Ali Budak- Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduktan sonra ülkede demokrasinin gelişmesi için yaptığı çalışmaların yeterli olmadığı yönündeki eleştirilere katılmadığını ve 'Bu ülkede demokrasiyi öğrenemeyen aydınlardır' diyen Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü kurucusu Prof. Dr. Ergun Aybars, 'Bir siyasi partinin siyasi parti olabilmesi için her milletvekilinin özgür düşünceye sahip olması gerekiyor. Türkiye'de parti içi demokrasi olmadığı için demokrasi ülke genelinde de yok. Ülkede hangi partiye giderseniz gidin tek adam otoritesi var' dedi.

Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün üzerinden geçen 79'uncu 10 Kasım olacak. 10 Kasımlarda saat 9'u 5 geçerken ülkede her şeye kısa bir ara verilir. Ülkenin kurucusunun ölümü anılır. Son yıllarda 10 Kasımlara gösterilen ilginin çok arttığını belirten Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü kurucusu Prof. Dr. Ergun Aybars ile ölümünün ardından ülkedeki gelişmeleri, siyasi iktidarın Atatürk'e yakınlaşma çabalarını, 10 Kasımların kendisinde ve ülkede yol açtığı değişimleri konuştuk.

*Atatürk'ü çok seviyorsunuz, hatta bir yazınızda 'Türkiye'ye haysiyet ve şeref kazandırmıştır' diyorsunuz. Bu sözden yola çıkarak günümüzle ilgili neler söyleyeceksiniz?

Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet, insanına değer verirdi. Yokluk, cahillik sürecinde bile ilk önce köylüye hitap eder. 'Bu ülkenin hakiki müstasili (efendisi) köylüdür' der. Şimdi o çağları aştık. Bugün köylünün yerini sanayici, iş adamı aldı. Ancak Türkiye'de şu anda insan hakları, özgürlük ve demokrasi alanındaki olumsuz gelişmelere baktığımız zaman ülkede Cumhuriyetin vaat ettiklerinin olmadığını görüyoruz. Aslında tam tersine ülkede teokratik veya yarı faşist bir rejime doğru gidildiği yönünde bir korku ve endişe yaratılıyor. Bu endişeyi yaratan ise iktidarın politikaları ve davranışları. Son belediye başkanlarının alınış şekli bile demokrasiye uymuyor. Bir parti kendi içinde bu sorunu çözmelidir. Ancak kamuoyuna yansıdığı gibi bir tehdit görüntüsü şeklinde olmaması gerekiyor. Belediye başkanı seçimle geldi ancak seçimle gitmedi. Şimdi kurduğu ve gelişmesini istediği demokrasiye uymayan bu görüntülere karşı nasıl olur da hükümetin Atatürk'e yaklaştığını düşünebilirim ki?

*Kurucusu olduğunuz Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü'nün tarumar edildiği yönünde açıklamalarınız da oldu. 'Enstitü tarumar ediliyor' derken ne demek istediniz? Konu hakkında biraz daha açıklayıcı olabilir misiniz?

Yani o enstitüyü kurarken nasıl mücadele ettik. Ancak şimdi görüyorum ki müdür görevden alınıyor, yerine sekreter tayin ediliyor. Daha evvelki müdür, yardımcığına getiriliyor. En tuhaf olanı da yeni rektörün gelir gelmez böyle bir işleme başlamasıydı. Üniversitelere dört ay arayla rektör atanıyor. Vekâletlerle rektörler atanıyor. Türkiye'deki bütün yüksek eğitim kurumlarında aynı sorun yaşanıyor. Dürüst, kendini mesleğine adamış, bilimi ön plana alan kişiler tayin edilmiyor. İşi bilenler işe getirilmiyor. Türkiye'de çok değerli bilim insanları var rektörlük yapacak. Ancak yapılmıyor. İşte bu nedenle tarumar edildi diyorum. Genel olarak işin uzmanı olmayanlar o işlerin başlarına getiriliyor. Bu da zarar veriyor.


'Parti içi demokrasi olmadığı için demokrasi de yok'


*Cumhuriyet ilan edileli yüzyıl olmadı ama şu anda faşizmden ve yeni bir diktatör çağının geldiğinden bahsediyoruz. Cumhuriyetin kurulduğu ancak ülkede yaşayanların demokrasi kavramını bilmedikleri ve bu konuda da Atatürk gerekli süreçleri başlatmadığı yönünde eleştiriliyordu. Demokrasi adına savaşmayan bir toplumun bu kavramın önemini kavrayamayacağı ve öğrenemeyeceği yönündeki eleştiriler hakkında neler söyleyeceksiniz?

