Cumhuriyetimizin kuruluşuna kadar ülkemizin başkenti İstanbul'du; bunu hepimiz biliriz. Peki; İstanbul için söylenebilecekler yalnız bu kadar mıdır dersiniz? Olur mu hiç? Orası; seneler senesi Doğu Roma'nın, sonrasında Bizans'ın ve elbette sonunda da Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur.
AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan'ın "İstanbul Konstantinapol" değildir dediğine bakmayın, Osmanlı bile İstanbul'a uzun süre "Konstantiniye" demeyi sürdürmüştür. Oysa; "İslambol" tanımlaması ise resmi alanda hemen hiç kullanılmamıştır, benim bildiğim kadarıyla...
Yerel seçimlerin ülke genelinde 31 Mart günü yapıldığını biliyoruz. Seçimler yapıldı, bitti; İstanbul hariç. Ne hikmetse oradaki seçimler bir türlü bitmedi, daha doğrusu bitirilmedi. İtirazlar 17 Nisan'a kadar sürdü, o tarihte Ekrem İmamoğlu'na zoraki de olsa verilebilen mazbata yapılan itirazın YSK tarafından kabul edilmesi nedeniyle 7 Mayıs'ta geri alındı. İlginçtir, o dönemde itiraz için ileri sürülenler öyle pek de akla sığan şeyler değildi. Öylesine ki, iyi değerlendirilebilirse AKP'nin seçim işleri ile ilgili Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz'un itiraz için söyleyebildiklerini anımsarsak dünya mizah literatürünün Türkiye diliminde nasıl bir zenginlik yaratılabildiğini görebiliriz.
Şimdi benim kâhin olduğumu düşünmeyin. Ancak yerel seçimlerden önce (27.03.2019) gazetemizdeki yazımdan bir bölümü aktarmadan edemeyeceğim, değerlendirme ve karar sizlerindir. Bakın neler yazmışım?
"Son derece karmaşık ve centilmenlikten uzak bir seçim kampanya dönemi yaşadığımızı görmekteyiz. Başta AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere seçim konuşmaları korkutucu suçlamalarla sürüp gitmektedir. Ülkenin asıl sorunlarının dışında kalan "Beka" ve "Zillet" konuları birinci sırayı almaktadır.
Öylesine ki Yeni Zelanda'daki adi saldırı konusu bile seçim konuşmalarının konusu olabilmektedir. Hatta ve hatta İsrail'in "Golan Tepelerini" topraklarına katmasının, bu yoldaki ABD dış politikasının dahi gündeme geldiğini görüp olanları hayretle izlemekteyiz. (Oysa; bana kalırsa muhalefet boşuna çabalamakta, boşuna nefeslerini tüketmektedir. 17 yıldır ülkeyi yöneten AKP, bu iktidarı kolay kolay bırakmayacaktır.)      


Durun, benim söylediklerime hemen şaşırmayın. Aklınıza daha önceki seçimlerde yaşananları aklınıza getirin, anımsayın; trafolara kedi girip elektriklerin bir süre kesilmesini yaşamadık mı? İktidarın Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı oy sayımında gerilerde iken elektrikler gelince ne hikmettir bir baktık ki önlere geçivermişti.(!)
Geçen yıl Haziran ayı genel seçimlerinde saat 16.00'larda Yüksek Seçim Kurulu'nun kendi kararlarını bozarak mühürsüz oyları geçerli sayabildiğine şahit olmadık mı?
Bu yıl da görev süreleri sona eren YSK başkanının ve bazı üyelerin görevlerinin devamına karar verilmedi mi?
(Yani diyeceğim o ki; iktidarın bu seçim dönemi için kazanmaya yönelik mutlaka bir (A) planı ve hatta (B), (C) planlarının olabileceğini unutmamak gerekir. Ne yapılıp, ne edilecek; ama, seçim mutlaka kazanılacaktır".) 


Şimdi günümüze gelelim; yazdığım üzere İstanbul seçimleri ertesinde gördüklerimiz ve  yaşananlar hatta iktidarın elinde (C) planının da ötesinde başka başka planlar olduğunu ispatlamıyor mu? Ne dersiniz?
Esenlikle kalınız...