Halil Özcan - İstanbul'da doğup büyüyen ve yıllarca ticaret yapan İsmail Yenigün, 15 yıl önce şehirli sistemin kendine göre olmadığını hissedip doğal yaşama geçmeye karar vermiş. Bütün ticari hayatını sonlandırıp 2 yıl yurt içi ve yurt dışında gezdikten sonra Kazdağı'nda kiralık bir arsaya taşınmış ve burada İmeceevi'ni kurmuş. 5 yıl orada kaldıktan sonra Menemen'in Turgutlar Köyü yakınında dağ başında bir araziye taşınmış. Buradaki evler taş, tahta ve topraktan oluşuyor. Bilinenin aksine şehirli için kırsal yaşamın kolay olduğunu iddia eden Yenigün, "Burada çapa yapmak, zeytin üretmek, hayvancılık yapmak, çobanlık yapmak bir şehirli için, batı eğitimi almış, karmaşık yapıları öğrenmiş, çakallar kurtlar sofrasından gelmiş insanlar için kırsaldaki yaşam bilgileri çok basit. Bize şehirden bakınca her şey karmaşık geliyor." diye konuştu.

Kolay ve rahat

Çocuklarıyla burada daha çok ilgilendiğini belirten Yenigün, şöyle devam etti:

"Sabah beraber güne başlıyoruz. Şehirde öyle değil, çocuğu ya evde ya da okulda bırakıyorsun. Dolayısıyla çocuk senin hayatında yok. İstediğin kadar çok paylaşımcı, dayanışmacı baba ol, çocuk senin hayatında yok, burada var. Ne iş yapacaksan çocukla beraber hareket etmen lazım. Burada dağ başındayız, kedi, köpek, tavuk, keçi, domuz, tilki var. Bir tuşa basınca bunlar yok olmuyor. Burada çocukla da hayvanlarla da bir aradayız. Hayata bir dans, oyun olarak baktığınız zaman ne güzel. Bazen ritim yükselir bazen düşer. Şehirden bakıldığında sistem bize robotlaşmayı öğretiyor. Kırsal ve doğa böyle değil. Benim için kırsalda yaşam kolay ve rahat."  

Ticaret yaparken çok para kazandığını ancak paranın mutluluk getirmediğini söyleyen Yenigün, "Gündüz kapitalist, akşam aktivist tutarsızlığını yaşarken paranın esiri olmadan bu kararı almam çok iyi oldu. 8 yıldır da buradayım. Vakıf yapmaya çalışıyorum. Gelecek nesillere aktarmak istiyorum. Doğru örnekleri ortaya koydukça toplumu düzeltebiliriz." dedi.

Altın yumurtlayan tavuğum

"Zamanında ticaret yapmış, birikimini yapmış ve böyle bir hayatı tabii ki yaşayabilir" diyecekler için hikayesini anlatan Yenigün, "Boşandım ve bütün paramı eski eşime bıraktım. Altın yumurtlayan tavuk benim. Nereye istersem oraya yumurtlarım. Dolayısıyla ben bu hayatı seçtim ve burada yumurtluyorum. 2 çocuğum eski eşimde kaldı. Boşandıktan sonra bana kalan 3 araba vardı. Onlar benim sermayem oldu. Onu da zeten Kazdağı'ndaki kiralık alanda tükettim. Buraya geldiğimde neredeyse sıfırdım. Taş evi yaparken duvarları ördüm ve para bitti. Köylüden yardım istedim. Buradaki her şeyi emekle, kollektife katılan arkadaşlarla yaptık. Burası bana ait bir yer değil yani. Topluma ait bir İmeceevi. Tapusu bana ait. Şu an bir derneğiz aynı zamanda. Bu zamana kadar neden kooperatif ya da vakfa dönüştürmedim çünkü 12 Eylül süreçlerinde çok fazla el konulan yer gördüm. 15 Temmuz'dan sonra çocuk derneklerine varıncaya kadar çok fazla yer kapatıldı. Alakası olmayan yerler kapandı, kayyum atandı. Onun için bu zamana kadar bekledim. İstedikleri kadar çiçekleri söksünler, baharın gelişini engelleyemezler. Her zaman kazanan iyiler olur." ifadelerini kullandı.

Gözlerimiz parlıyor

Avrupa'ya gittiğini ve oradaki insanların rahat olduğunu kaydeden Yenigün, şöyle devam etti:

"Ülkedeki hareketlilik bizi diri tutuyor. Bohem bir hayat da yaşıyor olabilirdik. Bizde yaşam enerjisi var, insanların gözleri pırıl pırıl. Avrupa insanında bunu göremezsiniz. Himalaya ve Katmandu'nun dağ köylerine kadar gidip dolaştım. Oradaki insanlar da hayat dolu. Bizim köylülerimiz gibi. Bunu görünce ve bilince doğruyu ortaya koymak lazımdı. Bana göre doğru bu model ve bu yaşam biçimi. Burada sadece günlük değil haftalarca aylarca kalan misafirlerimiz oluyor. 8 yılda 50 bin yatılı müsafirimiz oldu. O insanlardan çok şey öğrendik. Bu model bir sürü insana ilham veriyor."

Eşimle burada tanıştık

Turgutlar Köyü'ndeki İmeceevi'ni gezmeye gelen Reyhan Hanım ile burada tanışarak evlilik kararı verdiklerini anlatan Yenigün, "Eşimle de bu yaşamdan keyif alıyoruz. 4 yaşındaki oğlumuz Yunus burada ebe yardımıyla doğdu. Tamamen doğal yaşamda büyüyor. Hemen hemen herşeyi kendimiz yapmaya çalışıyoruz. Köylerden tedarik ediyoruz. Dışardan hiç bir şey almıyoruz diyemem, bu konuda esneklik oluyor çünkü çok misafirimiz geliyor. Şehirde insanların pazar kahvaltısını biz her gün yapıyoruz. Sonra iş bölümü ve paylaşımla çalışmaya başlıyoruz. Bizdeki sistem deneyim ve bilgi paylaşmakla yürüyor. Ziyaretleri genelde pazar günlerine kaydırıyoruz." dedi.

Eski eşinden olan 2 çocuğunu  20 bin dolarlık okullarda okuttuğunu anlatan Yenigün, "Büyük oğlum Amerika'da  Avrupa'da eğitim gördü. Çok sağlam bir cvsi var doğru ama mutlu değil. Kızım üniversite son sınıfta sosyoloji okuyor. Buraya gelen Koreliler, Japonlar kendi dilleriyle konuşuyor, çocuklar bunları görüyor. Sonra ortak dil ingilizce konuşuyoruz. Gelen yabancıların yaşama bakışlarını, nasıl yemek yediklerini görüyorlar. Şehirde göremediklerini burada yaşıyorlar." diye konuştu.