Zühtü Savaş; SSK,  Bağ- Kur, Emekli Sandığı mensuplarına, yani bizlere, anlaşmalı özel hastaneyi kullananlar için hatta 'özel hastanede muayene olamayan'  tüm sosyal güvencesi olanların, emeklilerin dikkatine bir konuyu ele almış.

'Sosyal güvencesi olanlar, emekliler; çok önemli, dikkat!..' diyerek şunları anlatmış:

'Herhangi bir özel hastaneye gittiğinizde,  muhtemelen sizden fazla para alacaklar.  Oysa SGK ile (SSK, Bağkur, Emekli Sandığı gibi) anlaşması olan özel hastanelerin alması gereken para belli ve çok az bir miktar.

Aynı zamanda teşhis aşamasında istenen tahlil, film gibi işlemler için ise 1 kuruş bile talep edemezler.

Bütün bunlara rağmen eğer sizden gerek muayene gerekse tahlil veya filmler için para istenirse ödemenizi kredi kartı ile yapın, ayrıntılı fatura istediğinizi belirtin ve mutlaka faturanızı alın.

Muayene veya tedavinizi olun.

İşiniz bitince elinizdeki belgelerle her hastane içinde bulunan hasta hakları veya müşteri ilişkileri bölümüne giderek sizden fazla tahsil edilmiş olan parayı talep edin.

Eveleyip geveleyebilirler.

Konudan gerçekten haberiniz var mı yok mu onu anlamaya çalışabilirler.

Sakın geri adım atmayın ve eğer paranızı geri vermezlerse;  SGK 'ya şikâyet edeceğinizi söyleyin.

Şikayet durumunda her işlem başına 5 bin tl ceza ödemek zorundalar ve onlar bu cezayı ödemek yerine emin olun size paranızı seve seve geri verecekler...

Yine oraya devam....

Ve sakın bir daha aynı hastaneye gitmekten de çekinmeyin..

Madem ki SGK ile anlaşmışlar kurallara uymaları gerektiğini biliyorlar, işlerine gelmiyorsa anlaşmayı fesh etsinler.

Bunu da onlara söyleyin.

Ben bu haberi ilk duyduğumda tereddüt etmiştim; ancak 950 tl lik işlemin 900 tl'sini geri alınca inanmanın ötesinde çok da sevindim.

Ve yaklaşık 4 aydır aynı hastanede işlerimi yaptırıyorum, hepsi de beni tanıyor artık.

Vezne başına gidince işlemleri ona göre yapıyorlar.

Sessiz ve sakin!

Başkaları duymasın, diye.

Ama ben size bunu duyurayım.

Zulme sessiz kalmak da zalimliktir.'

Zühtü Savaş Bey, 'Okuduysanız başkaları da okusun diye paylaşır mısınız lütfen?' demiş...

Ben de duyurma görevini, yani isteğini yerine getirmeye çalışıyorum...

Doğruluk ya da uygulamayı öğrenmek artık hastaların elinde...

Bu arada söylemeden edemeyeceğim...

Başımızdan geçti...

Çankaya'da bir tıp merkezi 'sosyal' adı altında bir açıklama yapmıştı, kendi sitesinde...

'Ücretsiz iki muayene' diye...

Büyüğümüz Yaşar Eyice'ye de, konuyu Sezgin- Aynur Can çifti duyurmuştu.

Yaşar Eyice de,  birkaç kişiye duyurmuş, bize de anlatmıştı.

Çünkü bir fırsattı bu...

Şimdi ağzından dinleyelim:

'Bu arada benim gibi öğrenen Ayfer Ülkü ve Tolga Ülkü ile 'yararlanalım' dedik.

Kendimize göre iki hekim, yani iki dal seçtik...

Bu arada tıp merkezinin yöneticilerini de kutladık.

Muayene sırasında bazı özel isteklerde bulunuyorlar.

Ne bileyim röntgen ya de tahliller gibi...

Tabii ki bunların ücretini öğreniyorsunuz...

Hatta bir hastalıktan da şüpheleniyorlar...

Tabii ki tahliller sonucunda sağlıklı olduğunuzu anlıyor ve seviniyorsunuz.

'İyi ki geldim' diyorsunuz...

Sağlık sorununuzun olmadığını endişenizden sonra öğrendiğiniz için çok mutlusunuzdur.

Yani yaptığınız ekstra ödemeler için bir düşünce aklınıza gelmiyor.

