Burcu Özkan-Yapılan araştırmalar gösteriyor ki Türkiye'de son yıllarda boşanma davaları giderek artıyor. Nedenine ilişkin birçok etken olmasının yanında çiftler, evlilik hayatında yaşadıkları tartışmalardan veya iletişim bozukluğundan dolayı boşanma kararı alabiliyor. Bazıları ise evlilik terapisti ile bu sorunları aşmaya çabalıyor. Bu amaçla terapi merkezlerine gelen çiftler, birbirleri ile olan iletişimlerini kuvvetlendirerek problemlerine çözüm arıyorlar.
İlişkilerini güçlendirmek ve sorunlarına çözüm bulabilmek için aile danışmanlarına gelen çiftler iletişim kopukluğunu giderebiliyorlar. Peki evlilikteki çatırdamaların önünü kesmek için aile danışmanlığına neden gidilmeli? Aile danışmanlığı, boşanmaların önüne geçebilir mi? Aile içi sorunların çocuklara olan etkisi nasıl? Çiftler, bu süreçte çocuklara karşı nasıl bir tutum sergilemeli? Evliliğe, ilişkilere ve sağlıklı aile ilişkilerinin nasıl olacağına dair Aile Danışmanı ve EMDR Terapisti Psikolog Raziye Özcan ile görüştük.
Türkiye'de boşanma nedenlerine ilişkin medyanın yanlış izlenim verdiğini belirten Özcan, "TÜİK verileri gösteriyor ki Türkiye'de boşanmaların başlıca nedeni, 'sorumsuz ve ilgisiz davranma'. Bunu sırasıyla evin ekonomik olarak geçimini sağlayamama, eşlerin birbirlerinin ailelerine karşı saygısız davranması alıyor. Baktığımızda ise bunlar üstesinden gelinemeyecek sorunlar değildir. Sadece bu sorunların oluşumunda taraflar üstlerine düşen sorumlulukları kabullenmeli ve kendilerinin de sorunları çözmek adına adım atmaları gerektiğini görmelidirler" dedi.

* Türkiye'de boşanma oranlarının eskiye göre artmasının nedeni nedir? Bu neden içerisinde 'kadının ekonomik gücünü kazanması' yaklaşımı ne kadar doğrudur?
İnsanlar "Tek yastıkta bir ömür geçirmeye var mısın?" sorusuna birbirlerine "evet" sözü vererek evlenirler. Ancak bir zaman sonra evlilikte yaşadıkları hayal kırıklıkları neticesinde evlilik birliğini yasal olarak sonlandırma (boşanma) kararı alırlar. Bu kararı vermek taraflar için oldukça zordur.
Boşanma kararının arkasında yatan nedenlere bakmadan önce Türkiye'deki evlenme ve boşanma oranlarından bahsetmek gerekir.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) 2017 evlilik ve boşanma oranları verilerine göre 2017'de evlenen çiftlerin sayısı 2016 yılına göre yüzde 4.2 azalarak 569 bin 459'a gerilemiştir. Kaba evlenme hızı binde 7.09 olarak gerçekleşmiştir. Söz konusu dönemde, boşanma sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1.8 artarak 128 bin 411'e yükselmiştir. Kaba boşanma hızı binde 1.6 olmuştur.
Bu oranlara bakarak kabaca her 100 evlilikten 22'sinin boşanma ile sonuçlandığı görülmektedir. Özellikle ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde boşanma oranlarının daha da arttığı gözlemlenen bilgiler arasında yer almaktadır.
2016 yılında TÜİK tarafından ASPB işbirliği ile "Ailelerin Yaşam Biçimi ve Değer Yargıları"na ilişkin bilgi derlenmesi amacıyla bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırmanın sonuçlarına göre boşanma sebepleri şu şekildedir:
1.      %50,9 ile sorumsuz ve ilgisiz davranma
2.      %30,2 ile evin ekonomik olarak geçimini sağlayamama
3.      %24,3 ile eşlerin ailelerine karşı saygısız davranması
4.      %22,7 ile eşin ailesinin aile içi ilişkilere karışması
5.      %19,5 ile dayak, kötü muamele
6.      %14,8 ile terk etme, terk edilme
7.      %13,2 İçki
8.      %6,7 Kumar
9.      %5,9 Ailedeki çocuklara karşı kötü muamele
10.  %3,4 Çocuk olmaması
11.  %2,5 Madde bağımlılığı
12.  %2,4 Eşin tedavisi güç bir hastalığa yakalanması
13.  %2,0 Hırsızlık, dolandırıcılık, gasp, taciz vb...suçlar
14.  %1,5 Aile içi cinsel taciz

