, inanamadığımız için mi?
"Yapamayacağım" endişesinin elimizi ayağımızı bağladığı, bizi güçsüz kıldığı için mi?
Ya da yanlış bir şey yaparsak sevilmeyiz ya da daha az seviliriz diye mi?
Yoksa başkaları için yaşarken, ya da yaşamaktan korkarken, ya da başka başka nedenlerden hayatla aramıza koyduğumuz mesafeden mi?
O koyduğumuz mesafe ile hayatın tam anlamında içinde olamamak ve ona sımsıkı tutanamamaktan mı?
Bir nedenden dolayı çalmaya başlayamıyor Laerte...
Çocukluğundan beri kemanı ile var olan bu yetenekli adam San Paulo Orkestrası seçmelerinde yıllardır elinde tuttuğu o kemanın yayını kemanına değdiremiyor bile.
"Keman Öğretmeni" filmi böylelikle başlıyor Sevgili Okurlar.

Keman Öğretmeni

Laerte'nin seçmelerden elenmesinden sonra işleri pek iyi gitmemeye ve geçimi de zorlaşmaya başlıyor.
Yakın bir arkadaşı bir sivil toplum projesi olarak başlatılan San Paulo'nun suç oranının yüksek olduğu gecekondu mahallesi Heliopolis'de liseli gençlerden bir orkestra oluşturulması için başlatılan müzik derslerinde hocalık yapmasını öneriyor.
Böylelikle kalbi değil ama şartlar Laerte'yi San Paulo'nun bu yoksul ve sorunlu mahallesi Heliopolis'e sürüklüyor.
Orada karşısında kavga, gürültü, şiddet içinde hepsi ayrı bir telden ve zorluktan çalan bir liseli gençler topluluğu... Kırık dökük entstrümanlar... Çalışmaların yapıldığı okulun bahçesindeki  dökülen spor sahasını buluyor. Gençlerin beraber nasıl çaldıklarını, daha doğrusu, çalamadıklarını söylemiyorum bile...
Bu bir tesadüf olamaz diyorsunuz film ilerledikçe...
Nedenleri, şekillleri ne kadar farklı olursa olsun, Laerte de, öğrenciler de, çalamaz vaziyetteler...
Bir türlü  hayatta kendilerini tam olarak ortaya koyamıyor... Yeteneklerini, isteklerini, varlıklarını tam olarak ifade edemiyorlar.
Şiddetin yaygın olduğu varoş bir mahallede çok belirgin olan bu durum, çok daha iyi koşullarda, ortamlarda, fırsatlar içinde olanda da nasıl da mevcut!

Tutuk kaldığınız o noktada...

Tutulduğunuz, "tutuk" kaldığınız o nokta...
Hayatla bağınızın zayıfladığı...
Gerçek anlamda var olamadığınız...
Neşenizi, isteklerinizi, sevginizi bile çoşku ile ifade edemediğiniz...
Bir an önünüzden engin bir hayat akarken tüm hayatınız boyunca o noktada kaldığınızı düşünün...

Her bir nota... sizler için...

Filmde bir çok yerde karşınıza çıkan bu "tutukluk" hallerine filmin ilk sahnesinden itibaren içinizde oluşan koltuğunuzdan fırlayıp müdahele etme hissi film ilerledikçe size eşlik edecek Sevgili Okurlar.
Çözmek isteyeceksin onu!
"Ha,di!" diyecekesiniz.  
Laerte'ye, liseli gençlere, gençlerin anne ve babalarına, Heliopolis halkına, yetkililere...
"Haydi!"
Aynı zamanda da bileceksiniz ki, Laerte ile öğrencileri her gün başka bir tondan çalarken, çıkan notaların her biri, dokunduğu herkesi gittikçe büyütüp güçlendirecek.
Her bir nota... Sizler için.
Davetlisiniz!