Evet, İ n a n a m ı y o r u m. Nasıl inanayım? Her gelen iktidar; terörün, PKK'nın kökünü kazıyacağız diyerek hatta kazıdık diyerek beni aldatıyor. Uçaklar havalanıyor, Kandil'deki PKK terör yuvaları yerle bir ediliyor, Özel Harekatçılar ve Kırmızı Bereliler teröristlerin inlerini darmadağın ediyorlar. Ne bileyim? Bana ve bizlere hep öyle anlatılıyor, hep öyle söylüyorlar. Ben olanları hep uzaktan izliyorum. Ve, evet "ve" içimde hep şüphe ve hep inanmazlık.
Nasıl inanayım? O ağır silahlar, o 400 kg patlayıcılar oralara nasıl gider, nasıl götürülürler? Neyle götürülürler? Söylediklerim tabanca değil ki bellere takılıp götürülsünler. Aspirin değil ki ceplere doldurulup taşınabilsinler. Ben şöyle kabaca bir hesap yaptım. 400 kg patlayıcıyı o dağlık ve engebelik arazide taşımaya kalksanız en azından 8-10 tane katır gerekir. Katırları bulduk, o yollara neyle yerleştirilir o patlayıcılar? Bizim sokakta su şebekesinin borularını tamir için ekip geliyor belirli derinlikteki boruyu bulmak için en azından yarım saat kompresörlerle çalışma yapılıyor. Düşünün burası şehir toprağı yani bir ölçüde sertliği olmayan altında kaya bulunmayan bir toprak. Bir de oraları gözünüzün önüne getirin. Patlayıcılar gelecek, yollarda çukurlar kazılacak, gelen patlayıcılar oralara yerleştirilecekler, ateşleme düzeneği bağlanacak...
Soruyorum, içimdeki şüpheye bağlı olarak soruyorum. Böyle bir ortam kaç kişiyle ve ne kadar zamanda gerçekleştirilebilir? Lütfen, gözünüzün önüne getiriniz. İçimden olmayacak duaya amin demek gelmiyor. Dolayısıyla bu işte yani bu işlerde bir aldatmaca var gibime geliyor bu da işin başka bir yönü.
Şimdi bakınız; son olayın geçtiği bu Dağlıca denen yer ta ezelden beri muhataralı bir yer, kısacası demem o ki adı çıkmış tehlikeli bir yer bu Dağlıca, bunu herkes biliyor. Kaçıncı kez askerlere pusu kurulmuş kim bilir kaçıncı kez şehitler verilmiş bir yerden bahsediyorum. Üstelik; orası, söylendiğine göre PKK'nın kontrolündeymiş. Hani; karayollarında bazı yerler vardır oralarda belirli nedenlerle kazalara daha fazla rastlarsınız. Bir, iki, üç bakarsınız olmuyor ama sonuçta ne yaparsınız bir çözüm getirir, bir önlem alır kaza ortamını ortadan kaldırırsınız. Yani karayollarında yapılan uygulamaların Dağlıca'lardan ne farkı vardır? Bizim F16'larımız Kandil'i bombalayacaklarına buralara bir çözüm getiremezler miydiler? Bizim oralardaki dağ topçularımız hiç olmazsa oraları uygun zamanlarda dövemezler miydi? 
Askeri uzman değilim ama belirli konularda asgari ölçüde bilgimizin olması doğaldır. Çıkarma yapılacak ya da hücum edilecek bölgelerin topçu ve hava kuvvetleri tarafından ateş altına alınmasının gerektiğini kural olarak biliyoruz. Peki; son olaydaki kadar büyükçe bir konvoyun geçeceği yolun güvenli hale dönüştürülmesi gerekmez miydi?
Ötesinde; üstelik söylemem gerekir ki Hükümetin olaya yaklaşımı tam anlamıyla bir skandaldır. Başbakanımız Sn. Davutoğlu için konuşuyorum. Sen kalk Dağlıca'daki olaya karşın Hollanda maçında vitrine çık, locada yerini al, ardından olaydaki şehit sayısı hakkında yeterli bilgi vermeyi olabildiğince ertele. Kamuoyunda fısıltıların oluşmasına neden ol. Sonra; ertesi gün "Kara propaganda" yapılıyor diyerek kendini şikayetçi konumuna dönüştür. Bir ülke Başbakanına yakışır durum mudur bu yaşananlar?
Eskiler; "calib-i dikkat" derlerdi, "ilgi çekici" demektir. 400 kg patlayıcıyla gerçekleştirilen hain saldırı ve 400 milletvekili isteminin aynı günde oluşması bence calib-i dikkattir. Söylemesi benden (!)
Bir konuda açıklama yapayım. Geçen haftaki "Osmanlı Özlemi" başlıklı yazımın sonunda 2'nci bölümü de yazacağımı belirtmiştim. Ancak; Dağlıca'daki hain saldırıdan duyduğum acı nedeniyle ve olayın sıcaklığına bağlı olarak o yazımı önümüzdeki haftaya erteledim.
Şehitlerimize Allahtan rahmet yakınlarına ve tüm ulusa başsağlığı diliyorum. Esenlikle kalınız...