Burcu Özkan- Türkiye'de yapılan son araştırmalara göre Suriyeli kişi sayısı yaklaşık 4 milyona ulaştı. Ülkedeki ekonomik sıkıntılar ve politik çalışmaların yetersiz kaldığı yönünde toplumda oluşan 'Suriyeli sorunsalı' gün geçtikçe büyüyor. Toplumda ayrımcı, ırkçı ve nefret söylemlerinin giderilmesi ve Suriyeli meselesinin aslında ne olduğuna ilişkin açıklamalarda bulunan Hacettepe Üniversitesi Akademisyeni ve İltica ve Göç Araştırma Merkezi (İGAM) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mert Murat Erdoğan, mültecilere yönelik ne gibi çalışmaların yapılması gerektiğini aktardı.

 

Özellikle medyadaki nefret söylemine dikkat çeken Erdoğan, Türk medyasında Suriyelilere direkt olarak bir nefret söyleminin dışında hükümete yönelik propaganda halini aldığına dikkat çekerek, 'Türkiyedeki mülteci konusu, Türk medyasının ilgisini hala yeterince çekemiyor. Sosyal medya asıl nefret söyleminin yetiştiği bölgedir. Anaakım da bu tarz bir durum görmüyoruz aslında. Türk medyasının bu kadar önemli bir konuyu önemsemediklerini düşünüyorum' dedi.
Suriyeli çocukların eğitim olanaklarından yeteri kadar verim alamadığını vurgulayan Erdoğan, Suriyelilerin Türkçeyi öğrenememelerinden kaynaklı bir eğitim problemi yaşandığını dile getirerek, 'Eğitim, ülkemizde Suriyelilere ilişkin önyagıları yıkmakta ve bütünleşik bir yaşam çizmekte önemli bir rol oynuyor. Peki Türkiye'de Suriyeli çocukların eğitime katkıları üzerine ne söyleyebiliriz? Türkiye'nin sadece Suriyeliler için yapması gereken okul sayısı bin 300 şu an. En az 53 bin öğretmene ihtiyaç var Türkiye'de. Fakat burada öğretmenlerin de bu konuda eğitilmesi gerekiyor. 1 milyon 250 bin Suriyeli çocuk var. Burada ihmal edilen konu ise eğitim süresince Suriyeliler acaba ne hissediyor? Bu kriz ortamında bunu düşünmüyoruz maalesef. Travma ve bombalardan geçmiş bu çocuklar, Türkiye'de yaşadıkları ayrımcılık, nefret ortamıyla bir çöküşe giriyor. Okul kuruldu diyelim, bu sefer de okuldaki öğrencilerin yaşadığı sorunlar ya da veli ile öğretmen arasındaki sorun baş göstermeye başlıyor' dedi.

'Suriyeli üniversiteli sayısı yetersiz'

'Okullarda öyle örneklerle karşılaşıyoruz ki veliler sınıftaki 2 suriyeli öğrenciye dahi tahammül edemeyebiliyorlar' diye konuşan Erdoğan, " 'Türkiye'ye geldik çok kalabalıktı ama insan bulamadık' diyen bir çocuk vardı. Bu çocuk 11 yaşında. Kitlesel göçlerde mutlak bir gettolaşma ve kendi kabuklarında yaşadıkları dışlanmışlık öfkelerinin dışa vurumunu görürüz. Bu da onun bir tasviri aslında. 11 yaşındaki bir çocuk üzerinde yaşadığı nefret söylemini bizlere bu şekilde ifade ediyor. Eğitimin daha üst kademesinde ise 4 milyon Suriyeliye rağmen akademisyen sayılarında yeteri artış ne yazık ki görülemiyor. Türkiye'de kala kala 500 tane Suriyeli akademisyen kaldı. Onların da çoğu ilahiyatçılık yapıyor. 20 bin 650 üniversiteli öğrenci var. Ülkenin toplam öğrenci sayısı ise 7,5 milyon. Birçok öğrenci Suriye'de bölümlerini bitiremeden gelmişler. Avrupa ile bir kıyas yapacak olursak Almanya'da toplam 3 milyon öğrenci var. Türkiye'de 20 bin, Almanya'da 25 bin Suriyeli öğrenci bulunuyor. İşte burada devletin bilgilendirme politikasının yansımasını görüyoruz. Almanya'nın az olan öğrenci kitlesine rağmen eğitimdeki Suriyeli sayısının artışını görüyorsunuz. Aslında bu durum Türkiye için önem arz ediyor. Çünkü eğitim almış Suriyelilerin ülke refahı ve gelişimi için faydalı olacağı kanaatindeyim. O nedenle çocuğundan gencine eğitimin yeri yadsınamaz derecede önemli" şeklinde konuştu.