Bu ülkede demokrasiyi öğrenemeyen aydınlardır. Yani bizi yöneten meclisteki temsilcilerimiz. Bu insanlar cahil değil. Mesela AKP milletvekillerinin yüzde 90'ı üniversite mezunu. Bir siyasi partinin siyasi parti olabilmesi için her milletvekilinin özgür düşünceye sahip olması gerekiyor. Türkiye'de bu sadece AKP için de geçerli değildir. Bütün partiler için geçerlidir. Türkiye'de parti içi demokrasi olmadığı için demokrasi ülke genelinde de yok. Ülkede hangi partiye giderseniz gidin tek adam otoritesi var. 2015'deki Kasım seçimlerini örnek alalım. Bir parti düşünün seçime 80 milletvekili ile giriyor 40 milletvekili ile çıkıyor. Bu partinin başkanı Avrupa'da olsa başaramadım diye hemen istifa ederdi. Bir parti düşünün yüzde 25'te sürekli patinaj çekiyor. Liderin ayrılması lazım ama hala sürdürüyor. İngiltere'de bir parti düşünün iktidar partisi, Margaret Thatcher ve Tony Blair 3 kere seçim kazandı ama partileri görevden el çekmelerini istedi. Kendi partileri, yıprandıkları için bırakmalarını istedi ve bıraktılar. Türkiye'de bir parti, bir başkanını ya da başbakanını görevden alabiliyorsa demokrasi var demektir. Demokrasi, sandıkta başlayıp sandıkta bitmez. Demokrasi ahlaki yaşam biçimidir. Her bireyin insan hakları, devletin baskısına karşı bağımsız yargının güvenliği altında olmalıdır. Türkiye'de yargı bağımsızlığı ve yargıya güvenen kimse kalmadı. Balıkesir Belediye Başkanı istifa etmemek için direndi ve ağlayarak gitti. Ailesiyle tehdit edildiğini iddia ederken, yargıya gidemediği gibi savcılar da herhangi bir işlem başlatmadı.

*Son dönemde hükümetin Atatürk söylemleri ve yaklaşımlarındaki artış hakkında, kendini Atatürkçü olarak kabul eden kesim eleştiriler getiriyor. Siz bu konu hakkında neler söyleyeceksiniz?

Konuşmalara ya da açıklamalara bakmam. Yapılan işlere bakarım. Atatürk'ün adını ağzına almak güzel. Ancak eğitimde Atatürk kitaplardan çıkarılıyorsa, sınavların yapılış şekilleri imam hatipleşmeye gidiyorsa ve insanlar bu imam hatiplere itiliyorsa söylenenler beni asla tatmin etmez. Türkiye Cumhuriyeti'ni Atatürk'ün çağdaş uygarlık idealine uygun yapılanması üzerine çalışıyorlarsa ve bu yolda durmadan ilerliyorlarsa hiç tereddütsüz yanlarındayım. Bu kim olursa olsun destekçisiyim. Ancak bir yandan Atatürk'ün adı kullanılıyor öteki tarafta ise üniversitelere rektör atamalarında uygar, çağdaş, demokrasiyi özümsemiş ve bilime inanan bilim insanlarının atamaları yapılmıyor. Atatürk bu ülkeyi kurarken, insan hakları, uygarlık, evrensel hukuk gibi kavramları örnek aldı. Mevcut hükümet de bu kavramları kabul ediyor ise yanlarındayım. Yoksa sadece adını ağzına almakla olmuyor. Sonuç olarak ortaya çıkan gelişmelere baktığımızda durumun öyle olmadığını görüyoruz.  

*CHP'ye en büyük eleştirilerden biri de Atatürk'ün kurduğu parti olmaktan çıktığı yönünde. Bu konuda en büyük eleştiriyi de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yapıyor. Sizin düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

CHP'ye 'Atatürk'ün yolundan çıktı' eleştirileri getirilebilir ancak partinin bütününe bakıldığında hala Atatürkçü bir parti olduğunu görüyorum. Kılıçdaroğlu'nu eleştirdiğim çok yanları var. Son olarak da tanınmamış, bilinmemiş, Atatürk karşıtı bir insanı Cumhurbaşkanı adayı göstermesiyle çok eleştirdim. Onun yerine Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'i başkan adayı gösterseydi çok şey fark edebilirdi. Bu yanlışlık ise denenerek öğrenildi. Ancak bu yanlışlar da CHP'yi Atatürk'ün partisi olmaktan çıkardı dememize yetmez. Bir de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çok akıllı, yöneten ve yönlendiren bir insan. Ortaya bir konu atıyor, muhalefet onun etrafında dönüp duruyor. Öncelikle muhalefetin hükümeti yönlendirmeyi öğrenmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde demokrasi gelişir.


