Kuralları koyar, uymayanı cezalandırırsınız olur biter. Bitmiyor ise nedeni var. Neyi niçin yapmamız / yapmamamız gerektiğinin bilincinde olmadığımız sürece bitmez bu felaketler. Peşin sıra devam edeceği gibi kıyamete değin de sürer. Dün deprem ve selle, bugün orman yangınlarıyla, dünden bugüne bitmeyen kadın cinayetleriyle yitirdiğimiz canları konuşur, yarında unutur, bir başka felaket kapıyı çaldığında hatırlarız. Başımızdan felaket eksilmiyor ise unutulduğu için eksilmiyor. Bilgisizliğin getirdiği bilinçsizliktir toplumu unutkan yapan. Çaresiz bırakan da kuralsızlığı kural yapan, suçluyu güçlü kılan adaletsizlikler. İyi hal indirimleri bunlardan biri, ancak belki de en önemlisi. Suçluyu, suçuyla barıştırıp, bir başka suç işlesin diye yüreklendiren indirimler.

“İnsanın kaderi insandır” der Bertolt Brecht. Ancak artık insan yalnız insanın değil, doğanın ve doğada yaşayan her tür canlının da kaderi! Küreyi ısıtarak yarattığı felaketler ne doğa bıraktı, ne de doğada börtü böcek. Kumpasla başlattığı orman yangınları da cabası. Su akar yolunu bulur derken dere yatağına yapılmasına göz yumduğu evler de var vesaire. Affedilir yanı yok bu insan eliyle yaratılan insafsızlıkların. Birleşmiş Milletlere bağlı bilimcilerin hazırladığı raporla; insanın iklim üzerindeki zararlı etkisinin gerçek olduğu, sera gazının atmosfere salınımının devam etmesi halinde yaklaşık 15 yıl içinde sıcaklık sınırının daha da aşılabileceği, deniz seviyesinin iki metreye kadar yükselebileceği, sera gazı salınımındaki kısıtlamalarla yükselen sıcaklıkların dengelenebileceği belirtildi. Bilgisizliğin getirdiği bilinçsizliktir sera gazı salınımını arttıran, ancak kural ihlalcilere göz yumulması daha vahim.
Aşı tedirginliğinde de durum aynı. Dünya tedaviyi önceleyen sağlık hizmetlerini benimsedi benimseyeli toplum hastalıklardan korunma konusunda bilgilendirilmiyor ki bilinçlensin. Aşıyla önlenebilen bulaşıcı hastalıkların hortlaması da bu yüzden! Toplum, aşı ile sağlanan bağışıklığın bulaşıcı hastalıklardan korunmadaki rolünü unuttu. Unutturuldu demek daha doğru belki de. Sağlığın korunması ve geliştirilmesinden yana hizmetler, halk sağlığı / toplum sağlığı hizmetleri, ötelendi çünkü. Bundan böyle salgınlara gebedir dünya. Bugün COVID, yarın başka bir PANDEMİ. Aşı karşıtlığı ise bambaşka bir durum! Bilimsel bilgiyi reddetme halidir bu. Aşı aleyhine üretilen senaryolar da cabası. En kötüsü, aşı ile elimine edilmiş (elenmiş), hatta yok edilmeye (eradikasyon) yüz tutmuş birçok bulaşıcı hastalığın yeniden direnç kazanacak olması. Aşı tercih değil, toplumsal görevdir. Aşı karşıtlarına yönelik önlem alınmaması çok daha vahim! Kurunun yanında yaşda yanacak çünkü.

Halk sağlığının duayen hocası Zafer Öztek “tek sağlık” başlıklı makalesi ile tek sağlık kavramının temel ilkesi gereği insan sağlığı - hayvan sağlığı – ekosistem (çevre) sağlığı alanları - nın birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini belirtmiş. İnsanlarda görülen enfeksiyon hastalıklarının %60’ının, tekrar önem kazanan enfeksiyonların %75’inin, insanlarda her yıl keşfedilen beş yeni hastalıktan üçünün hayvan kökenli olduğunu, biyolojik savaş için kullanılan ajanların %80’inin insanda ve hayvanda ortak görülen hastalıklara (zoonozlar) neden olan etkenler olduğu bilgilerine de yer vermiş. Ayrıca 19. yüzyılda iç içe olan insan hekimliği ile hayvan hekimliğinin 20.yüzyılda ayrıldığını, bu birlikteliğin halen sürdürüldüğü tek alanın “Halk Sağlığı” olarak kaldığını da vurgulamış. Ancak günümüzde halk sağlığının iyileştirilmesi amacıylainsan ve veteriner tıbbının birleştirilmesine yönelik Amerika’da başlatılan çalışmalardan da söz ederek tanı, ilaç ve aşı gelişimi alanlarında “tek sağlık girişimi” çerçevesinde girişimlerde bulunma kararı alındığına da dikkat çekmiş.

Bilgi insanı zenginleştirir. Zenginleştirirken ehlileştirir. Bilgisi olanın fikri vardır, fikir sahibi olmaksa en büyük hazine. Aynı zamanda özgürlüktür. Neyi niçin yaptığını bilerek hareket etmek, kendi sınırını çizerken kendinden başkasının sınırına saygılı olmanın da öğrenildiği bir süreçtir. Bireysel ve toplumsal sorumluluk duygusu yanı sıra özdenetimde (otokontrol) gelişir bu süreçte. Yanlışını görme, kabul etme, düzeltme yetisi yani. Bilinçli toplum bu bireylerden oluşur. Evde başlayan, örgün eğitimlerle (okul/okul niteliği taşıyan kurumlar) süren, hizmet içi eğitimlerle pekişen bir süreçtir bu. İş uygulamaya geldiğinde rol model evde ebeveyn, okulda öğretmen, sokakta yerelden genele toplumu yönetenlerdir. Rol modeller öğrettikleri gibi davranırlar ise mesele yok, ancak davranmazlar ise mesele büyür. Tutarsızlıklar yorar ve çaresiz bırakır insanı. Öğrenilmiş çaresizliğe dönüşür zamanla. Evde susan, sınıfta parmak kaldırmayan, toplumda sormayan, sorgulamayan birileri varsa bilin ki çaresizdir. Çaresiz bırakılmıştır daha doğrusu. Oysa sorup, sorgulamayan toplumun zamanla ne kendine hayrı kalır, ne vatanına, dünyaya ve de küresel sorunlara.