'Yerel yönetimler çok önemli'

Prof Dr. Murat Erdoğan, 'Yerel yönetimler olağanüstü bir rol oynuyorlar mülteci konusunda' diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: İller Bankası kişi başına para dağıtır. 2011'de nüfus 130 bin iken hangi parayı alıyorsa belediyeler şimdi de aynı parayı alıyor, oysa nüfus Suriyelilerle 2 katına çıkıyor. O nedenle Suriyeliler için bir ek gelir alamıyorlar ve hizmette sınırlı kalıyorlar. Hatta zorluklarda çekildiği oluyor. Bu da mahalleler arasında komşuluk ilişkileri ve iletişimin zedelenmesine varan sonuçlara bile gebe olabiliyor. Türkiye'nin tamamında ayrı illere politikalar üretilmeli. İzmir'in, Hatay'ın, Antalya'nın, Suriyeli nüfusu ve yoğunluğu farklı olduğundan ayrı ayrı belediyelerce çalışmalar yapılması lazım. Yerel yönetimler bu anlamda önemli bir yer tutuyor.

'Türkiye'deki mültecinin masrafı daha az'

Ülkemizin büyük çoğunluğunda olduğu gibi Suryelilerin de kayıt dışı çalıştığını vurgulayan Erdoğan, 'Türkiye'nin kendi vatandaşları içinde zaten yüzde 33,6'lık bir kesim kayıt dışı çalışıyor. AB'den gelen 32 milyarlık parayı Suriyeliler kendisine hak görüyor, Türkiye'nin vatandaşları ise bizim payımızı ne zaman vereceksiniz diyor. Mültecinin maliyeti ile ona ödenen para ayrıdır. Ödenen paralar, Suriyelilere ait hizmetler içindir aslında. Mart ayına kadar poliklinik hizmeti 40 milyon hizmet yapmıştır ve 50 milyonun üzerinde reçete yazılmış. Bu maiyetleri iyi değerlendirmek gerekir. Bir mülteci yılda 15 milyon euro mal oluyor demiş Almanya. Ama Türkiye'de kalınca Avrupa için masraf giderlerinden kısılmış oluyor. O nedenle Avrupa bu durumdan memnun' diye konuştu.

Medya, gereken önemi vermiyor

Suriyelilerin Türkiye'deki vatandaşlara tanıtılması ve toplumsallaşmada önemli bir yeri olan medyanın işleyişi üzerine önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Erdoğan, 'Yaygın ve yerel medyada Suriyeli nasıl işleniyor diye incelediğimizde en çok dkkatimizi çeken şey siyasi bölünmüşlüğün haberlere yansıması. Yani mültecilerin kendisini yerecek şekilde direkt bir nefret söyleminin azaldığını görüyoruz. Suçlunun devlet olduğu ve yanlı politikanın sonuçlarını hem Suriyelilerin hem Türk vatandaşının çektiğine yönelik söylemler yer alıyor. Özet olarak, Suriyelileri ülkeye alan devlet hatalı şeklinde bir haber derlemesi görüyoruz.
Sosyal medyanın haberlerin yaygınlaşması konusunda önemli olduğunu söyleyen Erdoğan, 'Sosyal medyada mülteciler üzerine yapılan haberlerdeki birçok haberin doğru ve yanlış olduğunu çözmek çok zorlaşıyor. Anaakım medyanın mültecilere özel olarak ayrımcı söylemle hareket ettiğine inanmıyorum. Çünkü çok daha fazlasını Almanya'dan ya da farklı ülkelerden örnek olarak verebilirim. Ama Türk medyasında bire bir Suriyeliye yönelik bir nefret göremiyorum. Türkiye'deki mülteci konusu Türk medyasının ilgisini hala yeterince çek-e-miyor. Sosyal medya asıl nefret söyleminin yetiştiği bölgedir. Anaakımda bu tarz bir durum görmüyoruz aslında. Türk medyasının bu kadar önemli bir konuyu önemsemediğini düşünüyorum' şeklinde konuştu.