'Atatürk'e düşman olanları yüzüne baktığınızda anlayabilirsiniz'


*Ülkede son yıllarda Atatürk'e karşı çok fazla eleştirinin getirildiği yönünde açıklamalar var. Sizin bu konu hakkındaki yorumunuz nedir? Atatürk'e karşı açılmış bir savaş söz konusu mu?

Buna katılmıyorum. Tam tersine, Atatürk'e sığınanların daha da arttığına inanıyorum. Atatürk'ün en büyük önemi, insan gibi yaşamak isteyen vatandaşların bağımsızlığını, ülkesinin bütünlüğünü, şeref ve haysiyetini ön plana çıkarmasıdır. Bu konuda düşünenler Atatürk'ün yanındadır. Zaten Atatürk'e düşman olanları yüzüne baktığınızda anlayabilirsiniz. Dersim olayı, ağalık sistemine karşı bir yaptırımdı. Kürt'e, Alevi'ye, sünniye karşı bir yaptırım değildi. Bir devletin toprağında isyan eden varsa o devlet isyan edene karşı asker kullanmayacak mı? ABD iç savaşta ayrılıkları kabul etmedi ve hepsini ezip geçti 600 bin insan öldü. Şehirler yakıldı, yıkıldı. O zamanın ABD'sinin 20'de 1'lik nüfusu yok oldu. Daha sonra Amerika'nın güneyi kuzeyi yoktur denildi barış sağlandı. Ancak uzun yıllar bu sorunun etkileri çekildi. Atatürk bu ülkenin insanına özgürce yaşamayı, şeref ve haysiyeti, insan haklarını, demokrasiyi, çağdaşlığı, uygarlığı ve bağımsız birey olmayı gösterdi. Bu nedenle de Atatürk'e sığınma sürekli olarak devam edecektir.

*Bugün 10 Kasım. Bu tarihte ülkede yaşayan ciddi bir kesim çok sevdikleri Atatürk'ün ölümüne duydukları üzüntüyü çeşitli şekillerde gösteriyor. Atatürk'ü çok sevdiğini her platformda dile getiren biri olarak 10 Kasım'da neler hissettiğinizi öğrenebilir miyiz?

10 Kasım'ı değerlendirmeler üzerine kurarım. Atatürk'ün bize bir ülke bıraktığını ve şimdi bu ülkenin ne halde olduğunu düşünürüm. Şu an yaptığım konuşmalar da Atatürk'ün değerini anlamak üzerine. Bir insan Atatürk'ün değerini, ülkesini bugünkü durumuyla kıyaslayarak anlar. Burada ölüm döşeğinde Hatay'ı tek kurşun atmadan alıp ülkesine kazandıran bir liderden bahsediyoruz. Şimdi ise Suriye meselesi çözülemiyor. Irak'a bir yere kadar girip durursun. Çünkü durmak zorundasın. Yunanistan adalarını işgal eder ama bir şey yapamazsın. Askeri gücün vardır fakat siyasi otoriten onu kullanamaz. İşte Atatürk'ün değeri de bunları yaşayınca ortaya çıkıyor. Ne yaptık diye baktığımızda ise, dış politikada söz söyleyemeyen bir ülke iç politikadaysa özgürlük ve demokrasi sorunlarıyla baş başa. Bu kadar olumsuzluk içinde ne hissedebilirim ki?

*Geçmiş yıllardaki 10 Kasım ile son yıllardaki 10 Kasım arasındaki değişim hangi yönde olmuştur? Daha önce de söylediğiniz gibi Atatürk'e talebin arttığını söyleyebilir misiniz?

Hiç kuşkusuz ki talep daha da arttı. Anıtkabir'e ziyaretçi sayısı her yıl daha da artıyor. Bu son yıllarda ülkede yaşanan olumsuz gelişmelerden de kaynaklanıyor. Vatandaşlar, Atatürk'e yani ülkenin kurucusuna sahip çıkıyor. Bu sahiplenme artarak devam edecek. Ancak Genelkurmay Başkanlığı'nın bu yılki 10 Kasım'da Anıtkabir alanı içerisinde röportaj yapılmasını ve çekim yapılmasını yasakladığı yönünde bilgi edindim. Bu durum beni çok şaşırttı ve çok üzdü. Sonuçta insanlar bir şekilde sevgisini gösteriyor. Bu engellenmemeli. Bunun önlemi alınmalı.


'Ülkenin yüzde 65'i başkanlığa hayır dedi'


*Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin değiştirilmeye çalışıldığı ve içerisinin boşaltılmaya çalışıldığı yönünde AKP'ye ciddi eleştiriler getiriliyor. Bu süreçte de önemli günlerin yasaklanmalarına ya da etkili kutlanılmamasına tepkiler oluyor. Bu da toplumu ayrıştırmaya başladı. Bu ayrıştırmanın ise keskin bir şekilde ve yarı yarıya olduğu yönünde açıklanıyor. Siz bu açıklamaya katılıyor musunuz?