Zaten bu sistem birçok özel hastanede uygulanıyor.

Ama bir devlet hastanesine gittiğinizde, örnekler de verebilirim; 'Bir şeyiniz yok!' diye gönderiyorlar.

Göğsünüzde bir ağrı varsa, 'Bir krem sür geçer!' diyorlar, röntgene gerek yok...

Ya da gözleriniz yanıyorsa, kızarıyorsa, 'Benim de'diyen bir hekimin sözleri normal karşılanıyor.

Bir aile hekimi, boğazınıza bakıyor ve 'Hiçbir şeyin yok! Niye geldin?' diyebiliyor...

Çevrenizdekilere sorun, mutlaka benzer olayları anlatacaklardır.

Bunlar da işin tuzu biberi...

Yetkilileri duyurduğunuzda, 'Doktora karışamayız!' diyorlar, aynen yasalara göre, 'Hakimlere, savcılara' hiç kimsenin hiçbir şekilde müdahale edemeyeceği gibi....

Neyse biz yine 'özel hastanenin' özel 'kıyağına!' gelelim...

O kadar memnunuz ki, anlatamam.....

Ayfer Ülkü, Aynur Can ve diğer arkadaşlarla yapılan güzellikleri birbirimize sitayişle anlatıyoruz...

Ama bir süre sonra bana bir mesaj geliyor....

'Sizin için şu sağlık kuruluşuna şu kadar lira ödeme yapılmıştır' diye...

Yani bizi 'ücretsiz' diye aldatmışlar...

Meğer Sosyal Güvenlik kuruluşu ile devlet ödememizi kuruşu kuruşuna yapıyormuş.

Üstelik biz de ekstra yapılanlar için ekstra ödeme yapıyormuşuz...

Sevincimiz de bunlar yüzünden sadece sanal olarak kalıyormuş...

Herhalde bunlarda kaydımız var, arada yine 'ücretsiz tarama' diye mesajlar gelince, okumadan siliyorum...

Çünkü bir noktada devletimizin soyulmasına izin veremem...

Ama tekrarlıyorum.

Belki birçok insanımız için de bir fırsat doğmuş oluyor.

Vicdansız olamayız!

İçinizi karartmak istemiyorum, özellikle bir tatil günü...

Ama bunları yazmayı da kendime bir görev olarak veriyorum.

Çünkü yetkililer nedense bu konularda, yani sağlıkta bile 'görmezden, duymazdan' geliyorlar.

Bu notları ve yazıyı yine içimizden birinden Nurşen Hacıeyüpoğlu'ndan aldım...

Zaten artık gazete okuyan bir yönetici takımı bulmak çok zor.

Türkiye'de nadir görülen hipofosfatazya hastalığına yakalanan Halil Emre desteğinizi bekliyor.

Aile, hastalığın ilaç maliyetini karşılayamıyor.

İlacın SGK kapsamına alınması için kardeşi Kübra Acar tarafından kampanya başlatıldı.

Tabii  ki Halil Emre ülkemizde binlerden sadece biri...

Sağlık Bakanlığı 'bedava' son sistem cihazlarla donatılmış LÖSEV Hastanesine bile bir türlü izin vermedikten sonra gerisini siz düşünün.

Çok geç olmadan küçük kardeşimizin hayatını kurtaracak ilaca onay verirler inşallah....

Muhatabı da açıklayayım:

T.C. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı.

Ablanın elinden gelen bu kadar....

Sesini birlik olursak duyurabiliriz, sağlayabiliriz.

Mektup şöyle:

Hatalı tedavi!

'Kardeşim şimdi 12 yaşında ve geçen sene yapılan basit bir kan testi sonucunda ise bir çeşit nadir kemik hastalığı olan  'Hipofosfatazya' teşhisi konuldu.

Çocukken yapılan testlerde ise yanlış bir tanı konulmuş (lipid depo miyopati) ve yıllar boyunca buna göre ne yazık ki hatalı tedavi edildi ve kas hastalığı teşhisi konan bu hastalığın ilaçları kardeşime zarar verdi.

Şimdi gerçek tanıyı biliyoruz ancak SGK ödeme listesinde olmadığı için ilaca ulaşamıyoruz.

Ardından...

Tüm bunlar yaşanırken ne yazık ki 9 Haziran 2015'te babamızı kaybettik. O da yurt dışında Halil Emre'nin ilerideki tedavisi için daha fazla para kazanmak ve tedavi sürecinde mağdur olmamak istiyordu.

