Sevgili okuyucularım, iki haftalık elimde olmayan nedenlerle gaybubetimin açıklaması ve paylaşımı olacak bu yazım. Öncelikle yazmayı ve ülkemi, sizleri ne kadar çok özlediğimin de. Hatırlarsanız geçen yıl ülkemizin zor koşulları içinde İzmir'de bir Dünya Kongresi gerçekleştirmiştik. Tüm dünyadan İzmir'e gelen beyin cerrahları ve eşlerine Türkiye'yi, İzmir'i, kültürümüzü tanıtan. İzmir Swissotel'den tüm Ege'nin tarihine, Kordon'una ve otelin üçüncü katında kurduğumuz küçük dükkanlarda öz kültürümüzün ürünlerine dalmışlardı. Giderken tüm katılımcılar şaka ile karışık 'bundan sonra tüm dünya kongreleri İzmir'de olsun' demişlerdi.

***

İşte bu yılki ISPN Dünya Kongresi de Japonya'da Kobe'de yapıldı. İzmir'deki ISPN ( Dünya Çocuk Beyin Cerrahları) kongresine damgasını vuran 44 yıllık bu kuruluşun ilk kadın başkanının İzmir'de, Amazonların beldesinde göreve gelmesi idi. Unutulmaz anılarla, Arjantinli kadın Beyin Cerrahı Gracila Zuccaro, dünya başkanı oldu. Japonlar giderken, 'Bu kadar güzel ve mükemmel bir dünya kongresinden sonra biz nasıl çıtayı yükselteceğiz' demişlerdi. Çok iyi hazırlanmalarının yanı sıra dünya başkanı kadın olan bu örgüt, Dünya Kongresi Başkanlığına da bir kadın seçti, Dr. Mami Yamasaki. Çok uzun yıllardır kadının statüsünü yükselmek için STK'larda koşturan benim için, hem dünya hem de kongre başkanının kadın oluşu büyük gurur ve şölen oldu.

***
Hayatımızın en unutulmazları arasında yer alacak Japonya, yalnızca bir dünya kongresine gidiş olmadı bizim için. Kökleri 35 yıl öncesi Chicago North Western Üniversite hastanesinde başlayan bir dostluğun da şöleni oldu. Orada iki yılı çok güzel bir dostlukla ören Prof. Yasuo Yamanouchi'nin Prof. Dr. Saffet Mutluer'i ailecek, kongreden 3 gün öncesinde Osaka'ya, evine daveti ile taçlandı. 18 Ekimde yola çıkışımızda, tahayyül bile edemeyeceğimiz bir zaman dilimi yaşayacağımızı bilmiyorduk. Uzun ve yorucu bir yolculuk sonunda Osaka "Kansai" hava alanına inişimizle Prof. Yamanouchi bizi karşıladı. Babası Japonya'nın ilk beyin cerrahlarından. İnanılmaz güzellikte,  klasik müze gibi, baba evininde yer aldığı bahçede yapılı, daha modern ama geleneklerine bağlı kalmış evlerinde bizleri misafir ettiler. Geleneksel Japon kahvaltıları, yemekler sake eşliğinde. Fakat bir kuralları vardı, evde asla internet kullanmıyorlardı. Aile hayatını kesintisiz yaşamak adına. Normal yaşama inanılmaz güzellik katan, her anı sadece sohbet, dostlukla dolduran bu durum bizleri mutlu etmekle beraber dünya ile ilişkimiz kesildi. Kızım, oğlum sonradan çok sitem ettiler.

***

Üç gün boyunca bizleri Kyoto'yu, Nara'yı, Osaka'yı sokak sokak gezdirdiler. Buralarda neredeyse birçoğu dünya mirası listesinde bulunan mabetleri, tapınakları, sarayları. Yalnız Kyoto'daki tarihi eserler, savaşta çok zarar görmüş. En etkileyici ziyaretlerimizden biri, gidişimizden bir ay önce pasaport bilgilerimiz verilerek giriş izni alınan Kyoto'daki Katsura Imperial villa idi. Yaklaşık 69.000 metrekare içinde 1615'te yapılan 12 jenerasyon imparatorluk ailesinin yaşadığı 1964'te korumaya alınan bu tarihi yapıları, cennet misali bahçeleri, eserleri, devasa taş fenerleri her mevsimde tabiat harikası görüntüleri. Osaka'dan Kobe'ye giderken Rokko dağlarına çıkışımız, devamı Kobe'de Maya dağları, teleferikle çıkılan katman katman bahçeler, bin bir renk çiçekleri ve Herb Gardens.

***

Bu gezimizde Japon'yanın tarihi yerlerini gördük. Öte yandan son derece modern bu yüzyılın teknoloji ve mimarisini de. İkinci dünya savaşından iki atom bombası yemiş, yerle yeksan olmuş, doğal depremlerle sürekli sarsılan bu ülkenin 50 yılda nasıl ayağa kalktığı, adeta bir mucize gerçekleştirdiğini anlamak ancak Japonya'nın ruhu diyebileceğimiz hayata bakış ve felsefelerinde. Onu ayrı bir yazı konusu yapacağım. İyi bir hafta dilerim.