Gökay Akgün-Sığ olduğu ve denizcilere sığınak olduğu için 'Sığacık' ismi verilen, Yunanca ismi de sakin liman anlamına gelen 'Sigalê' olan Sığacık Körfezi'nde yapılması planan balık çiftliği için ÇED olumlu raporu verildi. Balık çiftlikleri, korunaklı olması, ulaşımın kolay olması ve buna bağlı olarak üretim maliyetinin düşük olması nedeniyle ısrarla burada kurulmak isteniyor. Bölgede balık çiftliği kurulmasını istemeyen Seferihisar halkı ise Belediye Başkanı Tunç Soyer öncülüğünde geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yeniden direnişe geçti. Yatırımcı firmalar çiftliğin bölgede kurulmasında sakınca olmadığını iddia ediyor. Ancak çevre duyarlılığı bilinci ile oluşmuş topluluklar ve uzmanlar bunun felaket olacağı görüşünde. Avrupa Ekoloji Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ümit Erdem de, bölgenin balık çiftliği kurulmaya uygun olmadığını düşünenlerden. Konunun çok hassas olduğunu ve karar vermeden önce defalarca düşünülmesi gerektiğini savundu. Prof. Dr. Ümit Erdem şunları söyledi:
Hangi alanda, ne iş yaparsak yapalım önceliğimiz, doğayı yaşatmak, çevreyi temiz tutmak olmalı. Şimdi gündemimiz Sığacık'ta bir balık çiftliği kurulması. O hâlde bunun doğaya etkisinin ne olacağını kılı kırk yararak incelemek mecburiyetindeyiz. Bölgeye baktığımızda, orasının insanların yaşadığı, denize girdiği ve amatör olarak balıkçılığın yapıldığı bir yer olduğunu görüyoruz. Bunlar yapılabiliyor, çünkü bölgede dip dalgaları, rüzgâr ve derinlik az. İşte bu nedenle balık çiftliği yapılmaya elverişli bir bölge değil. Balık üretimi yapılacak bölgeler, dip dalgalarının ve rüzgârın fazla olduğu yerlerden seçilmeli. Akıntı, orada oluşacak kiri alıp götürebilmeli. Dünyada kültür balıkçılığı yapılan yerlere baktığımızda bu tezimizin doğrulandığını görürüz. Sığacık Körfezi'nin kıyıya yakın kesimlerine benzeyen yerlerde kültür balıkçılığı yapılmaz, yapılamaz.

'Dengeyi gözetmeden olmaz'

Kültür balıkçılığında ilaçlama var. Bu ilaçlamanın doğayla barışık olarak yapılabileceğini söylemek akla aykırı olur. Kıyıya uzak, dip dalgaları ve rüzgârı fazla olan bölgelerde kurulacak çiftliklerde yapılacak ilaçlama da doğanın kirlenmesine yol açar. Ancak, kirliliği sıfır noktasına indirmek ne yazık ki mümkün değil. Bu yüzden biz, bir iş yaparken dengeyi gözetmeli ve olumsuz etkileri en aza indirmeliyiz. Yaşamak için doğayı yaşatmak zorundayız.
'Peki, bu durumda yetkililer yatırımcıya niçin o alanı gösterdi?' ve 'Niye ÇED olumlu raporu verildi?' soruları akla geliyor. Raporun kabul edilemez olduğu noktasında çok ciddi eleştiriler var. Ben, uzmanların yalancısıyım! Uzmanlar, bölgede dalışla inceleme yapanlar, araştırmalarında balık çiftliklerinin hayvansal yapıda bozulmalara yol açtığını ifade ediyor. Bir acelecilik söz konusu. Böylesine büyük tartışmalara yol açan bir konuda uzun uzun incelemeli, konuşmalı ve daha sonra bir karara varmalıyız. Yapılacak iş geleceğimizi etkileyecek. Bu tip kararlar basitçe alınamaz.

Doğru yerleri seçmek şart

Ekonomomizin büyümesi için üretmeye ve ihracata ihtiyacımız var. İşte bu iki 'sihirli' sözcük herkesi büyülüyor; üretim ve ihracat... Kültür balıkçılığı oldukça kârlı bir iş. Bu işin uzun ömürlü olabilmesi için de doğru yerler seçmek şart. Uygun olmayan bir bölgede balık üretimi yapmaya kalkar ve o bölgenin kirlenmesine yol açarsak, orada artık ne turizm yapılır ne de ihraç edilecek bir ürün elde edilir. Böyle bir durumda ne yapacağız, başka uygun olmayan bir bölgeye mi taşıyacağız? Sonunda ne olacak? Yanıt belli. Bunların hepsini düşünerek hareket etmeliyiz.
Türkiye'de kültür balıkçılığı başlayalı çok uzun süre olmadı. Dolayısıyla doğaya vereceği olası zararları henüz net olarak tespit edemiyoruz. Bu riski almamızın anlamı yok. Bilimsel olarak kabul edilemez bir işi yapmakta ısrar etmek neden?