15.  %14,2 Diğer

Bu sayılan boşanma nedenlerine bakarak, tek başına 'kadının ekonomik gücü elinde bulundurması" ile boşanma oranları artmaktadır demek çok iddialı olur. Özellikle 20. yüzyılın başından bu yana dünyada ve elbette Türkiye de boşanma oranlarının artmasına sebep olan aile yapılanmalarını etkileyecek pek çok yeni süreç yaşanmıştır. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş, köyden kente göçün artması, geleneksel geniş aileden modern çekirdek aileye geçiş, kadının çalışma hayatına girmesiyle aile içerisinde ve toplumda birçok değişim yaşanması, baba otoritesinin değişmesi, çocuk yetiştirme tutumlarının modern olgular çerçevesinde ele alınmaya başlanması ve dini düşünce ve değerlerindeki değişmeler sayılabilir.  

'Gücün paylaşımı için kadınlar mücadele etmeli'

* Kadın ve erkeğin biyolojik farklılıklarının iş ve ilişki yaşamlarındaki ayrımcı tutumlarını sıkça görüyoruz. Bu anlamda nasıl bir düzenlemeye gidilmeli? Toplumsal ve ilişkiler boyutunda ele alabilir misiniz?
Kadın ve erkek arasındaki farklılık yalnızca biyolojik ayrımdan doğmamaktadır. Eski çağlardan beri kadın ve erkeğin yaradılış biçimi, karakter-kişilik özellikleri, yetenekleri ve düşünüş biçimleri açısından birbirlerinden tamamen farklı olduğuna ilişkin yerleşik bir inanç bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda artık cinsiyete göre değil "ehil olma-yeterli olma" kriterlerine göre iş yaşamında var olma durumu söz konusu olsa da (Örneğin çöpçü ya da şoför olmak veyahut ağırsiklet boksör olmak sadece erkeklere ait bir meslek olmaktan çıkmıştır) erkeklere has bilinen bu ve benzeri meslekleri icra eden kadınlara karşı bakış açısı hâlâ olumsuzdur. Çünkü biyolojik farklılıkların dışında, kadından ve erkekten beklenen rollerin içi sosyo-kültürel çevre tarafından doldurulmaktadır. Konu ülkemizdeki iş ve ilişki yaşamlarındaki ayrımcı tutuma geldiğinde alınması gereken tavır, erki elinde tutan erkeklerin bu gücü kadın ile eşit oranda paylaşmak isteyip istememesine göre belirlenecektir. Gelinen nokta 1950'li yıllara göre oldukça ileri olsa da yine de beklenen oranların gerisinde sayılırız. Maalesef bu gücün paylaşımı konusunda kadınların dinlenmeksizin mücadeleye devam etmesi gerekmektedir. Bu mücadele de eğitimcilerin ve medya grubunun desteği çok önemlidir.

*Türkiye'de boşanmanın bölgelere göre farklı olmasının nedeni nedir?
Türkiye'de boşanmaların bölgelere göre farklı olmasının nedeni ise kentleşme ve sanayileşme oranlarının en düşük olduğu bölgelerde (Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde) geleneksel-dini-sosyal baskılar ağır basmakta olup, kök aileler boşanmaya "Milletin karşısında boynumu eğdirmem", "Beyaz gelinliğinle çıktığın bu eve ancak beyaz kefenle dönersin" gibi söylemlerle boşanmanın karşısında bir duruş sergilemelerinde yatmaktadır.

'Saygı önemli ve geniş bir kavram'

