Daha önceki birkaç yazımda düşüncelerimi yazmıştım. Yinelemekte zarar olmadığına göre İzmir'i çok sevdiğimi söyleyeyim. Bir hemşeri olarak İzmir'i sevmek ne demektir? Kişi olarak uygulama noktasında olmadığıma göre kentimiz için yararlı olabileceğine inandığım düşüncelerimi dışa vurup yetkililerin dikkatini çekmekten öte bir şeyler yapabileceğime inanmıyorum.
Belki düşüncelerim ütopik olarak tanımlanıyor olabilir. Olsun, bundan epeyce zaman önce İstanbul Boğazı'nın altından tünel geçecek denmiş olsa o düşünce de ütopik olarak tanımlanacaktı. Ama, görüyoruz ki İstanbul'da bu tünel açıldı, yakında hizmete girecek.
Kıskandığımdan değil İzmir için ütopik sayılacak düşünceler gündeme gelmez de neden hep İstanbul, her zaman İstanbul? Geçmişte orada yaşadığım için az çok değerlendirebilme şansım da var. Düşünebildiğim kadarıyla İstanbul o noktaya geldi ki yapılacak her yatırım; kente yarar getirmenin ötesinde bir yük ve giderek şekilsizleşmeye yönelik bir çalışma olarak değerlendirilmelidir.
Yani demem o ki boğaz üç köprüyle geçildi, Marmaray'la  Kazlıçeşme'den Kadıköy'e ulaşım sağlandı, şimdi de demiryolu kullanımının gündemde olduğu Boğaziçi Tüneli yapıldı, sonuçlanacak. Kanal İstanbul'u saymıyorum bile. Peki; bunlar nereye kadar gidecek?
Bir düşünün bu gelişmelerin sonu gelecek mi? Her bir yatırım yeni yoğunlaşma yaratıyor. Yeni rantlar oluşuyor, yeni rantlar yenilerini oluşturuyor. Gerçekte olup bitenleri sonu gelmez sarmal olarak değerlendirmek en doğrusu olacak galiba.

***

İzmir'imize gelince kıskançlıktan değil ama haksızlıktan yana sıkıntılıyız. Şu anda ticaret hayatındaki konumu itibarıyla belki İstanbul önde görüntüsü verebilir. Ama düşünmeli ki İzmir ve yöresinin kendine yeterliliği ve üretici gücü tarih boyunca kendini her zaman belli etmiştir.
Bu çerçeve içinde düşünecek olursak ülkemizin her alanında İzmir gerçek yerini bulabilmiş midir? Her alandaki katkılarımıza karşılık genelde payımız alınabilmiş midir? Hele son yıllardaki iktidara karşı olmamız kısacası ülkemizin gerici düzenine karşı çıkarak her seçimde Kemalist düşüncenin yılmaz savunucusu oluşumuz belki gurur kaynağımızdır. Ama İzmir'in bu tutumu bence kentimizin gelişmesine engel olmamalı. Ancak neylersiniz; yerel yönetimlerimizin yaptığı her girişim Ankara'da ya savsaklanmakta ya da reddedilmektedir. İstanbul için uygun görülen, desteklenen projeler çoğu zaman İzmir'den sakınılmaktadır. Her şeyi en iyi ben bilirim, işime geleni destekler bana karşı çıkanlara da köstek olurum anlayışında olan devlet kesimi artık bu tutumundan vazgeçmelidir.
İşte bu çerçeve içinde İzmir; kendisine yakışan büyük projelere yatırım  yapılmasını haklı olarak isteyecektir.

***

Benim kişisel olarak gerçekleşmesini yoğunlukla  savunduğum "Kanal İzmir"; ülke ekonomisi ve doğa için İstanbul'daki "Kanal İstanbul"dan çok daha önemlidir. Bu projeye tüm İzmir'liler sahip çıkıp gerçekleşmesine önayak olmalıdırlar.
İzmir'e şimdiki kadarıyla  bir metro ve İZBAN yetmez. Haydi kolları sıvayalım! Bornova'nın üst yamaçlarından başlayıp Bayraklı sırtlarından sürüp Gümüşpala'ya, Çiğli Evka-2'ye oradan Egekent'e ve sonrasına ulaşacak metro hattı hayal olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmelidir. Böylesi bir metronun İzmir'e neler getirebileceğini şöyle gözünüzün önüne getiriniz.  Üst ve yamaç yerleşim bölgelerinden denize uzanan dikey bağlantılar yerine metro aracılığıyla oluşacak yatay bağlantılar kentin trafik sorunlarına olumlu katkıda bulunacaktır.
Önceki yazılarımda da sözünü etmiştim. Eski İzmir-Limontepe, Buca Kampus, Pınarbaşı, Yeşilova yörelerinin metro sistemine bağlanabilmesi için devlet desteği gereklidir. Bu yatırımlar, sanırım hem İzmir'in ulaşım sorununu çözecek hem de Yerel Yönetim-Devlet işbirliğinin güzel örnekleri olacaktır.
Esenlikle kalınız.
TÜRKÇE İÇİN NOT
Matba değil MATBAA ( Bu yanlış kelimeyi  bir tanıtım ajansının kapısında görüp not ettim.)