Karantina sözcüğü kelime anlamı olarak İtalyanca'da ayrı ve korumalı yer anlamına gelen ''Quarantine'' sözcüğünden dilimize geçmiş olup, aynı anlamda kullanılmaktadır.

Dünyayı etkisi altına alan corona virüsle birlikte Urla'daki Karantina Adası tekrar gündemde. 150 yıl boyunca işlevini koruyan ada, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bulaşıcı hastalıklarla mücadelede önemli bir rol üstlendi.

Urla Karantina Adası, 1865-1869 yılları arasında faaliyete geçiriliyor. İzmir'de karantina ilk kez adada değil 1840 yılında 'Karantina Semti' olarak isimlendirilen semtte (Şimdiki Mithatpaşa) uygulanıyor. İzmir hızla büyüyünce şehir içinde kalan merkez, Karantina Adası'na taşınıyor.
18. yy ortalarına doğru Avrupa ve Asya'da veba ve kolera başta olmak üzere pek çok salgın hastalık görülüyor.
O dönemde de tıpkı bu günlerde olduğu gibi salgın hastalıklardan korunmak amacıyla tüm şehirlere giriş çıkışlar sıkı denetim altında tutuluyor ve her türlü önlem alınmaya çalışılıyor.

Şehirlerde önlem alınsa da hastalıklar deniz ticaretinde kullanılan gemiler ve gemi personeli tarafından başka ülkelerden taşınarak, büyük salgınlara yol açıyor. Avrupa ülkeleri de gemilerle kendilerine ulaşan salgından korunmak amacıyla dış ülkelerden gelen gemileri limana girmeden önce 40 gün kadar açık denizde bekletmekteydi.
Daha sonra bu uygulamadan vazgeçilerek gemi personelinden hastalık şüphesi olduğu düşünülenler, yaklaşık  yedi gün gözlem altında tutulduktan sonra işlerinin başına dönmesine izin verilmekteydi. Bunu uygulamak için de hastane yerleşiminden ayrı olarak karantina denilen binalar inşa edilir ve hastalık süphesi taşıyanlar, diğer arkadaşlarından izole edilerek uygun bir süre buralarda tutulurlardı.

Dönemin Yüksek Sağlık Kurulu 1846 yılında, İzmir'e dış ülkelerden gelen gemi personelinin olası bulaşıcı haslalıklarının, ülke içerisine girmesini önlemek amacıyla bir karantina binasının yapılmasına karar verir.
Bu amaçla görevlendirilen Ahmet Fehmi Paşa da İstanbul'dan İzmir'e gelerek bu binanın inşaatında bulunur.
Paşa'nın gelmesiyle hızlı bir şekilde bitirilen Karantina binası aynı yıl içerisinde açılarak hizmet vermeye başlar. (Bu bina şimdiki Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi'nin yan tarafındadır.) Hamidiye Camii'ne komşu bulunan tahta iskeleye yanaşan gemiler burada kontroldan geçtikten ve gerekli durumlarda personeli karantina denilen bu küçük hastaneye alınıp uygun bir süre bekletilip, tedavileri yapıldıktan sonra gemileriyle birlikte İzmir Limanı'na girmelerine izin verilmekteydi.

1900'lü yılların başlarında ise İzmir Limanı, rıhtımı ve kısmen de kordonun doldurulması için gerekli olan taşların bu bölgedeki kayalıklardan alınmasıyla, kıyıda yeni yerleşim için yer açılır. Kuyulardan da tatlı su çıkması üzerine evlerin yapımı hızlanır ve arka arkaya yeni evler oluşur.
Bu bölgedeki yerleşimin artması üzerine Karantina Binası, Urla'da bulunan Karantina Adası'na taşınmak zorunda kalır. O zamandan beri şimdiki Urla Devlet Hastanesi'nin bulunduğu yarım ada Karantina Adası olarak bilinir. Karantina binası olarak kullanılan binalar ise uzun bir süre Askeri hastane olarak hizmet vermiştir.

Neredeyse her gün adını duyduğumuz Karantina Vapur İskelesi, Karantina Tramvay Durağı ya da Karantina Parkı sadece birer ismi değil bize tarihi bir gerçeği de hatırlatıyor.
Bir zamanlar hastaların karantina binasının penceresinden hasretle izlediği denizin kıyısındaki bu yerlere, şimdilik biz de tıpkı o insanlar gibi uzaktan ve hasretle bakıyoruz. Özgürlüğün, iyi olmanın, sağlığın kıymetini bir kez daha anlayarak...