Önceki yazılarımda, son dönemde İzmir’de yaratıcı işler konusunda bir hareketlilik olduğuna değinmiş ve bu bağlamda, şehrimizde yaratıcı işlerle uğraşanları, özellikle de gençleri, daha yakından tanımak ve konuyu onlarla değerlendirmek amacıyla birkaç röportaj yapmıştım.

Bu haftaki konuğum, İzmir’de bu yıl kurduğu “Monitor” adlı oluşumun art arda gerçekleştirdiği etkinliklerle şehrin güncel sanat gündemine dinamizm getiren Nursaç Sargon.


(Nursaç Sargon)

İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı okuyan 1988 doğumlu Sargon, İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi Bölümü’nde “İzmir’de Güncel Sanatın Değişimi (1986-2014)” başlıklı teziyle de yüksek lisansını tamamlamış. Yaklaşık iki yıl İstanbul’daki Pilot Galeri’de sanatçı temsilciliği yaptıktan sonra, 2015’te İzmir’e dönmüş ve İzmir Kültür Pla+formu Girişimi’nin editör kadrosuna dahil olmuş.  

Özgür Demirci’nin yönetmenliğini yaptığı “Beyazperdeden Yeşil Sahaya” isimli filmin yapımcılığını, Halil Altındere’nin “Gerçeklik Başka Yerde” adlı kitabının editörlüğünü ve çok sayıda sanatçı kataloğunun tasarımını üstlenmiş. Halen Pla+form yayınında içerik editörlüğü yapan Sargon, İyi Tasarım İzmir’in ikinci ve üçüncü edisyonlarında görev almış.

Monitor’dan biraz söz eder misiniz?
Monitor, İzmir merkezli kâr amacı gütmeyen, güncel sanat odaklı bağımsız bir sanat alanı olarak çalışmalarına Nisan 2018’de başladı. Sergi, gösterim, performans ve konuşmalardan oluşan faaliyetlerini alternatif sergileme alanlarıyla işbirliği içinde düzenliyor. Video mecrasını kullanan ve ortak kavramlarda üretim yapan, Türkiye’den ve yurt dışından sanatçıları bir araya getiriyor. Monitor’ün temel amacı, süregelen yapı ve sistemler haricinde, işbirlikleriyle gelişen bir sergileme ve tartışma alanı yaratmak ve odaklandığı küresel meselelere yaklaşım biçimiyle, toplumdaki eleştirel düşünceyi geliştirerek taleplerin niteliğini artırmak.

Monitor’un odaklandığı temalar nelerdir?
Monitor’ün programını oluştururken genel olarak küresel sorunlar üzerinden ilerliyorum. Monitor’ün “Başka Bir Sema Var” isimli, Ege ve Akdeniz’deki mülteci ve göçmen hikâyelerini konu edinen sergisi, güvenli addettiğimiz topraklar ve onlara giden rotadaki yolculuklara odaklanıyordu. Eylül ayında düzenlenen “Bağışla Beni, Daha Yüksek Sesle Konuşamam”, iklim değişikliği meselesi üzerinden kurguladığım bir sergi oldu. Ardından sergilerde, görünürlük çağında görünmez olanlar, şekillendirilmeye çalışılan toplumsal hafıza gibi temalar odak konusu oldu. Çoğu şey gibi sorunlarımızın da küreselleştiği bu dönemde, üzerine düşündüklerimiz, değiştirmek istediklerimiz yaşamımıza yön veriyor. Sergi programı da bu değerler çerçevesinde ortaya çıkıyor.

