Ali Budak- Meclisten geçerek yasalaşan ‘İmar Barışı’na bir tepki de TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu’ndan geldi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin geçtiğimiz ay duyurduğu ve 2 hafta önce de Başbakan Binali Yıldırım’ın ‘devlet ile vatandaş barışacak’ diye tanımladığı imar yasası dün gece meclisten geçti. Hükümetin ‘İmar Barışı’ adını verdiği yasayla ülke çapında sayısı bilinmeyen bütün kaçak yapılara, bina eklentilerine, tapusal sıkıntı yaşayanlara yani devlet tarafından tanımı olmayan bütün binalara ruhsat verilecek. Ruhsat verilem süreci ise yetkili kurum ve bina sahibi arasında gerçekleşecek.  İddiaya göre ise, değeri yüz bin lira her binadan 3 bin lira alınacak. Hükümet ise bu ‘İmar Barışı’ sürecinden yaklaşık olarak 50 milyar lira kazanmayı hedefliyor.

‘İmar Barışı yasası seçim yatırımıdır’

‘İmar barışı ile geleceğimize karşı işlenecek bir ihanetin sözü hükümet tarafından verildi’ diyen TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sözcüsü Melih Yalçın, hükümetin çıkardığı yasayı seçim yatırımı olarak tanımlayarak, ‘Çıkarılan yasayla doğa, kültür ve kent felaketi bizi bekliyor. Bu yasa hem ülkedeki adaleti hem de insanlar arası felaketi derinden sarsıyor. İmar Barışı diye çıkarılan ve seçim yatırımı olan bu yasa aslında imar affıdır. İmar affı ise kent suçudur. Kaçak yapılaşmayı da teşvik eder. Biz bu yasa çıkmasın diye basın açıklaması yapmayı düşünürken onlar bizden önce davranarak yasayı çıkardı. Çünkü onlar için çıkarılması çok önemliydi ve o nedenle de çok hızlı karar alındı. Yasanın tam olarak neyi kapsadığı, bakanın bahsettiği 40-50 milyar liranın nasıl toplanacağı bile belirsizliğini koruyor. Kaçak yapıya yönelik başlatılacak olan çalışma ise vatandaşın bildirimiyle sürdürülecek. Geneli 1’nci kuşak deprem riski altında olan ülkede böyle bir yasa çıkarılması ise oldukça tehlike doğuracaktır’ dedi.

‘İmar afları kaçak yapıya teşvik ediyor’

‘İmar barışı’ olarak gündeme gelen ve dün gece meclisten geçen söz konusu kanun tasarısının, ülke ekonomisinin büyümesine katkı sağlamak ve yatırımcılara daha güvenli bir ortam yaratılması gerekçeleriyle çıkarıldığını ifade eden TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Başkanı Özlem Şenyol Kocaer, ‘Geçmişte yaşanan imar aflarının kaçak yapılaşmanın önüne geçmesi bir yana, kaçak yapılaşmayı teşvik ettiği görülüyor. Yasal düzenlemeler ile hukuka aykırı olarak gerçekleşen yapı inşaat süreçlerinin meşrulaştırılması ve planlamanın bu düzenlemelerde bir araç olarak kullanılması söz konusudur. Meclisten geçerek yasalaşan imar affı, kent planlama ve çağdaş şehircilik araçlarını kullanmaksızın bugün kentlerimizin yaşadığı kontrolsüz yapılaşmayı kabul etmekte, teşvik etmekte ve geleceğe taşımaktadır’ dedi.


‘Yasa, anayasaya aykırıdır’

Özellikle büyük bir kısmı birinci derece deprem kuşağı içinde yer alan ülkemizde kaçak yapıların ruhsatlandırılmasının çok ciddi tehlikeler arz ettiğine dikkat çeken Kocaer, şöyle devam etti: 1999 yılında gerçekleşen İstanbul depremi sonrasında yıkılan veya hasar gören yapıların büyük çoğunluğunun kaçak yapılar olduğu tespit edilmiş ve bazılarının imar affı ile ruhsatlandırıldığı ortaya çıkmıştı. Yeni yasanın 16. maddesinde kaçak yapılara Yapı Kayıt Belgesi ile yapı kullanım izni vermekte ve geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanmasına izin vermektedir. Bu belge yapının yeniden yapılması ve kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerli olup, yapının depreme dayanıklılığı hususu ise malikin sorumluluğuna bırakılmıştır. Yapının doğal afetlere karşı dayanıklılığını devlet sorumluluğundan çıkararak vatandaşa bırakan bu düzenleme, devletin var oluş sebebi olan can ve mal güvenliğinin sağlanması görevine ve Anayasaya aykırıdır. Söz konusu risk oldukça ciddidir ve başka kayıpların gelecekte gerçekleşmesi durumunda bunun vebalini hiçbir hükümet ya da kişi ödeyemez.