Toplum, destek olmaya hazır ancak kaygılı

'İltica ve Göç Araştırma Merkezi'nin de içinde bulunduğu Suriyeli ve Türklerle yaptığımız ortaklaşa bir araştırma sonucunda, Türkiye'de toplumsal kabul biraz kırılgan.' diyen Prof. Dr. Erdoğan, '6,5 yılda 4 milyondan çok sığınmacı alan bir ülke olan Türkiye'de sosyal mesafe oranı çok yüksek olmakla beraber tolumsal kabul düzeyi olağanüstü yüksektir. Türk toplumu mülteciye son derece destek olmak istiyor fakat net biçimde kaygılı. Yani Türk toplumu Suriyelilere destek olmaya hazır olsa da birlikte yaşamaya hazır görünmemektedir. Yüksek kaygılar söz konusudur. Kültürel olarak birbirimize benziyor muyuz diye sordum bir araştırmamda Türk vatandaşa. Yüzde 70 'hayır' dedi. 2017'de tekrarladık. Yüzde 80 'hayır dedi. Yüzde 8'i ise 'benziyoruz' dedi. Tuhaf olan ise Kilis ve Gaziantep gibi sınıra en yakın yerde yapılan araştırmalarda 'Benzemiyoruz' diyenler daha fazla. Hem de birçok kültürleri aynı olmasına rağmen. Aynı soruyu Suriyelilere sorunca, 'Benziyoruz' diyorlar. Burada Türk toplumunun içerisindeki ötekileştirmenin işleyişini görüyoruz ne yazık ki. Türk toplumunun yüzde 50'sinden fazlası eskiden 'Suriyeliler gider' diyordu. Şimdi 'kalır' diyorlar. O zaman birlikte yaşayacaksak olumlu yönde ne olur dediğimizde sonuç alamıyoruz. Ayrıca Suriyelilerin vatandaşlık alması konusunda, Türk toplumunun yüzde 75,8'i vatandaşlığa karşı çıkarken yüzde 21,3'ü koşullu vatandaşlığa sıcak bakıyor.' dedi.

Savaştan kaçan dönmek istemez

Prof. Dr. Erdoğan, yapılan araştırmalarda Suriyelilerin yüzde 80'inin geri dönmeme eğiliminde olduğunu belirterek durumu şöyle açıkladı: Suriyelilerin yüzde 50'den fazlasının Türkiye'de mutlu olduğunu gördük. Suriyelilerin yüzde 80'i artık dönmeme eğiliminde. Zaten savaştan kaçmış bir insan tekrar savaş bölgesine dönmeyi göze alamaz. Urfa'daki vatandaşların çoğu çifte vatandaşlık istiyor. Suriyeliler için bundan sonra yapacağımız her şey kendi huzurumuz için de yapacağımız şeylerdir. Bunun yolu ise uyum politikasından geçer. İş, ev ve sisteme entegre edersen uyumlaştırma süreci başlar. Yaşadığımız gerçeklik gösteriyor ki Suriyelilerle beraber yaşamaya devam edeceğiz. Suriyeliler ev, araba ve arsa alamıyorlar vatandaş olana kadar. Uyum sürecinde, paralel toplum yapılanması içinde her türlü sistemi oluşturuyoruz.
Ben Türkiye'de Suriyelilerin illere göre dağılımında doğru bir politika izlenerek yerel yönetimlerin güçlendirilmesi taraftarıyım. Öteki türlü bazı bölgelerde yaşanan örnekte de olduğu gibi gettolaşmaların önü kesilemeyecektir.