Ali Budak- 2012 yılında, Tabiat Varlıklarını Koruma yasal mevzuatında yapılan yeni düzenlemeler ile başlayan sürecin İzmir’i ranta açtığını hatırlatan TMMOB'a bağlı ilgili meslek odaları, Sualtı Araştırmaları Derneği ve Doğa Derneği ortaklaşa basın toplantısı düzenledi. Sürecin durdurulması için yapılan düzenlemeyi bütün paydaşlarla birlikte yargıya taşıdıklarını belirten TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sözcüsü Melih Yalçın, “Ülkemizin doğal yaşam alanlarının korunmasına gönül vermiş bireyler olarak süreci yakından takip etmeye çalışıyoruz. Ancak ne İzmir Büyükşehir Belediyesi ne de ilçe belediyeleri rant için yapılaşmaya açılan sit alanları için herhangi bir açıklama dahi yapmadı. Yerel yönetimlerin de İzmir ve çevresinin ranta ve talana açılmaması için gereken çalışmaları başlatmalarını istiyoruz” diye konuştu.

Bakanlık doğal sit değişikliği kararını onayladı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ilk olarak 2016 yılında 38. Grup (Çeşme, Seferihisar, Urla, Güzelbahçe İlçesi) için başlamış olup devamında Çeşme Yarımadası, Gediz Deltası ve Bornova’yı içine alan 6 farklı grupta (13, 20, 27, 28, 35 ve 37. Grup) doğal sit statülerine yönelik yeni düzenlemeleri ‘Bakanlık Oluru’ ile ilan ettiğini belirten Yalçın, “TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şubesi olarak yapılan düzenlemelerin bütüncül bir yaklaşım ve bilimsel gerçeklerden uzak olması, rant ve kişisel menfaatler gözetilerek belirlendiği gerekçeleriyle dava açılmıştı. Ancak geldiğimiz son süreçte önceki ilan edilen ve yeni bölgelerle birlikte; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın oluru ile 27.04.2018 tarihli 76073 sayılı 28. Grup (Bornova İlçesi), 76074 sayılı 38. Grup (Çeşme, Seferihisar, Urla, Güzelbahçe İlçesi) ve 76071 sayılı 20. Grup (Foça, Menemen, Çiğli İlçesi) Doğal Sit Alanı, “Doğal Sit-Nitelikli Doğal Koruma Alanı” ve “Doğal Sit-Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı” olarak tescil edilmesi sonucunu doğuran doğal sit değişikliği kararı onaylanmıştır. Bu karara 20.07.2018 tarihinde öncelikle yürütmesinin durdurulması, takiben iptaline karar verilmesi istemiyle TMMOB İKK olarak dava sürecini başlatmış bulunmaktayız” dedi.

“Doğal alanlarımızı doğal sit yönetmeliğiyle koruyabildik!”

Doğal sitlerin önemli doğa alanlarımızı günümüze kadar korunabilmesini sağladığını hatırlatan Yalçın, şöyle devam etti: Ülkemizdeki doğal alanların yaklaşık yarısı doğal sitler kapsamında korundu. Ancak yeni düzenlemeler kapsamında yeniden tanımlanan koruma statüleri, insan müdahalesini önlemeye yönelik yaptırımları gevşetmekte, önemli doğa alanlarımızın risk altına girmesine neden olmaktadır. İlgili yönetmeliğin uygulama süreci de şeffaflıktan ve katılımcı yaklaşımdan çok uzaktadır. 2016 yılında başlayan uygulamalarda 7 ilçede kısmen koruma statüleri haritalandırılmış ve bu haritalarda yer alan koruma alan sınırlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesine dayandığı iddia edilmiştir. Ancak yaşanan süreçte söz konusu projeye ait rapor dâhi kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Söz konusu uygulamalarda, ekosisteme dair bilgisi/yeterliliği olmayan uzmanlara yer verildiği ve araştırmalarda atlanan yanlış, eksik ve yanıltıcı bilgilerin var olduğu görülmüştür. Özellikle farklı jeomorfolojik oluşumlar olmaları nedeniyle benzerlik göstermeyen sulak alanlar gibi önemli doğa alanlarında yürütülen ekolojik temelli bilimsel çalışmalarda, değerlendirilen alana/ekosisteme özgü uzmanlığa gereksinim duyulmaktadır. Bu raporların konularında ihtisaslaşmış, konularında uzun yıllardır çalışmaları olan, yeri tanıyan ve bilimsel yayınları yer alan STK, akademik camia üyeleri ve diğer uzman gerçek tüzel kişilerin görüşlerine danışılması gerekliliği, ne yazık ki göz ardı edilmektedir.