‘Doğal alanlar, özel mülkiyet eline bırakılıyor’

‘İmar barışı’ adı altında ele alınan kaçak yapıların sadece kentsel alandaki yapıları kapsamadığını belirten Kocaer, ‘Tarım, orman, mera ve kıyı alanlarında yer alan ticaret, turizm, lüks konut vb. amaçlarla inşa edilmiş kaçak yapıları da kapsamaktadır. Tanımı ve kapsamı standart bir imar affından çok daha geniştir ve barınma ihtiyacının tamamen dışında, ticari kaygılarla, haksız, hukuksuz bir şekilde devletin malı üzerinde ya da korunması gerekli alanlarda yapılan kaçak yapıları yapanları ödüllendirmektedir. Yasanın 17. maddesinde, hazineye ait tarım arazilerinin kiralanmasının ötesinde, kira bedelini düzenli şekilde ödeyen kiracılara arazilerin doğrudan satılabileceği yer almaktadır. Bu sayede, devlet güvencesi altında olması gereken tarım, orman, kıyı, mera gibi doğal alanların özel mülkiyet kontrolüne bırakılmasının yolu açılmaktadır’ ifadelerini kullandı.

Yasayla ‘Urla Villaları’na da af gelecek

Çıkarılan yasanın ciddi sorunlar doğuracağına işaret eden Kocaer, sözlerini şöyle sürdürdü: İzmir’in kalbi olan Alsancak’ta 3 kat imar koşullarına sahip olmasına rağmen 21 kat olarak kaçak şekilde inşa edilen Ege Palas Oteli, Bornova Karaçam’da ‘zeytinlik alana’ inşa edilen 3 adet 5’er katlı blok, Çeşme ilçesi gibi rantın yüksek olduğu özellikle kıyı bölgelerinde yer alan onlarca kaçak otel, halkın plajlarını işgal eden oteller, doğal sit alanlarına yapılaşmış olan kaçak yapılar, Urla ilçesinde 1. derece sit alanına kaçak olarak inşa edilen ve basında Urla Villaları olarak tabir edilen kaçak villalar, kent içinde kamusal alanları işgal eden yapılar vb. olmak üzere birçok imara aykırı yapılaşma bulunmaktadır. Ayrıca Revizyon İmar Planları ile belirli düzeyde kentsel iyileşmeye yönelik atılan adımların tamamı da bu imar affı ile yok edilmek üzeredir.

‘Yaşam alanlarımıza ihanet ediliyor’

Yasanın mülkiyet, yapı grubu ve yapı sınıfı gibi idari ve teknik konuların mal sahibinin beyanına göre cins değişikliğine olanak sağladığına dikkat çeken Kocaer, ‘Kişilerin beyanına göre idari ve teknik süreçler belirlenmesi bilime ve meslek etiğine aykırıdır. Yasa, ruhsat ve eklerine aykırı iş ve işlemlerin affı ile sermayenin talebine olumlu yanıt verirken; meslek odaları tarafından anılan her türlü kent suçuna ilişkin açılmış davaların düşmesine neden olacak ve emsal teşkil edecek. Vatandaşlar kıt kanaat geçinerek ve borçlanarak konut almaya çalışırken, kendi mülkiyetinde dâhi olmayıp maliye hazinesindeki bir alanda yapılan kaçak yapının devlet tarafından yasallaştırılması ve hatta satışının yapılmasıyla ise toplumda yaşanacak adaletsizlik duygusu daha da derinleşecektir.  Bu durum ise toplumun tüm sorunlarına gelecekte de yansıyacak ve barışa değil, toplumsal bir kaosa neden olacaktır. Sonuç olarak kentlerimize, doğamıza, yaşam alanlarımıza, geleceğimize karşı işlenecek bir ihanetin sözü hükümet tarafından verilmektedir. Hükümetin bu insanlık suçuna dair kamuoyunun gerekli duyarlılığı göstermesini talep ediyoruz.