Seçim oldu. İzmir'in sonuçları önceden belliydi...
Bize, yani Haber Ekspres'e göre İstanbul ve Ankara için de, vatandaşların kulağımıza fısıldar şekilde 'İzmir gibi...' deyişlerini duyunca 'Evet' demiştik...
Bu bir milat olarak adlandırılmalı. Bu arada kulaktan kulağa şu fıkra anlatıldı. Duymayanlara duyuralım...
Nasreddin Hoca nasıl yüzlerce yıl 'Bilinler bilmeyenlere anlatsın' demiş ya, biz de öyle hareket edelim: Son olarak M. Ali Özeriç yazmıştı:
'Sırtlanlar, yere göğe sığdıramadıkları aslanı, aslana karşı olan orman muhalifleri ile birlikte parçalamışlardı. Gazeteci olan baykuş işin aslını öğrenmek için, sırtlanlarla röportaj yapmak için ormana gider...
Kanaat önderi olan sırtlanın yanına varır ve sorar: 'Sırtlan kardeş siz ki ona neredeyse 'haşa' peygamber makamı vermiştiniz ...
Her dediği sizin için bir ayetti. Ne oldu da aslan kardeşi parçaladınız ?
Sırtlan, 'Evet ! öyle idi... Başlangıçta öyle idi... Bize avladıklarını yeteri kadar yedikten sonra kalanı sadaka kabilinde bize bırakırdı...
Bu durum 15 - 16 yıl devam etti!
Ama sonunda; bırak avladıklarından bize bir parça ayırmayı, bizim avladıklarımızı bile elimizden almaya başladı. Bir de bizim çocuklarımıza ormanda avlanmayı yasak edip onları avsızlığa mahkûm etti...
Evde bebeler aşsızlıktan ağlar, karı; 'Aslanlar saraylarda yaşıyor, bir eli yağda bir eli baldadır' diye zırıldar. Bebeler bir yanda, karı bir yanda?
Aslanı parçalamayıp ne yapacaktık. Bu mutfak meselesi başka şeye benzemiyor, hayvanlar aleminde bile.
Baykuş, 'Peki! Aslanlar durumu düzeltse, eski günlerinize geri dönseniz, o avanta zamanlarına aslanları yeniden sever misiniz?' diye son sorusunu sorunca şu yanıtı almış:
'Benim adım sırtlan beyim!
Nerde beleş orda yerleş!
HHAAAH HAH...'
Bu arada M. Ali Özeriç, EZOP Hikâyelerinden esinlenmiş olmalı ki, şu dip notunu ilave etmiş;
'Sırtlanın aklına değil, midesine sesleneceksin!...'
Herhalde dünya durdukça dünyanın her köşesinde böyle hayvan hikayelerini duyacağız. Bazısını günümüze adapte etmeye çalışacağız, ya da kendi yaşadıklarımızla karşılaştıracağız...
Ama şöyle bir notu da bir arkadaşımız yazmış, 'Tersi de olabilir!'
Her şey olur bu dünyada. Bu arada bir de güncel siyasi fıkrayı sizinle paylaşayım: 'İstanbul'a tam yıldırım düşüyordu ki, İmam engelledi...
Allah bizi korudu!'
Buna Türk zekâsı diyebiliriz...

Yaratılan israf

Vural Bozan ile Sezgin Can, 'Sosyal medyada gördüğümüz bir farkındalık videosu sayesinde, kutuyla satılan diş macunlarının nasıl bir israf olduğunu fark ettik. Diş macunlarını marketlerdeki raflardan bir karton kutunun içindeyken alıyoruz. Peki o karton kutuyu ne yapıyoruz?
Hepimizin ilk işi o kutuyu çöpe atmak oluyor.' dedikten sonra şöyle devam etmişler: Dünyanın ikinci en çevreci ülkesinde diş macunları karton kutusuz satılıyormuş. Neden bizim ülkemiz birinci en çevreci ülke olmasın ki?
Yani bunu başarmak için önümüzde hiçbir engel yok.

Uyarıcı...

Bu konuyu dert edinen ve değiştirmek isteyen Alan's Theory Amerika'da bir kampanya başlatmış.
Alan'ın hazırladığı metni paylaşıyorum: Dünyanın üçte ikisi her gün diş macunu kullanıyor. Kutulu ambalajlar macunları hem kullanıcı için hem de üretici için daha maliyetli hale getiriyor. Üstelik alır almaz direkt çöpe gidiyor. Peki o zaman bu ambalajın amacı ne?
Oturdum araştırdım ve sonunda şu sonuca vardım: 'Diş macunu kutulu ambalajla satılıyor çünkü öyle daha iyi görünüyor.' Başka da bir sebebi yok.
Doğrudur ama ortalama bir kişinin yılda 3 tüp diş macunu tükettiğini düşünürsek, bu hesapla sadece ABD'de yılda 900.000'den fazla işlevsiz kutu eder.'

Farklı uygulama

Fakat bunun farklı uygulandığı yerler de var. Mesela İzlanda. Aynı macun markaları ABD'de milyonlarca kutulu diş macunu satarken İzlanda'da aynı macunu kutusuz satıyorlar. Demek ki bu kesinlikle uygulanabilir bir şey. Bazen yaşadığımız toplum kontrolden çıkmış gibi görünebiliyor ama işin aslı, büyük değişimler bir fikirle ve adım atmakla başlıyor. İşte şimdi elimizde bir fikir var, hadi artık şu kutu israfından kurtulalım.  Ne dersiniz, var mısınız?

GÜNÜN HABERİ

Şimdi festival zamanı

31 Mart yerel seçimlerinin bitmesinin ardından, seçim stresini de sona erdirecek Alaçatı Ot Festivali bugün başlıyor. Çeşme Belediyesi tarafından bu yıl 10'uncusu düzenlenecek Alaçatı Ot Festivali, 4-7 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Sadece Çeşme'ye değil, yarımadaya, hatta İzmir,'den Selçuk'a ve Kuşadası'na kadar geniş bir bölgeye turizm hareketliliği getiren Alaçatı Ot Festivali'ne, bu yıl da Türkiye'nin her yerinden, yüzlerce tur otobüsü ile, yüz binlerce ziyaretçi gelmesi bekleniyor.