İnanılacak gibi değil ama şimdi de fırsatçılık hortladı…

Birçok kişinin gözünü para hırsı kaplamış…

Bir küçük örnek vereyim;

Benim de tanıdığım bir kişinin Alsancak’taki evinde orta hasar meydana gelmiş…

Ama ailecek içleri rahat etmediği için kiraya çıkmaya karar vermişler.

Eşyalarını toplarken, nereden haber aldıysa emlakçılar gelmiş ve ‘Biz çatlakları kapatır, boyatır ve yüksek fiyata kiraya veririz’ demişler..

‘Bizim oturmadığımız, oturamadığımız evi siz nasıl kiraya vermek istersiniz?’ diyerek bu namussuzları göndermişler.

Nasıl mekânını depremzedelere açan bir kuruş bile almadan tüm ihtiyaçlarını karşılayan esnafımız varsa, depremzedeler için gelen bağışları alıp fahiş fiyata satan da var…

Örneklerini daha önce yazdım…

Komisyoncular kiralık boş evleri taliplilerine üçerli dörderli gruplar halinde gösteriyorlarmış…

Tabi ki biri olmazsa diğeri, ‘Başımı sokacak bir yer olsun!’ diye anında tutuyormuş..,

İşte bu önemli iki konu…

Buna nasıl çözüm üretilecek bilemiyorum…

Sadece ‘vicdan meselesi’ diyorum…

Adım gibi biliyorum,

Şimdi belediyelerde ve resmi dairelerde işler duracak…

Hani çayı ‘dursun’a söyleyenler var ya, onun gibi…

İşyerinde çay kahve söylerler bir türlü gelmez…

Çünkü kahveci esnafı o kişiden parasını zor tahsil ediyordur…

Bunu bilenler de, takılırlar, ‘Çayı Dursun’a mı söyledin?’ diye…

Dursun ironik bir isimdir…

Seçim zamanları ‘Ne olur ne olmaz?’ diye tuhaf bir düşünce ile yıllardır bildiğimiz gibi resmi dairelerde imza atacak kişi bulamazsınız…

Bir de seçimlerden sonra belediyelerin ‘imar komisyonları’naseçilenlerden önce adaylara bakın?

Neredeyse birbirlerini yiyecek gibi hareket ederler…

Örneğin sağlık ya da eğitim gibi veya insan hakları komisyonlarına hiç kimse talip olmaz…

Ya da siyasete yeni atılan ve seçilen varsa ‘Seni yazdık!’ derler…

O kişi de kendinin çok değerli olduğunu, daha talip olmadan önemli (!) bir komisyona seçildiğini düşünüyor!

Sonraki görevi ise parmak göstermek…

Yani  ‘Kabul edenler!’ denilince kendini göstermek…

İş belediyelerde başlıyor, orada bitiyor

Çok iyi biliyorum;

Hiçbir belediyenin işlemi birbirine uymuyor.

Bunu mühendis ve mimarlar da biliyor..

Hatta bir ara müteahhitler gibi teknik adamlar da kazan kaldırmışlardı.

Konak Belediyesinin tecrübeli teknik adamları ile hukuk bürosunun uzmanlarının yasaları nasıl uyguladıklarını öğnemiştim.

Şikayet edilen belediyenin teknik elemanları ile durum değerlendirmesini yaptım.

Kabul etmediler…

‘Biz böyle uyguluyoruz!’ dediler…

Hâlbuki yasanın maddesi açık ve netti…

Bir türlü uzlaşamadılar..,

Yani iki belediyenin uygulamaları arasında büyük fark vardı…

Tanıdık müteahhit ya da mühendis ve mimarınız varsa sorun bakalım benim yazdıklarımın dışında bir şey söyleyecekler mi?

Bir iki değil, tüm belediyeler arasında büyük imar farklılıkları olur mu?

Yasa bir…

Ama uygulamalar farklı?

Bir de kapılarda bazı adamlar;

‘Yardımcı olalım mı?’

