Simge Özden-İş Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi'nin haber ajanslarından, sendikalardan, demokratik kitle örgütlerinden, gazetelerden derlediği verilere göre, Ekim ayının ilk 22 gününde Türkiye'nin çeşitli kentlerinde farklı sektörlerde en az 121 işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği açıklandı. İş cinayetlerinin 28'inin inşaat, 25'inin tarım, 18'inin taşımacılık, 10'unun belediye ve genel işler, 5'inin konaklama, 4'ünün maden, 4'ünün kimya, geri kalanın diğer sektörlerde meydana geldiği belirtildi. DİSK Ege Bölgesi Temsilcisi Memiş Sarı 6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği yasasının işin sağlığını ve işin güvenliğini düşüren bir yasa olduğunu belirterek şunları söyledi: 'Biz baştan bu yasanın adının bu şekide konulmasıdan dolayı bu iş cinayetlerinin yaşandığını düşünüyoruz. Eğer iş sağlığı ve iş güvenliği diye başlatılıyorsa sadece işin sağlığını ve işin güvenliğini koruyor demektir. İşçi içinde geçmiyor. Eskiden bu yasa İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği yasasıydı. Kayıtsız büyüyen sektörler ölümlerin artmasına sebep oluyor. Doğal olarak bunun üzerine önlemler pek alınmıyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği bundan 2-2,5 yıl önce Soma katliamında gündeme geldi. Hükümet bunun üzerinden bir düzenleme yapmaya çalıştı. Madenlerde yaşam odaları kurmak istedi, fakat AKP'li vekillerin oylarıyla yaşam odaları kurulamadı. Maden sahipleri bu yaşam odalarının maliyetinin çok yüksek olduğunu belirtti. Oysa insanın sağlığı, hayatı rakamlardan çok daha önemlidir'

Sektörler gelişi güzel büyüyor

'Türkiye'de gelişi güzel büyüyen sektörler olduğunu vurgulayan Sarı, 'Bunlar; tarım, inşaat ve madenler. Her ay ortalama 120-130 vatandaş iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Kapitalist dünya düzeninde gelişi güzel büyüyen, kontrol altına alınamayan, daha çok kâr hırsı elde etmek için büyüyen sektörlerin başında sıraladığım sektörler geliyor. Maden, denetimi zor. Bugün Başbakanlığın kararnamelerine bağlı madenler açılıyor. Denetimleri yapılamıyor. Yapılamadığı yerlerde de işçi ölümleri gerçekleşiyor. İnşaat sektörlerinde ise, sanayi, fabrika buna benzer yerler kapatılıyor ya da özelleştiriliyor. Büyüyen bu inşaat sektörü denetimsiz olduğundan dolayı iş cinayetleri, ucuz emek, örgütsüzlük söz konusu oluyor. Tarımda da insanları, daha iyi ulaşım araçlarıyla değil traktörlerin tepesinde bir mal gibi götüren sistemde kazaların yaşandığı kayıt dışı bir sektör' dedi.

İşçiler sendikalı olmak zorunda

İş kazalarının ve iş cinayetlerin önlenebilmesi için, her işçinin sendikalı olması gerektiğini belirten Sarı, sözlerine şöyle devam etti: 'Sendikalı olan yerlerde iş cinayetleri çok azdır, çünkü sendikalı iş yerlerinde denetim, iş ve işçi sağlığı uzmanları tarafından sağlık taramaları periyodik olarak yapılması toplu sözleşmelerle garanti altına alınır. Eğer demokratik ülkelerde örgütlenme özgürlüğünün önü açıksa sendikalı olma oranı yüzde 90-95'lere ulaşır. Bizim gibi az gelişmiş ve sendikal örgütlerin baskı altına alındığı ülkelerde de örgütlü sayısı yüzde 9'larda kalıyor. Yani Avrupa'dakinin tam tersi. Bugün Norveç ve İsveç'te sendikalı üye sayısı yüzde 93'tür. Sendikaya üye olmayanların sayısı yüzde 7'dir. O da işi yöneten kişilerdir. Türkiye'de de tam aksine, 24 milyon çalışanın sadece 2 milyonu sendikalıdır. Bu da yüzde 8-9'a tekabül eder. Diğerleri de sendikasızdır. Sendikasız, güvencesiz çalışmalar, hem denetim mekanizmasını işletemiyor hem de patronlar kulübünün baskılarıyla TBMM'de işçilerin lehine hiç bir yasa geçmiyor. Mecliste 550 milletvekili var. Bunların yaklaşık 250-300 tanesi sanayide iş adamıdır. Sanayici ve iş adamları değilse bile yakınıdır. Kısacası kapitalizme ve emek sömürüsüne hizmet eden milletvekillerinden kurulu parlamentodur. Böyle bir parlamentoda işçilerin lehihe, işçi kazalarını önlemek amacıyla, yoksul emek gücünü biraz daha yukarıyla çekebilmek için hiçbir kararın çıkmayacağı geçmiş tarihten bugüne kadar bize göstermiştir. İş kazalarının önüne geçmek istiyorsak örgütlü toplum yaratmak zorundayız. Yoksulluk sınırının altında yaşamak istemiyorsak yine örgütlü toplum yaratmak zorundayız. Kısacası sen sen ol, sendikalı ol diyoruz.'