'Tatlı kârdan vazgeçemiyorlar'

Önceliğimiz üretimse, bölgenin tarıma ve turizme daha uygun olduğu gerçeği önümüzde duruyor. Bu uluslararası sözleşmelerle de sabit. Orada yaşayan halka baktığımızda, onlar da tarım ve turizmden yana. Bu konu ne zaman gündeme gelse Seferihisar ayaklanıyor. Orada genç ve dinamik bir belediye başkanı var ve insanlar onunla birlikte buna karşı mücadele ediyor. Hem bilimsel gerçeklere hem de bölgede yaşayanların taleplerine karşı ısrarcı olmak akla kâr hırsını getiriyor. Ne yazık ki bu ısrarın arkasında 'tatlı kârdan vazgeçememe' durumu var. Kıyıya yakın yerde kültür balıkçılığı yapmak, işletmeci açısından düşük mâliyet anlamına geliyor. Tabi, söz konusu kâr olunca da onlar için akan sular duruyor!
Bakın, uyarmak zorundayız; okyanuslar olmazsa oksijenimizin üçte ikisini kaybederiz. Denizlerde oksijen var. Doğal yaşamı temiz biçimde sürdürmek için çalışmak mı insanlık için daha kârlı, yoksa çevreyi düşünmeden para kazanmaya çalışmak mı?
Her şeyi merkezden hâlletmeye çalışma alışkanlığı var. Hâlbuki orada bir yerel yönetim var, iradesiyle yerel yönetimi belirleyen bir halk var. İzmir'de bu işlerle ilgilenen üniversiteler ve bilim insanları var. Hepsinin iş birliğiyle varılacak sonuca uymak doğru olandır.


Çözüm topyekûn çevre seferberliği

Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Osman Özden ise konu ile ilgili şunları söyledi: Balık çiftliği işletmesi yapmaya niyetlenen bir şirketin bu işe başlaması kolay değil. Tüm kurumların görevlerini hassasiyetle yürüttüklerini kabul etmeli ve hangi işletmenin nerede balık çiftliği kurması gerektiği konusunda tezler sunmak için bilime dayanmalıyız. Bölgede balık çiftliği kurulması hâlinde doğanın dengesinin bozulacağı, deniz canlılarının bundan olumsuz etkileneceği, ülkemizin güzel bir koydan mahrum kalacağı ifade ediliyor. Bunlara tamamen katılmak mümkün değil. Gelişen teknoloji ve yapılan yatırımların büyüklüğü, devletin ve bağımsız denetleme kuruluşlarının çalışmalarıyla birleştiğinde işletmelerin keyfî davranma potansiyeli neredeyse ortadan kalkıyor. Dolayısıyla yem artıklarının, sintine atıklarının deniz canlılarına zarar vermesi olasılığı çok düşük. Balık üretimi yapılırken insan hatasından kaynaklanma potansiyeli olan bu sıkıntıların yaşanmaması için tüm kurumlar büyük hassasiyet gösteriyor. Çok ciddî paralar harcayarak yatırım yapan şirketlerin de böyle bir risk alması, onlar adına intihar olur.

Yatırımcı ilaç kullanmak istemez

Artık balık çiftliğinde üretim yapan firmalar hep büyük yatırımcılardan oluşuyor. Bu, milyonlarca liralık yatırımların yapılması demek. Balık çiftliğinin kirli bölgede kurulması ya da bir felaket sonucu üretilen balıkların kirlenmesi durumunda kullanılabilecek ilaçlardan söz ediliyor. Üretici ilaç kullanmak durumunda kalırsa bunu çiftlikte yapamaz. Bu iş için başka bir bölgede tesise ihtiyacı var. Bu daha fazla para harcamak demek. Yatırımcının bu işe kâr etmek için girdiğini düşündüğümüzde, ilaç kullanmayı istememesinin mantıklı olacağı sonucuna varabiliriz.

Seferberlik ilân etmeliyiz

Çevre temizliği ve doğanın dengesi için endişelenler haklı. Zirâ, coğrafî koşullarıyla pek çok avantajı elinde bulunduran ülkemizde yaşayan ve üretenlerin bu konuda son derece bilinçli olduğunu, doğayı korumaya azamî özen gösterdiğimizi söylemek gerçekçi olmaz. Ancak, burada öne çıkarmamız gereken balık çiftlikleri ya da başka bir şey olmamalı. Biz, topyekûn bir çevre seferberliği ilân etmeli ve adımlarımızı bu doğrultuda atmalıyız.