*Boşanma aşamasından önce çiftlere ne önerirsiniz?
Sevgilerinin ürünü bir çocuk olsun olmasın, çiftlerin, boşanma kararını aldıkları gibi mahkemeye başvurmadan önce bir ruh sağlığı uzmanından profesyonel destek almalarını öneriyorum. Sonuçta bir emek harcanmıştır bu ilişki için. İlişki geçmişinin hatırına evliliklerini kurtarmaya yönelik eşlerin danışmanlık alıp varsa yanlış atılan adımların düzeltilmesi yoluna gidilmelidir. Ancak buna her iki tarafın da destek vermesi gerekmektedir. Çünkü danışmanlık almaya karar veren kesimin böyle konularda en fazla kadın olduğunu görüyoruz.
Yukarıda saydığımız boşanma sebeplerine (sorumsuz ve ilgisiz davranma, evin ekonomik olarak geçimini sağlayamama, eşlerin ailelerine karşı saygısız davranması, eşin ailesinin aile içi ilişkilere karışması...) baktığımızda bunlar üstesinden gelinemeyecek sorunlar değildir. Sadece bu sorunların oluşumunda taraflar üstlerine düşen sorumlulukları kabullenmeli ve kendilerinin de (sadece karşı tarafın değil) sorunları çözmek adına adım atmaları gerektiğini görmelidirler.
Boşanmanın makro düzeyde pek çok sebebi bulunmakla birlikte, benim görüşüme göre mikro düzeyde, insanların neden evlendiklerini ve bu evlilikten beklentilerinin ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulamadan evlilik akdine imza atmaları yatmaktadır. İki yabancı insanın tek bir daire içerisinde sevgi dolu bir yuva kurma çabaları için sevginin tek başına yetmediğini, saygılı olmanın ve iyi bir dinleyici olabilmenin önemini de kavramaları gerekmektedir. Saygının ve iyi bir dinleyiciliğin olmadığı yerde en büyük aşklar bile hüsranla sona erebilmektedir. Saygı kavramını çok geniş bir perspektiften ele almak lazım. İnsana saygı varsa taraflar birbirlerinin fikirlerine de, zaaflarına da, yaptıkları işlere de, psikolojik-sosyal ihtiyaçlarına da, aile ilişkilerine de saygı duyarlar demektir.

*Türkiye'de aile danışmanlarına gelme oranı nedir? İlişkileri yolunda giden çiftler de geliyor mu? Danışmanlığa gelen çiftler, hangi eğitim ve ekonomik düzeye sahip?
 Devletin çiftlere sunduğu ücretsiz ya da düşük ücretli psikolojik destek olanakları oldukça sınırlı olup özel aile danışmanlık hizmetlerinden daha çok orta ve üst sosyo-ekonomik düzeydeki vatandaşlarımız faydalanmaktadır. Alt-orta düzeydeki çiftler bütçeleri gereği çoğunlukla bir iki seansta sonuç beklemektedir. Bu da maalesef pek gerçekçi değildir.
Genel olarak bakıldığında boşanma öncesi mahkemeye başvuru yapılmadan önce son bir umut arayışı ile özel aile danışmalık merkezlerine gelme oranları çift olarak fazla değildir. Çoğunlukla kadınlar tek başlarına bu evliliği kurtarmak için neler yapmaları gerektiğini -sorumluluğun karşı tarafta da olduğunu bilmelerine rağmen- öğrenmek için kapımızı çalmaktadırlar. Ancak yine de son 10 yıllık süreçte çift olarak danışmanlıktan faydalanma oranları giderek artmaktadır. İlişkileri yolunda gitmeyen ama boşanmayı uzak bir ihtimal olarak gören çiftler de evliliklerindeki aksayan tarafları iyileştirmek için destek arayışı ile bizlere başvurmaktadırlar. Bu da oldukça sevindiricidir. Evlenme ve boşanma oranlarına baktığımızda insanların hâlâ evliliğe inandıklarını, büyük bir oranının da evliliklerini sürdürebildiklerini görmekteyiz.

