Şubat ayında, cerrahi ve ameliyathane hemşireliğinde güncel yaklaşımlar konulu, bir Sempozyum yapıldı. Sempozyum düzenleme kurulunun davetiyle modern hemşireliğin kurucularından Florence Nightingale’in 200üncü doğum yıldönümü onuruna “sağlığa yön veren ses; hemşireler: 200 yıllık dokunuş” başlığı altında bir konuşma yapmam istendi. Emeklilik dönemimde gelen bu davetle ziyadesiyle mutlu oldum, bir o kadar da onurlandım tabii. Genç meslektaşlarımın, daha doğrusu dün öğrencim bugün öğretim üyesi konumunda evlatların vefası duygulandırdı beni. Ancak bir o kadar da telaşlandırdı. Yıllardır ebelik bölümü öğretim üyesi olarak çalıştığım için telaşlandım. Bu yılın hemşire ve ebelere vakfedilmiş olması rahatlattı beni. Fark ettim ki, 41 yıllık çalışma hayatımın yarısı mesleğim hemşireliğe, diğer yarısı destek verdiğim ebelik mesleğine adadığım yıllardan ibaret.  

Dünya Sağlık Örgütü, 2020 yılını hemşire ve ebe yılı olarak tanımladı. Bu karara, Uluslararası Hemşirelik Konseyi ve Uluslararası Ebeler Konfederasyonu da destek verdi. Amaç, 2020 yılında, hemşire ve ebelerin zorlandıkları koşulları vurgulamak, hemşirelik ve ebelik işgücüne daha fazla yatırım yapılmasını sağlamak oldu. Florence Nightingale’in 200. doğum yıldönümü onuruna alınan bu kararla, dünyanın 2030 yılı itibariyle ihtiyacı olan küresel sağlık işgücüne ulaşabilmesi için 18 milyondan fazla sağlık çalışanına ihtiyaç olduğu, bu sayının yaklaşık yarısını hemşire ve ebelerin oluşturduğu vurgulandı. Ancak bu hesap yapılırken, yirmi yıl önce, hemşirelik ve ebelik mesleklerinin birbirinden farklı olduğuna dair alınan karar göz ardı edildi. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkeden sağlık bakanı, 2000 yılında Dünya Sağlık Örgütü bünyesinde bir araya gelerek hemşirelik ve ebelik mesleklerinin yalnız eğitim ve öğretim programları değil, görev, yetki ve sorumluluk alanlarının da farklı olduğunu tanımladılar. Bu durumda ihtiyaç duyulan hemşire ve ebe işgücü birlikte değil, ayrı hesaplanmalı idi. Zira bu ayrıntı, hemşirelik ve ebelik hizmetlerinin kalitesinin yeterli sayı ve nitelikte hemşire ve ebe işgücüyle çalışılmasına dayandığının da bir göstergesi olup, gerek meslek etiği ve gerekse hasta hakları açısından da dikkat edilmesi gereken bir husustur.     

Ülkemizde hemşirelik eğitimi 1955 yılında lisansa dayandırıldı. Hemşirelik öğrencileri uzunca bir süre tıp fakültesi akademisyenleri tarafından eğitildi. Tıp fakültelerinin bazı anabilim dallarında açılan lisansüstü programlara hemşirelerinde başvurusu sağlandı. Ancak asıl gelişme hemşirelik bilim ve anabilim dallarının kurulmasıyla oldu, Mesleki ders ve uygulamalardan alanında uzman hemşire akademisyenlerin sorumlu olmasıyla lisans ve lisansüstü eğitimlerin niteliği arttı. Öğrenciler mesleği erbabından öğrenmeye başladı. Atıl kalan Hemşirelik Yasası yeniden düzenlenerek yeni yönetmelik ve yönergeler oluşturuldu. Yaklaşık yarım asra dayanan çabanın ürünü her biri. Ülkemizde ebelik eğitimi 1996 yılında lisansa dayandırıldı. Mesleki derslerin sorumluluğunu ağırlıklı olarak kadın sağlığı-doğum, halk sağlığı, çocuk sağlığı alanlarında uzman hemşire akademisyenler üstlendi. İlk mezunlar verilirken ebelik anabilim dalı kurulmuş, mesleki ders ve uygulamalardan ebe akademisyenler sorumlu olmaya başlamıştı bile. Profesör unvanlı ebe akademisyenler var artık. Ebelik Yasası çıkartma girişimleri halen sürmekte. Yaklaşık yirmi beş yıla dayanan çabanın ürünü her biri.

Mayıs ayı, ebe ve hemşireler için önemlidir. Dünya ebeler (5 Mayıs) ve hemşireler (12 Mayıs) günlerinin kutlandığı bir ay. Ancak bu yıl Covid-19 gölgesinde kaldı her şey. Pandemi (uluslararası salgın) nedeniyle dengeler değişti dünyada. Bulaşın çok yüksek olduğu, ateş, öksürük ve solunum sıkıntısıyla seyreden hastalığa yakalanıp, ölenler arasında halktan insanlarımız yanı sıra sağlık çalışanları da var. Hepsi mesleklerini bilerek seçti, and içerek görev başı yaptı. Hiç biri şikayet etmedi, pişmanlık duymadı, bu süreçte bile, neden bu mesleği seçtiğine dair. Hepsinin önceliği, sağlıkta şiddeti durduracak yasanın çıkartılması, özlük haklarının iyileştirilmesinden yana oldu. Şiddet yasası çıktı, sıra özlük haklarında. Hizmet alanı insan olunca, aklı sosyal, ekonomik sıkıntı ya da haksızlıklarla meşgul bırakılmamalı sağlık çalışanının.

Hemşireler ayrıca yıllarca sorumlu oldukları halk sağlığı hemşireliği, okul sağlığı hemşireliği, iş yeri hemşireliği görevlerinin geri verilmesini, yoğun bakım, ameliyathane, diyaliz gibi ek bilgi ve beceri gerektiren alanlarda da sertifikalı kurs ya da lisansüstü eğitim almış deneyimli hemşirelerin çalıştırılmasını istiyor, “doğru olan hizmeti erbabından almak” diyorlar. Ebeler de ayrıca ev ziyaretiyle yerinde hizmet vererek bire bir eğitim yapmayı, tıbbi engel olmadıkça doğal doğumlardan sorumlu olmayı, ebelik yasasının çıkmasını, ebelik hizmetlerinin denetiminden yine bir ebenin sorumlu olmasını istiyor, “doğru olan mesleği erbabından öğrenmek ise bizi denetleyen yine bizden biri, bir ebe olmalıdır” diyorlar.

Pandemi süreci gösterdi ki hizmeti erbabından öğrenmek kadar almak da önemli. Boşa değil bu süreçte bilim kurulu oluşturulması ve de çoğu üyenin halk sağlığı uzmanı olması. Bir salgının kontrolü halk sağlığı ve epidemiyoloji alanlarında bilgi ve deneyim gerektirir çünkü. En önemlisi sağlık hizmetinin bir ekip işi olduğu, ekip hizmeti olmaksızın sorunların çözülemeyeceği anlaşıldı. Emek veren tüm sağlık çalışanlarının eline sağlık! Yitirdiklerimizin ruhları şad olsun!

Prof. Dr. Melek Gülsün ÖZENTÜRK