Bağrımızı, ciğerimizi yakan orman yangınları sürüyor.
‘Şimdi sırası değil!’ diyenler de olacaktır.
Haklılar da!
Görüntüyü anımsıyorsunuz;
Marmaris’te çok yıllar önceki bir orman yangınından alınmış!
Sahildeki bir lokantada yemek yiyenler var…
İnsanların bugün dahi normalde ulaşamayacağı yükseklerde alevler görülüyor…
Canımızı sıkan, beynimizden vurulmuşa döndüren bir görüntü…
‘Vur abalıya!’ diye hepimiz bunlara yükleniyoruz…
Çünkü şuur altında bazılarına karşı nefret besliyoruz…
‘Ben bu sıcaklarda evde oturuyorum, bunlar keyif sürüyor!’ diyoruz…
Ya da ‘Ben çalışıyorum, bunlar tatil yapıyor!’ gibi tuhaf düşünceler içindeyiz…
Hiç ama hiç düşünmüyoruz;
‘Bunlar kim?’
Ya da
‘Bunların ne gibi yararı ya da zararı var!’ diye…
Sadece ‘ilgisizlikle’ o da belki suçlayabiliriz…
Aynı durum bugün de geçerli değil mi?
Ben her zaman söylüyorum:
Bizden yani vergilerimizden maaş alan profesyoneller ya da yöneticiler ne yapıyor?
Uyuyorlarsa, görmezden geliyorlarsa, telefona çıkmıyorlarsa hesap bunlara sorulmalıdır…
Hem de işi yani hesap sormayı ileriye bırakmadan…
İşin özü sakın ve sakın dolduruşa gelmeyelim…
Düşünelim!
Olaylara şüphe ile bakalım!
Hemen fevri hareket etmeyelim!
Sükûnetle karara varalım…
Doğruyu bulmaya çalışalım…
Bir arkadaşım aradı;
‘Tam emekli olacaktım, başıma geldi!’ dedi..
Başına gelen genelde hemen her çalışan için geçerli olan bir üzüntü…
Sigorta primlerini şimdi oldukça tanınan bir kişi yatırmamış…
Muhasebecisine verdiği talimat gereği tabii…
‘Ne yapabilirim?’ diye soruyor…
Ben de ‘Hatrını sor?’ dedim…
Sözde yasalar hep çalışandan yana değil mi?
Ama arada değil, böyle hep sıkıntılar oluyor…
Hanımefendiye şu notu da geçtim:
‘Bizler inanmak ve inandırılmak için dünyaya gelmişiz!’