Ülkemizde özellikle her ramazan döneminde yoğunlaştırılmış bir kampanya yürütülür. Bu kampanya belki bütün bir yıl boyunca sürdürülmektedir. Nedense mübarek üç aylarda daha çok belirginleşir.

Üç gün önce Sivas Madımak Oteli faciasının 24'üncü yılını acılarımızla andık. Olayın yaşandığı sene Kısık Sanayi Sitesindeki bir ihracatçı firmada yönetici konumunda görev yapmaktaydım. Firmamızdaki tüm personelimizle birlikte öğle yemeği öncesi saygı duruşunda bulunmuştuk. Gözyaşlarımı tutamadığımı anımsıyorum. Yalnız ben mi? Benimle birlikte kim bilir kaç kişi de aynı üzüntüyü yaşamaktaydı?
Peki; ülkemizin yaşadığı en büyük şanssızlıklardan biri olan Başbakanımız Prof.Dr.(!) Tansu Çiller bu utanılacak olaydan sonra ne demişti bilir misiniz? Unutmayın, gerçekten utanılacak bir sözdür bizim o dönem başbakanlığımızı yapan "Gafçı" Tansu'nun söyledikleri: "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir".  
***
Değişen ne oldu ki? Yazdığım üzere üzerinden geçen 24 yılda acı ve utanç katmerleşmiş olmasına karşın şimdiki yöneticilerimizden bu konuda ülke insanlarımızı ferahlatacak bir söz duyabildik mi? Aradan geçen bunca seneye karşın hoşgörü ortamı yaratabilmek bir yana önce gıdım gıdım başlayıp şimdilerde dörtnala sürdürülen laiksizleştirme girişimleri için ne diyebiliriz?

Pek hoş olmayacak ama 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta yaşananlara biraz değinelim mi, ne dersiniz? Ülkemiz tarihine kara bir leke olarak geçen bu olayda 35 yurttaşımızı yitirdik. Vali Ahmet Karabilgin'in çağrısı ile Pir Sultan Abdal etkinlikleri için Madımak Oteli'nde toplanılmıştı. Konuklar arasında kimler yoktu ki? Aziz Nesin, Asım Bezirci, Behçet Aysan, Nesimi Çimen, Metin Altıok ve daha niceleri. Yapılan sanatsal bir toplantıydı. Oysa çok hoşgörülü (?) Müslüman halkımız daha iki gün önceden özellikle Aziz Nesin'i hedef alan bildirilerini dağıtmaya başlamışlardı bile. Onlara göre Müslümanlarla alay edilmekteydi. Selman Ruşdi'nin "Şeytan Ayetleri" adlı kitabını gazetesinde yayımlayan Aziz Nesin nasıl hedef olmazdı ki. Slogan belliydi: Sivas laiklere mezar olacak! Namazdan çıkan halkımız önce "Halk Ozanları Anıtı"nı yıkıyorlar. Ardından istikamet bellidir. Alevi vatandaşlarımız madem ki Madımak Oteli'nde toplanmışlardır. Haydi oraya ve kontrolden çıkan güruh aynen "Lan yakın", "Cehennem ateşi işte" bağrışlarıyla saldırıya geçmişlerdir. Ondan sonrasında gruplar zapt edilmez olurlar. Önce Otelin perdeleri yakılır ardından otel bütünüyle ateşe verilir.
Olayların ertesinde Anne Frank'ın Anı Defteri örneği ölüme gidenlerin bazı kayıtları bulunabilmiştir. Otelde kalanlar ateşten kurtulmak için üst katlara taşınırlar, bu kez plastik eşyanın dumanı onları boğmaktadır. Beklenen yardım bir türlü gelmez, ne hikmettir polisin müdahalesi de yetersizdir. Öylesine ki yardım ekiplerinin uğraşları bile engellenir. Sonuç mu nedir diye soracaksınız. Yazdığımız gibi 35 kişi yanarak ya da dumandan boğularak ölmüşlerdir. Yaşamını yitirenlerin ikisi otel personelidir. Otel ise tanınmaz hale dönüşmüştür. Bilir misiniz, gerçek Müslümanlıkta yakarak cezalandırma yoktur. İnsanlarımız en ağır suçları işleseler de yakarak cezalandırılamazlar. Hadi gelin de bu girişimde bulunanları değerlendirin.   

Peki bu tür yaşananlar ülkemizde ilk kez mi görülmektedir. Keşke öyle olsaydı. Oysa Müslüman geçinen tutucu kesimle Aleviler arasındaki çekişme bir yıldırma havasında yıllarca sürüp gelegelmiştir. Ne hikmettir bu olaylarda hep Aleviler suçlu gösterilmişlerdir. Bakın bazı örnekleri hemen yazayım.  
19 Aralık 1978 tarihinde Kahramanmaraş'ta Alevi Mahallesindeki evlere yapılan planlanmış saldırılar ancak bir haftada sona erdirilebilmiştir. Alevi halk canını zor kurtarabilmiş saldırganlar kadın ve çocuk demeden 105 kişinin ölümüne neden olmuşlardır. Olayların ardından kent, savaş ertesi konuma dönüşmüştür.  Bu kin ve hoşgörüsüzlük ortamı bitti mi sanıyorsunuz? Bu kez Çorum'da 1980 Mayıs ayından başlayarak Temmuz ayına kadar 1,5 ay süren olaylar 57 kişinin ölümüne ve 300 kişinin yaralanmasına neden olmuştur. Nedenler hep aynıdır. Alevi inancının Sünni kesimlerce hoş görülmemesi her zaman olayların nedeni olarak görülmelidir.
***
Dini eğitimin tutucu kalması ve düşünce ortamını reddedip bağnazlığa bayrak açması günümüzde de yaşanmaktadır. Daha okula bile gitmeyen çocukların mahalle aralarında dini eğitim veren tekkelere gönderilip oralarda beyinlerinin yıkanması yetmiyormuş gibi AKP iktidarımız da şimdilerde ilkokullarda mescit oluşturup dinsel eğitime geçiş provaları yapmaktadır.
Belki büyük konuşmuş olacağım, bu benim düşüncem. Bıraksalar; Müslüman olmayan kesimi dışlayacak öylesi insanlarımız vardır ki örneklerini de görebilmekteyiz. İşte, otobüslerde, minibüslerde kadınlarımıza kızlarımıza yapılan saldırılar, işte nereden çıktığı bilinmez "Rabia" işaretleri, işte namaz kılmayanları oruç tutmayanları zındıklıkla suçlayan kesimler. Daha da örnek vermeme gerek var mı?
Keşke; Atatürk Türkiye'sinin Laik eğitimine dönülüp hoşgörülü olunabilse de bu çirkin olaylar yaşanmasaydı.
Esenlikle kalınız...
TÜRKÇE İÇİN NOT
Canbaz değil CAMBAZ