Senaryosunu Matt Lieberman ile Zak Penn'in yazdıkları "Free Guy", yönetmen koltuğunda Shawn Levy'nin oturduğu bilim kurgu formlu romantik bir komedi filmi. Ama benim için çok daha fazlası oldu. Felsefesine bayıldım.
Filmi izlemeden önceki gece rüyamda rahmetli babamı bir yerlerde arkadaşlarıyla diğer tarafta gezerken görmüştüm, çok mutluydu. Bana günlerinin nasıl geçtiğini anlatmıştı, iyi bir müzisyendi ve orada da aradığını bulmuştu. Müzik yaptıkları birkaç mekan vardı, arabesk başka mekanda, Türk pop başka, yabancı şarkılar başka mekanda söyleniyormuş, yemekler harikaymış… Çok mutlu uyandığım o sabah, kızım Rüya bir film gördü ve ‘’Bunu izleyelim’’ dedi. 120 milyon dolar bütçe ile çekilmiş bu filmin görsel efekt teknolojisi de beni benden aldı, ama en çok felsefesi etkiledi. Gece gördüğüm rüyanın da etkisiyle mutlulukla, babam bulunduğu yerde iyi, kendi dünyasını yeniden inşa etti ve iyilikler onunla diye avundum.
Dünyanın her yerinden oyuncu olarak online katılınıp serbestçe dolaşılan, aynı isimli "open world" bilgisayar oyununa özgü olarak, sanal ortamda yaratılmış "Özgür Şehir"deki bir bankada, "bilgisayar oyunları literatürüne hakim" olan herkesçe bilinen şekli ile "Oyunda Oynamayan Karakter (non-player character - NPC)" olarak çalışan Guy'ın (Ryan Reynolds), her gün birebir tekrarlanan yaşam döngüsündeki tek eksiği, hayallerinin kızının yanında olmamasıdır... Kız herkesten farklı olarak bir gözlük takıyordur ve o kıza erişebilmek için Guy’ın süper kahraman olması gerekir. O da birinin gözlüğüne el koyar ve ayrıcalıklar başlar. Yapay zeka kendi karakterini bilgisayarda oluşturuyor. Guy oyuncusu olmayan ilk yapay zeka karakteri. Bu bir devrim olarak karşımıza çıkıyor. İşte bu noktada film insana ‘’Acaba bizde mi herhangi bir oyunun parçalarıyız da haberimiz yok’’ dedirtiyor. ''İyilik yapamıyorsak bir önemimiz yok'' mesajını film çok net beyninize kazıyor, Guy herkesin birbirini öldürmek için girdiği oyunu bambaşka bir boyuta taşıyor. İyilik için savaşıyor. Sonunda herkes iyiliği buluyor ve ‘’Özgür Şehir’’ yani cennet yeniden Guy ve arkadaşlarının hatta oyuncuların gayretiyle inşa ediliyor.
Dünyamızda da insanlar birbirini vurmak için oyuna girmiyor mu? Her yer savaş meydanı. Yarın ölebiliriz ve hala keyif almak yerine birbirimizle bile savaşmayı seçmiyor muyuz? Her dünyaya bir Guy gerekiyor bence. Dostluğu, sevgiyi savunan savaşçılara ihtiyacımız var. Belki sadece bir oyunun içindeki sıradan bir karakteriz, o kadar da önemli değiliz… Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi, ‘’ Fazla ciddiye almayın bu hayatı, Nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız.’’