Mayıs’ta, yani geçen ay medyaya en fazla ilan veren ‘gıda sektörü’ oldu...

Yani gıdacılar yaşamlarından memnunlar...

İşleri yolunda..

Bir de vatandaşa sorun bakalım ne diyor?

Tek cümle ile söyleyeyim:

‘Yandım!’

Evet cepler yanıyor...

Pazardan ya da manavdan üç parça sebze ve meyve alın bakalım, kaç lira ödeyeceksiniz?

Fiyat vermeyeyim, ama söylenenleri anlatayım:

‘Üç parçaya bu kadar para ödenir mi?’

Gıda sektöründe bulunan 6 bin 356 firmadan söz ettim.

Şikayetler ayyuka çıkınca, şimdi iktidar önemli bir karar aldı.

Artık anında şikayet edebileceğiz!

Bakalım kaç kişi ‘Bu rezalet nedir?’ diyerek yetkililerin kapısını çalacak?

Bir de ‘lezzet düşkünü’ iseniz yandı gülüm keten helva...

Bir de ‘Kişisel bakım’ ürünleri ve fiyatlarından söz edecektim ama rakamlar o kadar abartılı oldu, aldatmacalar arttı ki, ne diyeceğimi bilemiyorum.

Stokçu olduk

Koronavirüs sebebiyle ilan edilen sokağa çıkma kısıtlamaları, birçok insanın panik içinde marketlere koşmalarına, un ve makarna stoklamalarına neden oldu.

Değirmenciler, talepteki ani artışı karşılamak için üretime hız verdi.

Yalnız ülkemizde mi?

Londra’dan Manila’ya kadar dünyanın dört bir yanında tüketiciler marketlere akın ederek un ve makarna stoklarını doldurdular. Koronavirüs salgınıyla baş ederken ekmek ve diğer temel gıda maddelerinden mahrum kalmak istemeyen insanlar özellikle un ve makarnaya ilgi gösterdi.

Müşteriler, kriz anlarında kendilerini rahat hissetmek için un ve unlu mamullerin elinin altında olmasını tercih ediyor.

Bunda, unlu mamullerin bozulmadan uzun süre depolanabilmesinin de payı var.

Söz konusu talebin artmasıyla, dünya genelinde market ve bakkallarda unun tükendiğine yönelik haberler geldi.

Ancak bu durum birçok ülkede un kıtlığından değil; lojistik sorunlarından ya da var olan unun hızla paketlenmesi için yeterli kapasitenin mevcut olmamasından kaynaklandı.

Neredeyse hepimiz ‘evde ekmek’ tan başka, Ramazan ayı nedeniyle ‘pide’ yapmayı bile öğrendik..

İsraf önlenemiyor

Ekmek’teki israfı biliyoruz...

Yıllardır açıklanıyor...

Özellikle büyük otellerde ‘Her şey dahil’ sistemi hep tenkit ediliyor.

Şimdi seyahatler serbest bırakıldı ya, aynı sorunları görüp yaşayacağız.

Ben tüm işletmelere ESBAŞ’ı örnek alınmasını öneriyorum...

Her gün bu atıklarla 3 bin sokak hayvanını besliyorlar...

Yani çöpe atmıyorlar...

Belki onlara zahmet ve eziyet oluyor ama bir değil onlarca canlıya yaptıkları çalışmanın hizmetin keyfini sorun bakın, ne kadar coşkulu anlatıyorlar...

Ama gördük, biliyoruz;

Karşıyaka’da belediye can dostlarımız olarak adlandırılan hayvanları beslemek için bıraktığı yiyecekleri süpürerek çöpe atanlar da kameralara yansıdı.

Üretimden sofraya, her aşamada israf edilen gıdanın boyutunun 35,4 milyar doları bulduğunu kaçımız biliyoruz?

Bu kayıp, ya da israf; üretim, kullanım, piyasa ve tüketim esnasında oluşuyor.

Gerçekte; İsrafla mücadele tarlada başlamalıdır…

Açlık sorununu çözmenin yolu da israfı önlemekten geçiyor.

Bir rakam daha vereyim:

90,6 milyar dolarlık toplam gıda ve alkolsüz harcama tutarının yüzde 25-30’u israf ediliyor.

Bir acı gerçek daha:

Dünya Bankası tahminlerine göre, 2018 yılında 193 ülkeden 96’sının GSYH’si, Türkiye’nin gıdada yaptığı israfa ulaşamıyor!..

Uzmanların belirttiklerine göre; Üretimden tüketime kadar yüzde 25’i bulan kayıpların yaklaşık yüzde 60’ı hasat ve depolama safhasında meydana geliyor.

Tarladan sofraya israfla mücadele, eksiksiz ve etkili bir şekilde yapılmalıdır, yapılmalıdır da, bunu kim yapacak?

Herhalde biz değil...

Sanıyorum bu konuda, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, israfın en önemli sorunlardan biri olduğunun bilinciyle hareket ediyor, israfı en aza indirmek için farkındalık oluşturacak projelere imza atmak için yani, üretim aşamasındaki israfı en aza indirmek için eğitim çalışmalarına başlayacak...

Eğitim birinci şart ama bu bilinci her bireye nasıl ulaştıracak, ya da eğiteceğiz...

Bu ancak devlet gücü ve görevlerini ciddiyetle yerine getirecek insanlarımızla olur...

DİP EKSPRES

Gençler destek bekliyor

İsraf kadar önemli bir konuyu daha gündeme getireyim:

Hemen her aileyi bir şekilde ilgilendirir..

Türkiye’de yılda 550 bin çift evleniyor ve ülkemizdeki hakim çeyiz kültüründe, bir evin olmazsa olmazı züccaciye ürünleri de mutlaka alınıyor.

Düğün yapılmaya karar verildiği zaman hazırlıklar 6 ay öncesinden başlıyor.

Son zamanlarda çiftler alışverişlerini online’dan gerçekleştirdiler.

Online satışlarında çeyiz nedeniyle ürün alanların sayısında geçtiğimiz döneme göre yüzde 100’lük bir artış gözlemlendi.

‘Yeni normalleşme’ kararları gereğince 1 Temmuz itibariyle yeniden düğünlerin başlaması kararı verildi.

Her ne kadar online alışveriş sevilse de ve satışlarda artış yaşansa da çiftler, görerek, dokunarak, modelleri tek tek inceleyerek karar vermek isteyeceklerdir.

Yani devletten destek alan zücaciyecilerin de günün şartlarını gözününde tutarak gençlere kolaylık göstermeleri hepimizin dileği...

Aslında birçok markamız bu anlamda yemek takımlarının, çatal bıçak setlerinin, yatak takımlarının bir arada olduğu çeyiz paketlerini uygun fiyatlarla satışa sunuyorlar.

Tekli ürün alımlardan ziyade fiyat avantajından ötürü çeyiz setlerine daha çok ilgi olduğunu söyleyebiliriz.

Mağaza sahiplerine buradan seslenelim:

Özel indirim ya da çeyiz setinin yanında bir ürünün ücretsiz ya da indirimli verilmesi gibi kampanyalar yaparsanız, gıda sektörü gibi satışlarınızda tavan yaparsınız.