Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 10'uncu maddesiyle görevli İzmir 12'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davaya, suç örgütü ele başı olduğu iddiasıyla yargılanan tutuklu işadamı Bilgin Özkaynak'ın da aralarında bulunduğu 19 tutuklu sanık ile bazı tutuksuz sanık ve az sayıda avukat katıldı. Duruşmada, sanıkların savunmalarının alınmasına devam edildi.

İDDİANAMEDE ADIM BİR İKİ YERDE GEÇİYOR

Tutuksuz sanık muvazzaf asker Murat Karataş, temin ettiği ve hazırladığı öne sürülen bir takım verileri kendisinin hazırlamadığını, nereden, ne şekilde temin edildiğini dahi bilmediğini, hiç kimsenin bir takım suç örgütüne bir belge ulaştırmak istediğinde, iddianamede belirtildiği gibi kendi adını yazarak bunu yapmayacağını söyledi. Karataş, bütün bunlara rağmen, böyle bir ceza davasında yargılanmasının hukuka, kanuna ve insan vicdanına aykırı olduğunu belirtti. İddianamede adının bir iki yerde geçtiğini, mahkumiyetine ve yargılanmasına yeterli herhangi bir delil ve bilgi bulunmadığını belirten Karataş, teknik takiplerde adının hiçbir yerde geçmediğini savunarak, beraatini talep etti.

HİÇBİR SOSYAL BAĞIM YOK


Tutuksuz sanık muvazzaf asker İbrahim Bahar, ek savunmasında, suçlamaların asılsız olduğunu, haksız yere suçlandığını, sanıklar Bilgin Özkaynak ve Coşkun Başbuğ’u tanımadığını, sanıklardan sadece Mustafa Dölalan’ı eski çalışma arkadaşı olduğu için tanıdığını, onunla da hiçbir sosyal bağı olmadığını söyledi. Hakkında herhangi bir delil elde edilmediğini, söz konusu dijital verileri temin ettiğine dair harhangi bir kanıt ya da belge bulunamadığını ifade eden Bahar, iddianamede ileri sürüldüğü gibi güvenlik kameralarıyla ilgili yapılan ihaledeki krokileri kimseye vermediğini, temin dahi etmediğini, herhangi bir belgeyi vermek için önce belgeyi ele geçirmesi gerektiğini, ancak böyle bir durumun olmadığını, beraatini istediğini belirtti.

Tutuksuz sanık muvazzaf asker Emre Tufan da üzerine atılı suçlamaların hiçbirini kabul etmediğini söyleyerek, beraatini talep etti.

19 AYDIR MAĞDURUM


Tutuklu sanık Kurmay Albay İrfan Bulut ise, yaptığı ek savunmada, 19 aydır tutuklu olduğunu, iddia makamının üçüncü şahıslardan elde ettiği verilerin hiçbir soruşturma yapmadan, hiçbir hukuki, ahlaki ve insani değer yargısıyla izah edilemeyecek bir mağduriyet yaşadığını söyledi. Mahkemelerin, masumiyet karinesini hiçe sayıp, yargılanan kişiler suçluymuş gibi bir ön kabulle davranarak, kendilerinin suçsuzluğunu kanıtlamak durumunda bırakıldığını, eksik soruşturmayla tarafına yöneltilen iddiaların hiçbirinin gerçekle yakından uzaktan igisinin bulunmadığını ifade etti.

Bulut, iddianamede yer alan kadınların hiçbirini tanımadığını, irtibatının bulunmadığını, dijital belge verdiği iddia edilen kişileri tanımadığını, bu kişileri ilk kez mahkemede kimlik tespiti esnasında gördüğünü söyledi. Suç uydurmaya yönelik soyut iddialarla üzerine atılı suçlamaların hiçbirini kabul etmediğini belirten Bulut, tahliyesini ve beraatini talep etti.

SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUK


Bulut’un avukatı Erhan Tokatlı, “Pandora'nın kutusundan” çıktığı iddia edilen dijital verileri müvekkilinin hazırlamadığını belirterek, “Müvekkilim her bir belgeye dair açıklamasını yapmıştır, bu belgelerle uzaktan yakından ilgisinin olmadığı iki iki dörttür. Anadolu’da bir söz vardır, takke düştü, kel göründü diye, bu da böyle bir durumdur” dedi. Tokatlı, belgeleri sızdırdığını tespit ettikleri kişilerle ilgili Bingöl Askeri Savcılığı’na ve Genelkurmay Başkanlığı’na suç duyurusunda bulunduklarını söyleyip, müvekkilinin cezaevinde bir gün, hatta bir saat tutuklu kalmasının açık bir hak ve hukuk ihlali olacağını dile getirerek, tahliyesini ve beraatini istedi.

Tutuksuz sanık, emekli asker Abdulvahap Baştemur, ek savunmasında, Genelkurmay Başkanlığı ATASE biriminde görev yaptığını, bu birimin telefon rehberinin gizli olmadığını, herkesin tarafından kolayca temin edilebildiğini, Genelkurmay Başkanlığı’nın da telefon rehberinin gizli olmadığını belirttiğini ifade etti. İddianamede ismi geçen hiçbir şahsı tanımadığını, hiçbir belge temin etmediğini ve kimseye vermediğini belirten Baytemur, “Hiçbir örgüte üye olmadım. Üzerime atılı suçların hiçbirini kabul etmiyorum. Beraatimi talep ediyorum” dedi.

Mahkeme Başkanı Atilla Rahman, duruşmaya bir saatlik öğle arası verdi. Öte yandan, iki gündür süren dava nedeniyle adliye otoparkına giriş yapan tüm araçlar polis tarafından dedektörlerle tek tek arandığı dikkati çekti.

DAVANIN GEÇMİŞİ

TMK 10'uncu maddesiyle görevli savcı Zafer Kılınç'ın “askeri gizli bilgi ve belgeleri ele geçirme, bulundurma” suçlamasıyla 49'u muvazzaf asker, 79'u tutuklu 357 sanık hakkında hazırladığı iddianamede sanıklar hakkında 2 ile müebbet hapis arasında değişen cezalar istenmişti.

İddianamede adı geçen 831 mağdurdan arasında devlet memuru, asker ve MİT mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişinin suç örgütü tarafından fişlendiği iddia edilmişti.

Çete lideri olduğu iddiasıyla suçlanan marina işletmecisi Bilgin Özkaynak ile üniversite öğrencisi Narin Korkmaz hakkında, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kişisel verilerin kaydedilmesi, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek” suçlarından müebbet ve 9'ar yıl, sanıklar arasındaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele hakkında ise “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, yasaklanan bilgileri temin etmek” suçlamasıyla 2 ila 6 yıl hapis cezası talep edilmişti. İzmir 12'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde 2013 yılı nisan ayında görülmeye başlanan davada bugüne kadar tutuklu 20 kişi tahliye edilmişti.