İstediği parayı verirsen tabii ki, dosyan bir şekilde öne geçiyor…

Umarım artık denetim de uygulama da tek tip şeklinde olur, yasaların değişik belediye ve bölgelerde değişik uygulanmaz…

Dosyada istenilen evraklar aynı olur ve her gidişinizde ‘Burası eksik’ veya ‘Şu da lazım!’ denilmez…

Biliyorum;

Üç katlı bina için bir dosya kabul edilmemişti…

Nedeni ‘asansör’ istenmesi..

Halbuki yasa beş kattan sonra asansör mecburiyetini koyuyordu…

Bu yazdıklarımı her an tanıklarla birlikte ispatlarım…

Öncelikle belediyelerimizin teknik kadroları denetlenmeli, eğitimden geçirilmeli…

Her zaman şu üç şeyi söylüyoruz:

Eğitim… eğitim… eğitim…’

Bir ya da iki yıl önce bir yasa çıkmıştı:

Vatandaşa eziyet eden, yani ‘bugün git yarın gel!’ diyen, daha açığı görevini yapmayandan hesap sorulacaktı…

Bir kişinin bile hakkında bir soruşturma açıldığını duymadım…

Bir de vatandaşa soralım bakalım, belediyelerden ya da resmi dairelerden, maaşları artmasına ve yani haklar elde etmelerine rağmen bazı memur ya da personelden memnunlar mı?

Bunlar da kahraman!

İzmir’in Alsancak’taki ilk apartmanını Mimar Samim Vakur Günoy yapmıştı.

Talatpaşa Bulvarı üzerindeki ‘çim apartmanını’ hala anımsıyorum…

Futbol hastası, dünyanın en kibar insanlarından biriydi.

Aynı zamanda TCDD’nin de servis şefi idi.

Daha sonra bizim Namık Kemal Lisesi mezunu Y. Mimar Orhan Erdil’in grubuna girdi.

Çok mimara öğretmenlik yaptı.

Samim Vakur Günüy mimarlık eğitimini Almanya’da, Orhan Erdil ise Amerika’da almıştı.

40 belki da daha önce yaptıkları 8 katlı inşaat da, diğerleri de bir sıva çatlağı bile olmadan ayakta duruyor…

Hani ‘eski toprak’ deriz ya, ‘eskimeyen evler’ yapan böyle değerli mimarlarımız mühendislerimiz de gönüllerimizde hep yaşayacak…

Yeri gelmişken anayım:

Bir Nuri Arun vardı…

Türkiye’nin belki de ilk makine mühendisi…

O da harp yıllarında Almanya’da makine mühendisliği tahsili yapmış sonra İzmir’e yerleşmişti…

Sevgili Kızı Doktor Yıldız Arun hala İzmir’de…

Ege Üniversitesi’nden tanıyanlar vardır…

Ben kendisini aktivist ressam olarak biliyorum…

Eserleri uluslararası sergilerde ismen davetle sergileniyor.

Nedense İzmir kendisinden gerektiği şekilde yararlanamıyor…

Neleri anımsadım…

Çeşme’den Alsancak’a dönüşte kaza geçirip, şarampole düşen ve bir karış suda eşiyle birlikte ölen Mühendis Mehmet ağabeyin hizmetleri de sayılmayacak çok…

Hani şimdi Reis İzmir Körfezi’ne sözde yapılacak köprü veya tünel bağlantısını seçimlerde gündeme getiriyor ya, bunun proje babası da Mimar Orhan Erdil ile Mimar Samim Vakur Günöy’ün dü…

Çeşme deyince bir iki satır da oradan söz edeyim:

Çeşme’nin durumu

Bahar Hanım anlatıyor:

‘Çeşme Çeşme olalı tarihinde böyle bir kış nüfusu görmedi!’

Evden çalışma ve uzaktan eğitimle birçok aile Çeşme’de yaşamaya devam ederken, İzmir’deki depremden sonra ilçenin nüfusunun 500 binlere çıktığı gayrimenkul araştırma şirketleri tarafından açıklandı.

Birçok mülk sahibi yazlıklarına yerleşirken, birçoğu da endişe yaşayan yakınlarına, dostlarına evlerini açtı.

Belirtildiğine göre ise Çeşme’de kentsel dönüşüme gidilmesi gereken çok sayıda yapı stoğu da bulunuyor.