*Türkiye'de kendi deneyimlerinizden yola çıkarak kadın ve erkek davranış örüntülerini anlatabilir misiniz?
Evliliğin kuruluşu ve sürdürülmesinde olduğu gibi ayrılık kararında da kadına daha fazla sorumluluk yüklenmektedir. "Yuvayı dişi kuş kurar" diye yanlış bir algı toplum nezdinde hâlâ etkisini sürdürmektedir; bunca belgesel kanalında yuvayı dişi ve erkek kuşun ortak kurduğunu görmemize rağmen. Ataerkil bir toplumda evlilik teklifini erkeğin yaptığını düşünürsek söz konusu evliliği kurtarmak olduğunda erkeğe de yüzde elli pay düştüğünü anlamamız gerekmektedir.
Ülkemizde kadın evlendikten sonra anne rolü altında ezilmekte ve sadece bu kimlikle adlandırılır bulmakta kendini. Oysa o her şeyden önce bir insandır. Sonra bir kadın, bir eş, bir çalışan, bir dost ve bir annedir. Anne kimliği öne geçerek evlilik içinde tam bir rol karmaşası yaşanmaya başlamaktadır. Çocuklarının bir anneye, kocasının da bir eşe ve arkadaşa ihtiyacı vardır. Yine ülkemizde bir erkek evlendikten sonra artık bir eş, bir baba ve bir dost olduğunu ve bunların gereği olan rollerinin bir sorumluluğu olduğunu tam olarak benimseyememektedir. Kendini evlilik içinde sadece hane halkının geçiminden sorumlu -bir banka ya da cüzdandan farksız- olarak görmekte ve kendisine diğer roller için de ihtiyaç duyulduğunun farkına varamamaktadır. Bunda da ülkemizdeki anne babaya yüklenen toplumsal rollerin içeriği devreye girmektedir. Her iki eş de çalışıyorsa (çalışmasa dahi) ev işlerinin ve çocuk bakımlarının paylaşımı, harcamaların ortak kararla yapılması, arkadaş ve aile ziyaretlerine ayrılacak zamanın birlikte planlanması ve benzeri konularda eşit düzeyde olduklarının bilincine varmaları ve bu yolda adımlar atmaları gerektiğini öğrenmelidirler. Zamanın ruhu bunu gerektirmektedir. Çekirdek aile olarak toplum içinde daha güçlü bir duruş için bu elzemdir.

'Kadın ailenin operasyon müdürü gibi'

*Çiftler üzerinde, danışmanlığınız süresince olan gözlemleriniz nelerdir?
Çift ve evlilik danışmanlığında evli olan ya da olmayan çiftlerin ilişkilerinde yaşadıkları sorunları çözüme kavuşturmayı ve çiftlerin birbirlerini daha iyi anlamasını hedeflemekteyiz. On beş yıllık deneyimimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki karşımızda giderek daha bilinçli danışanlar görmekteyiz. Hatta evlilik öncesi danışmanlığı almak için ya da ikinci evliliğini yapan ya da yapacak olanların aynı hataları yapmamak için neler yapabiliriz diye danışmanlık merkezlerine geldiklerini görmekteyiz. İki tarafta daha önce bir evlilik yaşamış ise ve bu evliliklerinden çocukları olmuşsa yeni kuracakları aile sisteminde nasıl bir yaklaşım sergilemeleri gerektiğini öğrenmek isteyen ya da boşanma aşamasında çocuklarımız nasıl en az zararla bundan etkilenebilir diye danışmanlık hizmeti almaya gelenler de olmaktadır. Şunu da unutmamalıyız ki boşanma oranları ne kadar artıyor olsa bile yeniden evlenme oranları da %70'in üzerindedir. Bu da insanımızın evlilik kurumuna olan inançlarını ve güvenlerini sürdürmeye devam ettiklerini göstermektedir.
Uzlaşma ve anlaşmalar noktasında kadınların erkeklere oranla daha açık olduğunu, danışmanlığa erkek katılsa da bir süre sonra sadece eşlerinin katılmasının yeterli olduğunu düşünerek çift danışmanlığından koptukları, sorumluluğu yine kadına attıklarını da görmekteyiz. Erkekler danışmanlık sürecinden çok kısa sürede bir sonuç bekleme eğiliminde olup dışardan desteğin kendilerine pek yardımcı olamayacağına, kendi içlerinde bu sorunu halletmeleri gerektiğine inandıklarını belirtmektedirler. Ünlü bir reklamda da söylendiği üzere bir anne sadece bir anne değildir, o bir terzi, o bir doktor, o bir öğretmen ve daha pek çok işten anlayan kişi olmanın yanında bir de evin psikoloğu olma rolü atfedilmiştir. Yani kısaca ailenin operasyon müdürüdür evlendikten sonra kadın. Ancak böyle görülse dahi bunu hiçbir insan bünyesi tek başına kaldıramaz. Her insanın biyolojik-psikolojik ve sosyal ihtiyaçları olduğunu unutmamak gerekir. İşte bizler danışmanlık sürecinde çiftler arasında aksayan süreçleri ve bunların çocuklar ve çevre üzerindeki etkilerine de değinerek birlikte çözümler getirmeye ve bunları hayata koyma konusunda yardımcı olmaya çalışmaktayız. Çocuklar ev içinde sadece çatışma, gerginlik ve tartışma görmek zorunda değiller. Sorunların sağlıklı bir şekilde nasıl tatlıya bağlandığını da görerek sonraki ilişkilerinde, model aldıkları çözüm tekniklerini, iletişim şekillerini de gelecekteki ilişkilerine yansıtabileceklerini unutmamamız gerekir.

