Hasan Baran faceden arkadaşım…

Eli kalem tuttuğu ve özellikle Bornova ile ilgili yazıları kaleme aldığı için takipçilerindenim…
Bir süredir sesi sedası çıkmıyordu…
Benim aklımda kalan, ya da çıkmayan bir ara Bornova Büyük Park’ta eğlencelik denilen çekirdek, nohut, fıstık satan ‘Aşık’ olarak adlandırdığımız satıcı ile ilgili idi.
Takım elbisesinin yakasından ‘karanfil’ eksik olmayan ‘Aşık’ her alışveriş yapana bir de boş kağıt külah verir, ‘Kabuklarını yere atmayın!’ derdi.
İşte şimdi Yazar Hasan Baran ‘Çok üzüntülüyüm!’ diyerek başından geçeni anlatmış…
Ben de yazıyı okuduktan sonra, Küçükpark’tan komşum Fatma Sağer Gökçe gibi ‘Geçmiş olsun’ dileklerimi ilettim ve ilave ettim:
‘Senin hukuktan anlayan bir avukata ihtiyacın var!’
Neden mi?
Paylaşacağım yazıyı okuyunca anlayacaksınız?
‘1977 Renault model, bir tanıdığımın bana kullanmam için emanet ettiği eski bir araba vardı, beni götürüp getiriyordu. Seviyordum ben bu eski arabayı, alışmıştım ona.
Ayvalık'a uzakta dağın başında ıssız bir köyün tepesinde yaşıyorum ve kendimi gece gündüz yazmaya verdim.
Kendi yağımla kavruluyor, kendi halimde yeni romanlar yazıyordum. Bildiğiniz gibi en son, Ulu Atatürk'ün son aylarını yazdığım romanı bitirdim. Bir ay içinde yayınlanacak...
Arabamla ihtiyacım olan gıda maddelerini almak için Ayvalık'a giderken yağmur başladı, silecekleri çalıştırmak istedim, çalışmadı. Ayvalık'ın girişine girdiğimde yağmur hızlandı ve ben önümü zorlukla görmeye başladım ve zorlukla girişteki oto tamircilerinin olduğu yere gittim.
Oto elektrik yazılı bir tamircinin önünde durdum.
Arabanın sileceğinin çalışmadığını belirttim.
Vidaları söktü, baktı etti, kabloları tornavidayla karıştırdı.
‘Silecek motorunun değişmesi gerekli’ dedi.
‘Yarım günlük işi var, silecek motoru al gel arabayı bir gün bırak yaparız’, dedi.
‘Ayrıca arabanın iki sigortası yanmış, iki sigorta taktım’ dedi ve benden elli lira aldı.
Bu sırada yağmur hafifledi ve ben gıda ihtiyaçlarımı alıp dikkatlice eve döndüm.
Eski, çocukluğumun Bornova'sını anlatan yeni bir romana başlamıştım, onu yazıyordum.  
Gece saat 23:00 sıralarında pencereye bir alev yansıması vurdu, bir de baktım benim araba evin önünde yanıyor.
Can havliyle koşturup bahçe çeşmesinin hortumunu tuttum.
Su sıkıp zorlukla söndürdüm, ama araba gitti.
Bu arada alev içindeki kaputu açıp içine su sıkmaya çalışırken üç parmağımı da hafif derecede yaktım.
Velhasıl dünyayla irtibatımı sağlayan araba artık kullanılamaz hale geldi. Buradan dolmuş otobüs de geçmez!
Bundan sonra; bu ıssız yerden acil bir durumda şehre veya hastaneye gidemeyeceğime mi üzüleyim?
İhtiyacımı göreyim diye bana emanet olarak o arabayı veren tanıdığıma karşı bu yokluk, kriz anında ne yapacağıma, onun bedelini nasıl karşılayacağıma mı üzüleyim?
Yanan parmaklarımın acısına mı üzüleyim?
Bu kriz ortamında yokluk içine düşmeme bu arabayı asla tamir ettiremeyeceğime mi üzüleyim?
Bilemedim efendim.
Maalesef kardeşiniz Yazar Hasan Baran bir müddet umut verici paylaşımlar yapamazsa bundandır, affedin…’
Aracı olanın yolu mutlaka bir oto tamircisine düşmüştür…
Sigortalının dışında hiçbir arıza tamiri için belge yoktur…
Yani bunu ancak ‘bilirkişi’ yani o meslekten biri bilir…
Zararı kim karşılayacak?
Yani nasıl ispatlanacak?
İşte asıl sorun burada…
Bir ara araştırmıştım ve bu durumda kullanmadığın süre içinde bile hatalı, kusurlu iş yapan ister usta olsun, ister mühendis, isterse müteahhit ya da firma kuruşuna kadar ödemek zorundadır.
Bu da belirttiğim gibi ‘diploması’ olan değil de ‘hukuku iyi bilen’le sağlanır…
Bence bu konuya Balıkesir ve Ayvalık’taki meslek odaları ve dernekleri de el koymalı, ‘işini bilmeyen’, ‘umursamayan’, ‘Aldığının hakkını vermeyen’ ya da ne derseniz deyin, bir vatandaşı mağdur eden hakkında meslek etiği kurallarına göre gerekeni yapmalıdır.