Ülkede bir ayrım, kutuplaşma var ama yüzde 50 olduğu konusunda yanılıyorsunuz. Ülkedeki ayrılık yüzde 50 şeklinde keskin bir şekilde değildir. O YSK'nın referandum sürecine girmesiyle ortaya atıldı. Yani tamamen kurmaca bir olay. O oylarda ciddi bir manipüle söz konusuydu. Reel oylara ve kullanılmamış potansiyel oylara baktığımızda yüzde 65'in 'Başkanlığa hayır' dediğini görüyoruz. Ülkede yeni sisteme yüzde 35 destek varken, yüzde 65 de karşı duruş vardır. Yüzde 50 söylemi bir senaryo. Gerçek oylara baktığımızda durumun öyle olmadığını göreceğiz. Çünkü referandum sonrası ülkenin en önemli şehirlerinde çıkan hayır oyları nedeniyle Ankara, İstanbul, Bursa gibi belediye başkanları görevden alınıyor. Yani bu da onların görevini iyi yapamadığını gösteriyor. Bu yüzden oraya daha aktif, daha dinamik, daha başarılı kişiler yerleştirilmek isteniyor. Bu da parti olarak kendini seçime hazırlama şeklidir ve ona bir şey diyemem. Sadece bunun yapılış şekli yanlış. Cumhurbaşkanının istifaları kamuoyuna karşı tehditkâr bir dilde söylemiş olmasına üzüldüm.

*Bu ülkeden Atatürk'ü çıkardığınızda geride hiçbir şey kalmayacağı yönünde açıklamalarda bulunuluyor. Siz bu açıklamalara katılıyor musunuz?

Ülkeden Atatürk'ü çıkarmanın mantığı yok. Türkiye Cumhuriyeti, zaten Avrupa ülkesidir. NATO üyesi olan ülkemiz, Avrupa'nın hukukuna, İnsan Hakları Evrensen Bildirisi'nin altına dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından imza atmıştır. Paris Sözleşmesi, Helsinki Sözleşmesi ve AB'nin anayasasını kabul ettiğimize dair imzalarımız var. Türkiye'yi bu imzalarla ele aldığımız zaman Avrupa standartlarında bir ülke olması gerekiyor. Ancak ortadaki duruma baktığımızda Avrupa standartlarında bir ülke olmakla olmamak arasındayız şu anda. Bu nedenle Atatürk'ün adını kullanmak istemiyorum. Ülkemizde insan haklarının olduğu, bağımsız yargı ve özgür düşüncenin geliştiğini görmek istiyorum. Bunların ise Atatürk ile ilgisi yok. Zaten Atatürk de bunlara düşman olsaydı Atatürk'ü de istemezdim. Onu sevmemin altında yatan da budur. İnandığım, savunduğum değerleri ve insan haysiyeti ve şerefini yükseltmesi için çabalamasından dolayı Atatürk'e saygı duyuyorum. Bunları yıkana ise saygı duymam.
 

İslam'a karşı olsaydı, hilali bayrakta tutmazdı


Emperyalizmi çöpe atıp, modern cumhuriyeti kurdu. İzmir'de Haç'ı denize döktü. Türk bayrağının üzerindeki hilal İslam'ı temsil eder. Atatürk dine karşı diyenler önce bayrağın üzerindeki hilali açıklasınlar. Hilal, İslam demektir. Atatürk hilali kaldırmadı. İslam'a karşı olan bir insan hilali bayrakta tutmaz ve onu anayasanın koruması altına alıp, değiştirilemez ibaresi koymaz. Saltanatı ve hilafeti kaldırıp, cumhuriyeti ilan eden bir insan ise kimseden korkmaz. Anadolu insanının yüzde 80'i hilali bilmezdi. Hatta çoğu o tarihte bayrağını bile görmemiştir. Atatürk'ün Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak da Nakşibendi tarikatı üyesiydi. Ancak Atatürk'ün yaptığı devrimlere karşı çıkmamış ve aralarında hiçbir sorun oluşmamıştır. İstiklal Savaşı'nı kazanmış, mareşal rütbesini almış, yapılan devrimleri benimsemiş, kabullenmiş ve bu sayede diri bir cumhuriyetin ve şerefli bir ülkenin yaratıldığına tanık olmuştur. Bu süreçte de hep Atatürk'ün yanında olmuştur. Zaten kimse kimseye inancını kabul ettiremez. Herkes kendi inancından sorumludur. FETÖ ve diğer dini kullanan cemaatlere gidenlere de aynı tepkiyi gösteriyorum. İnanç, vicdansaldır. Kimse kimsenin inancını sorgulayamaz. Ülkede bunu da öğrenmeliyiz.