Baba nihayetinde...Ama olmadı kalbine yenik düştü ve Türkiye'ye döneceği gün ani kalp krizi sonucunda Johannesburg'ta vefat etti.

Bu arada üç kardeş (ben, kız kardeşim Merve ve Halil Emre) okullarımıza devam ediyorduk.

Annem bize hem baba hem anne oldu, hakkını ödeyemeyeceğim.

Duygulanmamak imkânsız

Bir yandan biz, ev, okul ve tedavi masrafları derken birlikte bu süreçte çok yıprandık. Ama en önemlisi o zamanlar 7 yaşında olan kardeşimin yaşadıkları.

Kardeşim üstün zekalı ve çok başarılı bir öğrencidir ve babamın vefatından sonra Darüşşafaka sınavlarına girdi ve kazandı.

Fakat bu sağlık problemlerinden ötürü okulu çok istemesine rağmen gönderemedik.

Çünkü kardeşim beş katlı bir okulu merdivenlerden inip çıkacak sağlığa sahip değildi ve halâ değil.

Bu kadar zor mu?

Hastalığın tedavisinde "Strensiq" isimli ilacın kullanılması gerekiyor. Gerekli onay sürecinin hızlanması, kardeşimin bir an önce sağlığına kavuşması ve hayati tehlikeyi atlatmasını istiyorum. Sizlerin de onay ve ilacın temin aşamasında desteğini bekliyorum. '

Burada iki noktaya dikkat çekmek istiyorum...

Birincisi 'yanlış teşhis'

Bu ne demek?

Bazıları görevlerini yapmıyor...

Baştan savma denilen şekilde...

İkincisi ise bazı yöneticilerin 'taş kalpli' oldukları...

Hep görmezden, duymazdan geliyorlar...

Mektuba devam

'Kardeşim şu an 12 yaşında ve kemik ölçüm yaşı orta yaş düzeyindeki insanlarla aynı.

Bir an önce sağlığına kavuşup arkadaşları gibi koşup eğlenmesini, onlarla bir kez olsun futbol oynayabilmesini istiyorum.

O doğduğundan beri çok güçlü bir çocuk.

Önündeki fiziksel engelleri bir yana bıraktı, bırakmak zorunda kaldı. Okulda yaşıtları tarafından dışlansa da, küçük yaşta babasını kaybetse de hayata tutundu.

Şimdi sesimizi duyurmak için, hayata daha güzel ve sağlıklı tutunabilmesi için sizlerden destek bekliyoruz...' diyor, Kübra Acar...

DİP EKSPRES

Yeşildere rengârenk olacak

Işık Teoman'dan duydum:

İzmir Büyükşehir Belediyesi kentin çehresini değiştirmeye Yeşildere'den başlıyor.

Yıpranmış, boyasız, metruk binaların oluşturduğu kötü görünümü değiştirmek üzere harekete geçen Büyükşehir Belediyesi, 'Yeşildere Cephe Boyama Projesi' için düğmeye bastı.

Belediye ekipleri tarafından yapılan ön araştırmalar sonucunda, ilk etapta Lale Mahallesi'ndeki pilot bölgede tespit edilen binalar beyaz ve canlı renklerlerden oluşan renk kombinasyonuyla boyanacak.

Binalar yine belediye tarafından dağıtılacak saksılar ve renkli çiçeklerle, mahallelilerin de katılımıyla süslenecek.

Tüm bu alanlarda cephe boyama çalışmalarının yanı sıra, sosyal ve kamusal sanat projelerinin de hayata geçirilmesi, böylece mahalleliyle birlikte daha nitelikli ve mutluluk veren yaşam alanları oluşturulması amaçlanıyor.

İlk uygulama önümüzdeki günlerde başlıyor...

Bu habere özel ilgi gösterdim...

Çünkü arşive bakanlar bu konuyu en az 10 kez gündeme getirdiğimi ve benzer önerilerde bulunduğumu görecekler.

Nedense yıllardır bu konu hep önemsenmemişti.

Yollar için de kaç kez ne önerilerde bulunmuştum.

Şu an anımsadım...

İstanbul'da da imar konusunda önemli bir çalışma gözleniyor.

Şu anda tüm kanalizasyonlar temizleniyor.

Yılların birikimi var...

Darısı İzmir'in başına...

'Birikim' sözcüğünden ne demek istediğimi herhalde anlamışsınızdır.