İzmir doğumlusunuz. Bir süre İstanbul’da kültür-sanat alanında okuyup çalıştıktan sonra İzmir’e geldiniz. Bu alanda iki şehri karşılaştıracak olsanız, neler söylemek istersiniz?
İzmir, geçmişte güncel sanat alanında tanık olduğu pek çok açılım yaratan etkinliğe rağmen İstanbul gibi güncel sanat için merkez pozisyonunda bulunmadı. İstanbul’da güncel sanata yapılan yatırımın İzmir’de yapılmayışı, sanatçılara uluslararası bağlamda görünürlük kazandırabilecek etkinliklerin gerçekleşmemesi, derneklerin sağladıkları dışında sergileme mekânlarının ve güncel sanatın gösterildiği galerilerin eksikliği ve yine bu nedenlere bağlı sanatçı göçü̈ buna sebep olarak gösterilebilecek nedenlerdi diye düşünüyorum. Son zamanlarda bu alanda dönüşüm başlasa da İzmir’in bu değişime nasıl tepki vereceğini sanırım ilerleyen zamanlarda görebileceğiz.

Son birkaç senedir İzmir’de yaratıcı işler konusunda giderek artan bir hareketlilik olduğunu gözlemliyorum. Buna katılıyor musunuz?
Ben de sizinle aynı şekilde düşünüyorum.

Bunu neye bağlıyorsunuz?
Kültür-sanat yaşamında belirli dönemler haricinde dışa bağımlı olmaya alışmış İzmir'de, son yıllarda görülen tersine göçle, kentte sanatsal faaliyet talebi arttı. Bu talebin karşılığı da kültür-sanat yaşamında hareketlilik olarak kente geri döndü. 2009’da yapılan İzmir Kültür Çalıştayı’nda geliştirilen vizyon, İzmir’in entelektüel sermayeyi çeken bir kente dönüşmesi için oldukça önem taşıyordu. İzmir’in, uzun yıllar entelektüel göç vermesinin ardından, son yıllarda geriye dönüşün başladığından söz edebiliyoruz. Aynı zamanda Goethe-Institut, Hollanda Büyükelçiliği, İstanbul İsveç Başkonsolosluğu ve Fransız Kültür Merkezi’nin öncülüğünde başlatılıp, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve Anadolu Kültür’ün işbirliğiyle gerçekleştirilen “Kültür için Alan”ın, buradaki projeleri desteklemesi İzmir sanat alanına önemli bir canlanma kazandırdı.

Çalışma süreçlerinizde, İzmir’e özgü avantajlar ve dezavantajlar olarak neleri görüyorsunuz?
İzmir’e özgü avantaj dendiğinde aklıma ilk gelen buradaki dayanışmanın çok güçlü olduğu. Yaşanabilecek birçok zorluğu birbirimizin desteği ile engelleyebiliyoruz. Dezavantaj olarak ortaya çıkabilecek motivasyon kaybı da bu şekilde önlenebiliyor belki de. Birbirimizin üretimini destekleyip, başarısıyla mutlu oluyoruz. Yapılan etkinliklerin İzmir dışında hala yeterince görünür olamaması kente özgü dezavantajlardan diye düşünsem de yakın zamanda bu konuda da gelişmeler yaşanacağına inanıyorum.

Gündeminizdeki çalışmalardan ve geleceğe dair planlarınız ile dileklerinizden bahseder misiniz?
Geçtiğimiz günlerde Fatma Bucak ve Basir Mahmood’un eserlerinin yer aldığı, 16 Kasım’a dek sürecek “Benden Sonra Tekrar Et” isimli sergiyi, Kültürpark’taki Pakistan Pavyonu’nda açtık. Yeni yıl gelmeden, önümüzde üç sergi daha var. Önümüzdeki yıllarda yurt içi ve yurt dışından işbirlikleriyle farklı ülkelerdeki sergi ve festivallere dahil olmak gelecek planlarından biri. Monitor yurt dışına açıldığında, buradaki sanatçıların uluslararası alanda görünürlük sağlayabilmeleri için de fırsatlar yaratmak istiyor.

Çalışmalarınızı nasıl takip edebiliriz?
Monitor’ün çalışmaları, sosyal medya hesapları ve internet sitesi üzerinden takip edilebilir:

www.monitorizmir.com
facebook.com/monitorizmir
twitter.com/monitorizmir
instagram.com/monitorizmir