Ali Budak- Halkların Köprüsü Derneği, hazırladığı mülteci raporunu, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü'nde basınla paylaştı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın da imzacı olduğu basın toplantısında hükümetin, Ortadoğu politakaları, mültecilere statü vermemesi, Geçici Koruma Statüsü'nün tanıdığı kısıtlı haklar, üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen gerekli hukuki ve sosyal entegrasyona başlanmaması, vatandaşlığın sadece diplomalı ve zengin Suriyelilere verilmek istenmesi eleşitirildi. Bu sorunlara karşı derneğin Ortadoğu'da barışcıl çözümün sağlanması, mültecilerin yaşadıkları sorunlar karşısında yapıcı çözümlerin üretilmesi, Göç Bakanlığı'nın kurulması, coğrafi çekincenin kaldırılarak bütün mültecilere statü verilmesi, yeni istihdam alanlarının yaratılması ve şeffaf bir politika izlenmesi önerileri bulunuyor.


Suriyelilere hakları verilsin


Türkiye'nin 1951 BM Sözleşmesi'ne koyduğu mültecilerle ilgili coğrafi çekinceyi eleştiren Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi 'Pek çok eleştiri almasına rağmen Türkiye, mülteciler için çekim merkezi olmaması gerekçesiyle coğrafi sınırlamayı kaldırmayan çok az sayıda ülkeden biridir. Mültecilere mültecilik yerine geçici koruma statüsü verilmesinin nedeni, Türkiye'nin soruna hak temelli değil, yardım temelli yaklaşması ve istediğinde Bakanlar Kurulu kararı ile bütün Suriyelileri geri gönderebilme yetkisini kendisinde muhafaza etmek istemesidir. Geçici koruma statüsündeki Suriyelilerin uluslararası koruma başvuru imkanı yoktur. Türkiye'deki milyonlarca Suriyeli mültecinin burada onurlu bir yaşam kurmalarını sağlayacak haklara erişimleri ve bu insanların başka ülkelere mülteci olarak gitmeleri engellenmektedir' dedi.
 

'Yabancılara ikili bir yapı oluşturuluyor'


Suriyeli mültecilere Geçici Koruma Statüsü ile tanınan kısıtlı hakların diğer ülkelerden gelen mültecilere tanınmamasını da ayrımcılık olarak nitelendiren Terzi, Suriyeliler dışındaki mültecilerin statü ve haklarının Suriyelilere kıyasla çok daha olumsuz olduğunu ve Türkiye'de Suriyeliler ve Suriyeli olmayan yabancılar olarak ayrımcı, ikili bir yapı oluştuğunu kaydetti.
Hükümetin Suriye politikasındaki hatalarını ve Suriyelilerin kalıcı olduğu gerçeğini çok geç kabul ettiğini söyleyen Terzi, şöyle devam etti: Bakanlıklar ve ilgili kuruluşlar mülteci meselesine tamamen hazırlıksız yakalandılar. Personel ihtiyacı, dil ve profesyonel eğitim programlarının gerekliliği son zamanlarda dile getirilmeye başlandı. Çok geç ve çok küçük adımlar atıldı. Mültecilere geçici koruma statüsünün kağıt üzerinde sunduğu fırsatlar bile anlatılamadı, bu hizmetlerden tam anlamıyla yararlanmaları sağlanamadı. Dil engelini aşmak için etkin bir çalışma yapılmadı. Kayıt işlemleri zor ve uzun süren çileli bir uğraşa dönüştü. Kamusal hizmetlere erişim ülke genelinde standartlaştırılamadı, yerel yöneticilerin insafına terk edildi. Mülteciler sürekli mağdur edildi. Suriyeli mülteciler kendilerini Türkiye'de bir gelecek kurmak üzere güvende hissedemedi.
 

Göç Bakanlığı kurulsun


Hükümetin zengin ve diplomalı Suriyelilere vatandaşlık vereceğini açıklamasına da değinen Terzi, 'Türkiye toplumu da doğru bilgilendirilmediği, açık bir tartışma ortamı yaratılmadığı ve demokratik rıza için bir çaba gösterilmediği için vatandaşlık konusuna tepkili hale gelmiştir. Oysa, Türkiye'ye sığınan milyonlarca insanın vatandaşlıkla eşit statüde nasıl içerileceği çok önemli bir meseledir. Onları hem kendi ülkelerine yabancılaştırmadan, özlemlerini, dönüş isteklerini yok etmeden ama aynı zamanda insanlık dışı bir muameleye maruz bırakmadan konumlandırabileceğimiz bir düzenlemeyi nasıl yapabileceğimizi açık ve yapıcı biçimde tartışmalıydık. Bugün milyonlarca mültecinin sosyal entegrasyonu Türkiye'nin önündeki temel meseledir. Bu sorunların çözülmesi için Göç Baknalığı'nın kurulmasını talep ediyoruz. Bakan olarak da özellikle mülteci haklarıyla ilgili mücadele eden hukuka saygılı ve adaletli biri olsun' dedi.

Sosyal devlet anlayışı uygulanmalı


Hukuki entegrasyon politikalarının başlamamasının toplum içindeki gerginliği artırdığını ve bunun kimi zaman linç girişimlerine de dönüştüğünü de dile getiren Terzi, şöyle devam etti: Toplumda mültecilere karşı sınıfsal ve etnik temelleri olan ayrımcılık endişeleri baş gösterdi. Toplumun yoksul emekçi kesimleri emek piyasasında ya da sosyal devletin hizmet alanlarında Suriyeliler ile karşı karşıya gelmekten hoşnutsuz. Mültecilerin çok büyük oranda kayıt dışı olarak ve informel sektörde, bir tür köle düzeninde çalışıyor olmaları sosyal entegrasyonun önünde büyük bir engel. Yukarıda değinildiği üzere emekçi kesimler arasında dayanışma yerine rekabet ve gerilim yaratmaktadır. Mültecilerin belli kriterler göz önüne alınarak vatandaşlığa kabul edilmeleri milyonlarca yoksul mülteciyi dışarıda bırakır. Bu kriterler değişmek zorundadır; vatandaşlık başvurusu hakkı herkese tanınmalıdır. Vatandaşlığa alınmayanlar da bugünkü statüsüz duruma mahkum edilmemelidir. Mülteci statüsü ve onurlu bir yaşam sağlayacak imkanlar sağlanmalıdır.