“İstanbul olmaması için ranttan vazgeçilmeli”

Önceden 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil edilen Akdeniz Foku gibi nesli tükenmekte olan deniz canlılarına ev sahipliği yapan kıyı alanlarında ve doğal kızılçam ormanlarını bünyesinde barındıran orman alanlarında “Kesin Korunacak Hassas Alan” koruma statüsüne yer verilmediğini belirten Yalçın, “Nesli küresel ölçekte tehlike altında olan birçok tür için önemli bir yaşam alanı olan Gediz Deltası’nda koruma alan sınırları ekosistem bütününde ele alınmadı. Körfez Geçiş Projesinin planlandığı, flamingo ve tepeli pelikan gibi su kuşları için önemli üreme ve beslenme alanlarını oluşturan Uluslararası ölçekte Ramsar Koruma Alanı ilan edilen Gediz Deltası, Çiğli İlçesi sınırında kalan bölge dâhi yönetmelikte tanımlı özelliklere sahip olmasına karşın “Kesin Korunacak Hassas Alan” olarak ilan edilmedi. Son yıllarda art arda gelen tüm bu yönetmelikler, sit derecelerindeki değişiklikler, üst ölçek plan kararları ve büyük ölçekli mega proje olan Körfez Geçişi ile İzmir için gelecekte çizilen senaryo; doğal ve kültürel dokusundan gitgide uzaklaşan, ekolojik değerlerini kaybeden, betonlaşmaya teslim edilmiş, parça parça plan değişiklikleri ile yüksek rant artışlarının önünü açan, kıyılarını betona teslim eden rant talanı altında sağlıksız bir kente dönüştürüleceği endişesini yaratmaktadır. İzmir İstanbul olmasın derken bu alınan kararların uygulanmasıyla İstanbul olması kaçınılmazdır. Bu konuda yerel yönetimlerin de gerekli tepkiyi göstermeleri gerekiyor” dedi.

Rant düzenlemeleri iptal edilsin

Koruma statüleri/doğal sit dereceleri, özellikle Çeşme Yarımadasında Alaçatı gibi rantın yüksek olduğu kıyı ve orman alanlarında daha da düşürülerek yapılaşmanın önündeki kısıtların kaldırıldığını vurgulayan Yalçıın, sözlerini şöyle tamamladı: Geçmişte elde edilmiş koruma niteliklerini ortadan kaldırarak, yasal boşluklar ve mevzuat eksiklikleri yaratarak karar verici olarak tarif edilen Bakanlık aracılığı ile milyonlarca hektar koruma alanında çeşitli yatırımlar yapılmasının önünü açmak, gelecek kuşakların sağlıklı bir çevrede yaşamasını tehlike altına atmaktadır. Yaşanan süreçte bilimsel gerçeklerden ve bütünlükten uzak, parsel ölçeğinde ele alınarak yapılan uygulamalara tanık olmaktayız. Bornova’daki, Çeşme Yarımadası’ndaki ormanlarımızın, kıyılarımızın, tüm yabani fauna ve floranın varlığı, doğal yaşam alanlarının etkili bir biçimde korunması/yönetilmesi bir yana, hızlı bir biçimde yok olmasına neden olacak bu düzenlemeler iptal edilmelidir.