Yıl 2 Temmuz 1993, toplumsal yaşamda dini etkilerin yükselişe geçtiği zamanlar. Kardeşlik, dostluk diyen binlerce insan Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas'a gelir. Davetliler arasında dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olan Aziz Nesin de var. Hava yaz günü ama kara bulutlar yavaş yavaş kentin üzerine yürüyor. Sabahtan başlayan olaylar şenliklerin bir yas gününe dönüşeceğinin ilk işaretlerini veriyor ama kimse görmüyor, görmek istemiyor.

Kimliği belirsiz bazı kişiler Müslümanlar ve Türkiyeli Müslümanlar imzalarıyla 'Müslüman kamuoyuna ve İslam'a yapılan saldırılara izin vermeyelim' başlıklı bildiriler dağıtmaya başlıyor. Bildirilerde Aziz Nesin, bir gün önce yaptığı konuşmada İslam'a dil uzattığı iddia edilerek açıkça hedef gösteriliyor, 'Gün Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür' denilerek katliama adeta davetiye çıkarılıyordu.

Aralarında elinde benzin bidonları bulunan kişilerin de yer aldığı yaklaşık 10 bin kişi polisin gözleri önünde önce hükümet konağını taşa tuttu, ardından itfaiye araçlarını ateşe verdi. Polis kameralarına yansıyan görüntülerde yaşananlar karşısında dehşete düşen bir polisin telsizine gelen anons ise olayların katliama dönüşmesinin nedenini apaçık gösteriyordu; 'Müdahale etmeyin!..'

Nefretle yürüyen kalabalık daha sonra anma etkinliğine gelenlerin sığındığı Madımak Oteli'ne yöneldi. Otel taşlandı, önündeki araçlar ateşe verildi. Yangın kısa süre içinde otele sıçradı. Otele sığınan, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok, Hasret Gültekin, Uğur Kaynar, Ozan Türkyılmaz gibi şair ve yazarların da bulunduğu 35 kişi yanarak ya da dumandan boğularak yaşamını yitirdi.

Saatlerce kurtarılmayı bekledikleri halde kimsenin yardıma gelmediği Madımak Oteli'nin merdivenlerinde çaresizce oturan 3 şair 'Metin Altıok, Behçet Aysan ve Uğur Kaynar'ın aralarında geçen son diyalog ise her şeyi anlatıyordu.

Dışarda, 'Bunların katli vaciptir' diye bağıran, tekbir getirerek oteli taş yağmuruna tutan kalabalık beklerken 3 şair olacakların farkındadır. Aralarından birisi "Olaylar büyür de birimize bir şey olursa ne yaparız?" diye sorar. Elindeki kırık fırça ile, dışarıda bekleyenlerin nefretine, kinine karşı koyamayacağını bildiği halde o kırık fırçayı elinden bırakmayan ve uzaklara dalan şair Metin Altıok, o soruya, "Kalanlar ölenler için şiir yazar" diye cevap verir.

'Şiir yazar...' ne bir kin vardır sözünde, ne kızgınlık, ne sitem. Sadece şiir yazan, bu toprakların türkülerini söyleyen o güzel insanların katledilişinin üzerinden tam 25 yıl geçti.

Katliamda hayatını kaybedenlerin yakınlarının acısı ilk günkü gibi taze olsa da katliamı gerçekleştirenlerin suçu zamanaşımına uğradı. Birileri çıktı, zamanaşımı 'hayırlı olsun' dedi. Birilerinin nefreti 25 yıl sonra bile geçmedi. Bir tarafta düşünceleri ile sonsuza kadar yaşayacak olan, kendilerini diri diri yakan kalabalık dışarıda nefret kusarken bile şiir yazmaktan bahseden, şiirlerini, şarkılarını, nakışlı sözcüklerini insan olana, insan kalabilenlere bırakan şiir yürekli insanlar var. Diğer tarafta ise kendilerinden başka doğru bilmeyen, dâhil olduklarını iddia ettikleri inancın hiçbir gereğini yerine getirmeyen, durduğu yeri unutup nefret kusmaya devam edenler var...

'Kalanlar ölenler! için şiir yazar' elbet şairim. Türküler söyler, nakışlı sözcükler dizerler. Ya bu yaşayan ölüler için kim ne yazsın şairim, ne yazalım ki yakışsın?!

Not: Sivas Katliamı'na farklı bir pencereden bakmak ve farklı kalemlerden okumak isterseniz, Kırmızı Kedi Yayınları'ndan 2012 yılında çıkan ve Orhan Tüleylioğlu'nun hazırladığı "Merdivende Üç Şair" isimli kitabı okuyabilirsiniz.