Burcu Özkan- Göçmen ve mülteci kavramlarının ayrımına değinen Çorabatır, ‘Temel kavramları ele alalım. Bii mülteci diğeri göçmen . Mülteciye göçmen dersek, göçmene mülteci dersek ne olur? Bunları tartışmalıyız. Fas Marakeş te küresel göç mutabakatı imzalandı. Amerika dahil 10 ülke bundan çekildiler. Uluslararası düzeyde göç düzenleyici bir mutabakattı bu ve hal böyle olunca göçmenler üzerinden  uluslararası bir koruma sistemi yok. Özellikler 2. Dünya Savaşı sonrası mülteci yüksek konseyi koruluyor Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı. Bugün hala Mülteci statüsü üzerine bulunan sözleşme ona bağlıdır.1951 yılındaki cenevre sözleşmesi ve 1960 Newyork protokolü ile bugünkü mülteci hukuku, Uluslararası koruma hukukunun temelleri atılıyor. Biz devletin kanun yapıcı olarak, ülkedeki suriyelileri Mülteci olarak alamazsak uluslararsı platformda cevap verici durum bulamıyoruz. Öncelikle Suriyelileri mülteci olarak kabul etmek gerekiyor’ şeklinde konuştu

 

Suriyeliler, mültecidir ama hukuk kabul etmiyor

1951 cenevre sözleşmesine göre mülteci tanımını açıklayarak Suriyelilerin Türkiye’deki statüsü üzerine konuşan Çorabatır, ‘1951 cenevre sözleşmesine göre mülteci tanımı şöyledir: ‘1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ¸ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle , yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ¸ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacaktır.’ Türkiye de 1951 cenevre sözleşmesine taraf bir ülkedir. Şimdi Türkiye’de şöyle bir kavram karmaşası var.  Türkiye mülteci kavramını, yalnızca Avrupadan gelen insanlar için kullanıyor. Suriyelilerin şuanda Türkiye’deki buluna durumları ‘Geçici sığınmacı’ şeklinde fakat 1951 cenevre sözleşmesi ile baktığımızda Suriyelilerin durumu, mülteci olarak kabul edilmelerinden yanadır’ dedi.

Neden mülteci statüsü tanınmıyor?

İGAM Başkanı Metin Çorabatır, ‘Türkiye 1951 cenevre sözleşmesinde ülkesinde zulme uğrayarak farklı ülkeye gelmesini sadece Avrupa’dan gelen kişilere tanıdığı yönünde bir imza atmıştır.’ Diyerek Suriyelilere neden mülteci statüsü tanınmadığını şu sözlerle açıkladı: Coğrafi sınırlarını Tüm zulme uğrayan dünyanın her bölgesi için mülteci statüsü tanımamaktadır. Peki Türkiye’nin bunu yapmasının nedeni nedir? Bu noktada Türkiye’nin tarihsel geçmişi ve kendini koruma politikası ile ilgilidir diyebiliriz.Trkiye AB’ye tam üye olmak için her koşulu kabul edeceğini ama coğrafi sınırları kaldırmayı erteleyeceğini belirtmiştir. ‘ Türkiye bir mülteci dalgası yaşadığında AB’nin tutumu nasıl olacak veÜlke bu durumda nasıl bir yol izleyecektir ‘ bu bağlamlar nedeniyle Türkiye henüz hala Avrupa dışından ülkeye sığınan kişilere mülteci statüsü tanımamıştır. Sığınmacı dediğimiz kavram; Ükesindeki zulüm ile başka bir ülkeye gelmiş fakat mülteciliğe başvurmuş anlamındadır. Mültecilik onaylanana kadar sığınmacı şeklinde bulunulur. Türkiye ise sadece Avrupa’dan gelenlere mülteci hakkı tanıyor’ dedi.

Çözüm: Entegrasyon

8 yıldan beridir Suriyeli krizinn devam ettiğini belirten Çorabatır, ‘Bugün türkiye de tek çözüm kalıyor. Ülkeye entegre etmek. Yani Statü elde ettirmek. Bu da şu demek, ayrımcılık yapılmayacak çalışma ve eğitim hakkı ile yeni bir hayata başlamalarını sağlamak. Mülteci haklarına ilişkin haklara sahip olmalarının yolunu açmak. Böylece ülkeye faydalı olunacak aslında. Onları ekonomiye de katarak bir entegrasyon oluşturulacak. Mülteci haklarına bakıldığında ise normal bir vatandaş kadar hakları olduğunu görüyoruz. Örneğin, bir mültecinin, Kendi ülkesindeki hakları elinden almayacaksınız, Mülkiyet hakkı, Fikri sanatsal mülkiyet hakkını tanınmalı, Dernek kurma hakkı, Mahkemelere ulaşım ve mahkemelerde eşit olanaklar, Ücretli çalışanlara izin hakkı, çalışma ve iş kurma hakkı, Meslekleri olan Avukat, mühendis, doktor gibi profesyonel meslek sahibi kişilere meslek icra etme hakkı, Eğitim hakkı.. vb haklara sahip olmalılar. Bu haklar ile beraber toplumsallaşma zemini düzenlenmiş ve mültecilerin de üretime bir taraftan katkı sağlamış olduklarını görebiliriz. Çözüm entegrasyon sağlamakta’ diye konuştu.

Göç, insani bir konudur

Ülkelere yönelik yoğun göç dalgalarınınvatandaşlar arasındaki güvenlik problemleri üzerine bilgilendirme yapan Yaşar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç Dr. Gökay Özerim, ‘Göç güvenlikle ilgili bir konu ama sadece güvenlikle ilgili değil. İnsani bir konu. Özellikle mülteci unsuru varsa artık kamusal bir unsurdur’ dedi.

Doç. Dr. Gökay Özerim, Mülteci destek süreçlerinde Sivil toplum ve gençliğin rolleri üzerine yaptığı çalışmaları sunarak göçün, bir güvenlik unsuru olduğuna dikkat çekti. Özerim, ‘Göçün güvenlik konusu halini alarak halka sunulması aslında bir politik süreçtir.Türkie’de de göçmenlerle ilgili güvenlik kaygıları var bu doğru.Fakat birçoğu aslında manipülatif bir söylem üzerine kurgulanıyor. Siyasi aktörler kendi amaçları için kullanabiliyorlar’ şeklinde konuştu.

Türkiye’de göç güvenliğinin; Ulusal, kültürel, ekonomik ve iç güvenlik olarak bazı tedirginliklere neden olduğunu vurgulayan Özerim, ‘Etnik kökenin zedeleneceği, sağlıkta Suriyelilerin ücretsiz yararlanmaları, Her yerde arapça tabelalar olması ve iç karışıklığa neden olacağına ilişkin göçmenlerin tehdit unsuru olarak görülmesi Türkiye’yi ciddi bir kaosa sürüklüyor. Bazı yürütülen politik söylem ve materyallerle yapılan bu ayrımcı tutum ve söylem aslında toplumsallaşmanın önüne geçiyor ve yaşananların nedenini sorgulamaktan kaçınılıyor. Göçmenler yerel yönetimler için de bir sorun olarak görülüyor ve seçim döneminde de parti propagandası olarak görülüyor göçmenler.