'Aile içi cinsel suçlarda mağdur da, fail de destek almalı'

*Aile kavramının Türkiye'de son derece kutsal sayıldığını biliyoruz. Fakat aile içinde gizli kalan çocuk istismarları, ensest ve evli eşine karşı şiddet içeren davranışlar da sıkça duyulmakta. Bu konu hakkında uzman olarak ne söyleyebilirsiniz?
Maalesef bu konu hem ülkemizin hem de diğer ülkelerin kanayan yarasıdır. Bunun için yapılabilecek, mağdurlar kadar faillerin de psikolojik destek görüp topluma kazandırılmaları olmalıdır. Bu olaylarda suçu sadece faile atmak yanlıştır, sebeplerin de araştırılıp incelenmesi ve önlem alınması gerekmekte olup bu konuda devlete ve ilgili bakanlıklara büyük bir görev düşmektedir. Hem mağdurların hem de faillerin ruh sağlığı hizmetlerinden en üst düzeyde ücretsiz olarak faydalanması için destek sunulmalıdır. Danışmanlık ve terapi hizmetleri sadece parası olanların faydalanabileceği bir hizmet olmaktan çıkmalı, yataklı ya da ayaktan tedavi-terapi-danışmanlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve mağduriyet yaşayanların hiçbir korku yaşamadan gerekli devlet ya da özel mercilere başvuru yapma imkânlarına olanak tanınmalıdır. Her zaman dediğim bir söz vardır "Evlilik zor zanaattır. Her zanaat dalı gibi evlilikte emek ister, sabır ister, deneyim ve beceri ister. Sonunda da her zanaatkâr gibi emeğinin karşılığını görmek ister." Göz yaşı dökmeden, ter akıtmadan ustalık aşamasına gelinemiyor. Gelin, bu süreçte biz ruh sağlığı uzmanlarından destek istemekten korkmayın.


KUTU KUTU

Boşanma kararı asla çocuklara bırakılmamalı

*Çiftlerin anlaşmazlıkları noktasında boşanmaları gerektiğini düşünüyor musunuz? Bu dönemde çocukların tutumları nasıl oluyor? Aileler nasıl yaklaşmalı çocuklarına?
Boşanma kararını ya da evliliği sürdürme kararını verme meselesi tamamen çiftlere aittir ve bizler bu konuda baskı yapamayız. Bize çözüm amaçlı geldikleri taktirde çözümün yanında olarak bir danışmanlık hizmeti vermekteyiz. Atmaları gereken adımları taraflar sadece karşı taraftan bekler ise ortada bir çözümden de bahsedilemeyecektir. Çocuklar küçük yaşta ise hiçbir zaman anne babalarının ayrılmalarını istememektedir. Ön ergenlik ve ergenlik dönemindeki çocuklar bu süreçte eğer mutlu olacaklarsa boşanmanın yanında olabilmektedirler ancak karar asla çocuklara bırakılmamalıdır. Bu küçük omuzlarına ağır bir yük vermek olacaktır. Sonuçta onlar daha ortada yokken anne babaları evlenme kararı vermişti. Yetişkin olarak da ayrılık kararını verme aşamasında bunu bir çift olarak yapabilmeyi başarabilmelidirler.

*Evliliklerde sıkça, boşanamama ve boşanmayı erteleme nedeni olarak 'çocuk/lar' gösteriliyor. Sizce bu çiftlerin boşanmaktan kaçmak için bahanesi olabilir mi?
Elbette önemli sebeplerden biridir. Sevgilerinin ürünü olan çocuklarının mutsuz olmasını hiçbir ebeveyn istemez. Ancak olay sadece çocukların sağlıklı ruh gelişimi konusu değildir. Boşanma sonrası baskılar, mal-mülk paylaşımı, çocukların velayeti, kök ailelerin boşanan çocuklarına yaklaşımı ve desteği, çocukların bir üvey anne ya da baba ile yetişmesi gibi daha pek çok sorun da boşanamama veya boşanmayı ertelemede etkendir. Nasıl ki bir evlilik kararı aldığınızda yeni bir hayata adım atıyoruz, boşanma kararında da bizi yeni ve farklı bir hayat beklemektedir.