Ancak birikimleri olmayan ya da müteahhit firmaları tarafından çok büyük fark istendiğinden çoğu kişi her türlü riske rağmen yenilemeyi yapamıyor.

Bu da büyük bir sorun olarak ortaya çıkıyor…

DİP EKSPRES

Üretim maliyetlerini karşılıyor mu?

Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Yılmaz yapmış olduğu yazılı açıklamada TSÜAB’ın ve Sektör Paydaşlarının Sertifikalı Tohum Kullanım Destekleri ile ilgili çalışmalarının olumlu sonuç verdiğini, ancak sektör adına Sertifikalı Tohum Üretim desteklerinde de iyileştirmelerin yapılmasını beklediklerini belirtti. 

Başkan Yılmaz açıklamasında şunları kaydetti:

“Güçlü bir bitkisel üretim için güçlü bir tohumculuk sektörü şarttır. Bunu TSÜAB Yönetim Kurulu olarak temsil ettiğimiz 950 TSÜAB Üyesi firmamız adına her platformda, her fırsatta dile getirmekten vazgeçmedik. Yaşanan pandemi sürecinde ne kadar önemli bir konuya vurgu yaptığımızı herkes görmüş oldu. 

Tohum, tarımın stratejik bir girdisi olmakla birlikte kendisi de bir tarım ürünüdür. 

Ancak, sertifikalı tohumluk üretimlerinin maliyeti normal ürün üretimine göre daha yüksektir. 

Sertifikalı tohum üretiminde, üretim maliyetlerine ek olarak AR-GE çalışmaları, tohum işleme, etiket, sertifikasyon işlemleri gibi ilave maliyetler ile maliyetler daha da yükselmektedir. 

Sertifikalı tohum üretim ve kullanım destekleri ile ARGE’ye ayrılan desteklerin artarak devam etmesi gerektiğini Tarım ve Orman Bakanlığı nezdinde yapmış olduğumuz görüşmelerde her fırsatta dile getirdik. Tedirginliğimiz, ödeme zamanı belirsizlikleri ve yıllar itibarı ile sabit kalan desteklerin hem sertifikalı tohum üretim rakamlarının artış ivmesini kaybettireceği hem de çiftçilerimizin sertifikalı tohum kullanma hevesini kıracağı yönünde olmuştu.

5 Kasım’da yayımlandı

Uzun zamandır açıklanmasını beklediğimiz tarımsal desteklerdeki artış miktarlarını 5 Kasım tarihinde yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile görmüş olduk. 

Son yıllarda %100’ün üzerinde artış gösteren ilave maliyetlerin yanında tohuma verilen destekler 2015 yılından beri ilk defa artırılmıştır. Sertifikalı Tohum Kullanım desteklerine yapılan artış bir miktar rahatlama sağlamakla birlikte Sertifikalı Tohum Üreten Firmalarımıza verilen destekler yine yerinde saymaktadır.

5553 sayılı Kanun’un 5. Maddesinde yer alan “Tohumculuk sektörü, yurt içinde yatırım yapmak kaydıyla, Avrupa Birliği standartlarında ve uluslararası rekabete uygun bir şekilde gelişmesi amacıyla Bakanlıkça belirlenecek teşvik ve desteklerden yararlandırılır. 

Destekleme usul ve esasları Bakanlık tarafından çıkarılacak tebliğ ile düzenlenir” denmektedir. 

Ayrı bir tebliğ bekleniyor

Ancak bu Tebliğ şimdiye kadar çıkarılamamış ve tohumculuk Destekleri Tarım Kanunu’nun destekler maddesine dayanılarak düzenlenmiştir. Tohumculuk Kanununda belirtildiği gibi Tohumculuk Destekleri ayrı bir tebliğ ile özel olarak düzenlenmeli, Sertifikalı Tohum Kullanım ve Üretim Destekleri devam ettirilmeli ve 5-7 yıllık planlamalar şeklinde düzenlenmelidir. 

Üretime hız kesmeden devam eden Türkiye Tohumculuk Sektörünün öncelikli olarak desteklenen sektörler arasındaki yerini alması bir tercih değil, mecburiyettir.’