Yıl 1998 Avustralya Melbourne'dayız. Aynı zamanda 2000 Dünya Kongresi'nin yapılacağı ülke oylanıyor (ve Türkiye kazandı). Her yıl olduğu gibi Türkiye adına öneri verilmiş.
1989'dan bu yana bıkmadan usanmadan çalışarak. Her zaman söylerim, bu uluslararası bilimsel kongreler aslında siyasetin merkezi. Aynı zamanda güçlü dostlukların oluştuğu yerler. Eşimin başladığı 1983 yılından bu yana artık bir büyük aile olduk. Olduğumuz ülkelerde hem kamuoyu oluşturmak için hem de dostluk adına özel gruplarla yemeğe gideriz. İşte 1998'de de çok methedilen kanguru etini tatmak için birlikte olduğumuz içinde Fransızlar, İtalyanların da olduğu bir grupta sorulara, eleştirilere cevap vermeye çalışıyoruz. Konular Ermeniler, Kürtler ve demokrasi, Türkiye'nin niye doğuya, Kürtlere özerklik vermediği. Derken eşim sinirlendi ve İtalyanlara o zaman yaşadıkları sorunlar nedeni ile niye Padanya'ya (Kuzey İtalya) özerklik vermediklerini sordu. Hepsi ayağa kalktılar, Padanya diye bir yer olmadığını, hatta bu konunun konuşulamayacağını İtalya'nın bir bütün olduğunu söylediler. Eşim de, o zaman Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan toprağın da bizim olduğunu, Kürdistan diye bir olgu olamayacağını söyledi. Neyse diğerleri hepimizi sakinleştirdiler lakin ne yedik, nasıldı kanguru eti, hatırlamıyorum.

***
Evvelki gün Euro News kanalında haberleri izliyorum aynı kıyamet İspanya'da kopuyor.
Gülümsedim, ne demiş atalarımız? Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
Ama hala uluslararası her arenada hala Türkiye'nin, tarihinin doğru ve iyi tanıtılmadığını düşünüyorum. Hatta bilgisizlikten, haklı iken haksız çıkarıldığımızı. 40 yıldır dışarılarda Türkiye adına yaşadıklarımızı, öğrendiklerimizi yazsam kitap olur. Bugün beni ilgilendiren Türkiye'nin içinde olanlar, bunda yer alan bütün partiler. Türkiye'de kurulmuş partileri yazmaya çalışsam köşeme sığmaz, Google'a girerseniz detayıyla var. Tarihin nasıl parti çöplüğüne dönüştüğünü görürsünüz. Ne olup bittiğini ne işe yara(ma)dıklarını. Geçtiğimiz cuma günü yapılacak bir parti toplantısı için çok uzun yıllardır omuz omuza koşturduğum sevgili Emel Denizaslanı'ndan bir davet aldım.  Kurdukları "Kadın Partisi" ile ilgili. Kuruluş aşamasında da çağrılmıştım ancak kendimce nedenlerle gitmemiştim. Cuma günü köşe yazarı olarak katıldığım toplantılarından kendimi eleştirerek çıktım. Birey olarak önceleri katılmadığım, dinlemediğim bilgilenmediğim için. Ön yargı hepimizde var, hoşgörümüz kıt, hayata baktığımız pencereler de sınırlı.
***
Biliyor musunuz 17 Kasım 1972'de Türkiye Ulusal Kadınlar Partisi "TUKP" 16 kişi tarafından kurulmuş. Öncesini bir şekilde biliyorum. Kadınlar Halk Fırkası (KHF) Nezihe Muhiddin öncülüğünde siyasi ve sosyal konulara, kadınlık durumuna duyarlı kadınlarla. Türkiye'de kurulan ve ikinci meclis tarafından aşırı bulunarak Türkiye'nin kapatılan ilk partisi olarak tarihe geçen. Zamanın içişleri bakanının 8 ay bekleyip kadınların seçme ve seçilme hakkı olmadığı gerekçesi ile izin vermediği. Erkek demokrasiden gerçek demokrasiye! Genel Başkan Benal Yazgan diyor ki, kadınların, gençlerin tüm bireylerin, toplumun barış, özgürlük, eşitlik ve demokrasi içinde yaşaması için, gelin birlikte mücadele edelim. Sevgisiz dünyada sevgiyi, adaletsiz dünyada adaleti, dayatmacı anlayışa karşı dayanışmayı, hukuksuzluğa karşı hukukun üstünlüğünü, antidemokratik dünyada gerçek demokrasiyi cesaretlendirmek için siyasetin yapılma biçiminde tüm siyasi partilere örnek olabiliriz. Hiçbir sesten korkmadan, onu bastırmadan ortak yapabileceklerimiz yarınımızın umudu olabilir.
Evet sevgili okuyucularım, ben de umudumu kadınlara bağlıyorum.