Eskişehirspor ve Göztepe... Puan tablosunun altlı üstlü iki takımı. Eskişehir, tecrübeli oyuncularıyla şampiyonluk için mücadele ediyor. Göztepe ise, Türkiye'nin maddi olarak en rahat kulüplerinden biri olma avantajıyla şampiyonluk için mücadele veriyor. İkisinin de artı tarafları olduğu kadar, eksi tarafları da var dikkat çeken. İkisi de defansif olarak çok açık veriyor ve ikisi de maçlarında mücadele düzeyini yüksek tutamıyor. Bu da beklenmedik sonuçlar almalarına neden oluyor.
Göztepe 2 haftadır mağlup oluyordu, Eskişehir ise 6 haftadır maç kazanamıyordu. Eskişehir'i durdurmanın yöntemini bulmuştu tüm takımlar. Önce defans sağlam tutuluyor, hücumcuları oynatılmıyor sonra da hızlı ataklarla ileriye çıkılıyor, defansı gafil avlanıyordu. Manisaspor bu yöntemle 5 gol atmıştı Es Es'e.
Ligin ilk yarısındaki maçtan kalan bir hesabı vardı Eskişehir'in, Göztepe ile. Mutlak galibiyet isteniyordu tüm camia tarafından. Bu yüzden taraftarlar da takımlarını desteklemek için tribünleri tıklım tıklım doldurmuştu. Uzun süredir böyle bir doluluk görmemişti bu stat, belki de ilk defa görüyordu. Ligin bu sezon için seyirci rekoru da kırılmış olabilirdi.

Mücadele başladı. Göztepe'nin oyun sisteminde bariz bir değişiklik yoktu. Bildiğimiz Göztepe. Ev sahibi takım biraz daha iyi idi ama fark yaratacak kadar değil. Takım olarak pek fazla fark olmasa da oyuncu mentalitesi olarak bir fark vardı.

Geçen hafta, Ümraniye maçına gidelim. Lokman Gör, ceza alanına hareketlenen rakibini gördü ama marke etmek için koşmadı, o oyuncu da golünü attı, Göztepe'nin ipini çekti. Bu maça dönelim. Dakika 6, sol taraftan gelişen Eskişehir atağı... Sağ tarafta, orta sahaya yakın bir noktada duran Erkan Zengin. Hemen 2 metre yakınında Canberk Dilaver. Eliyle 'bu boşta' dercesine bir işaret yapıyor ama kendisinden başka bir arkadaşı yok orada. Erkan ceza alanına koşarken, Canberk marke etme gereği duymuyor. O Erkan, ceza alanı içinde, bomboş bir pozisyonda, topu önünde buluyor ve çok rahat bir şekilde golü atıyor. Göztepe nakavt. Geçen hafta böyle bir gol yemişken, böylesine önemli bir maçta da aynı türden gol yemenin bir açıklaması olabilir mi?
Hafta arası bir önceki maçın analizi yapılmadı mı?
Hatalar saptanıp, oyuncular uyarılmadı mı?
'Amaaannn boşver' demekle başarı gelmez. Kendini yormadan, sınırlarını zorlamadan başarı gelmez. Hatasını düzeltmeyen ve daha da kötüsü hatasını bilemeyenlerle başarı gelmez. İnancı olmayan oyuncularla başarı gelmez. Ödemelerini alamayan oyuncuların umursamazlığını anlardım ama pazar günü bir şey daha anladım: Ödemelerini zamanında alan, bir eli yağda bir eli balda olmak da oyuncuları rehavete sokuyor, 90 dakika top peşinde koşmak angarya görülüyor.    
2. gol aynı şekilde. Yine ceza alanına koşu, yine marke eden yok ve yine gol. Bu golden sonra Göztepe tempo yükseltti ama morali yüksek taraftarını arkasına almış Eskişehir, aynı şekilde karşılık verdi.

Tempo 2. yarıya da taşındı. Göztepe biraz daha üstün görünürken, bir kontra atak, üst üste inanılmaz 2 hata, fark 3. Günay, önüne gelen topla rahatça oynayabilirdi. Vurmayı tercih etti ama gitti gitti Ofoedu'nun üzerine vurdu. Seken topa Canberk ıska geçti. Biraz da mucizevi şekilde Ofoedu, top ve boş kale baş başa kaldılar.
Korner... Köşeden ceza alanı önüne yerden pas atılıyor, yaklaşık 25-30 metreye. Bomboş pozisyonda Hasan şut çekiyor, rakibinden dönüyor, tekrar önüne geliyor, bir kez daha şut ve bu sefer gol. 4-0.

Göztepe'de Halil'in yokluğu çok çok fazla hissedildi. Çünkü onun dışında bu takımda kanatlarda etkili olabilecek başka oyuncu yok. Kanatsız oynaması, herhangi bir varyasyon üretememesi, Eskişehir defansının çok rahat bir oyun çıkarmasını sağladı. Bir kaç hata yaptılar ama bunu da sarı kırmızılılar değerlendiremediler.
Göztepe'yi kalbi durmuş bir hastaya benzetiyorum. Kalbi çalıştırmak için şok vermekten başka bir yol yoktu. Bu şok Okan Buruk'un istifasıyla verildi ancak asıl oyuncular üzerinden olmalıydı diye düşünüyorum.

Altınordu evde yoktu

Çekişmeli bir maç izledik Bornova'da cuma günü. Küme düşme hattının içindeyken, son 4 haftada yenilgi yüzü görmeden, topladığı puanlarla, üst sıralara doğru bir ivmelenme içinde olan Samsunspor, Altınordu'nun konuğu olmuştu.
Karşılaşmanın başlarında, saha içinden çok tribünler ilgi odağı idi, Altınordu bandosu sayesinde. Sanırım bizim gibi Altınordulu oyuncular da bandoyu dinliyor olsa gerek, sahada yoklardı. Oynayan konuk takım, pozisyonlara giren konuk takım, golleri kaçıran yine konuk takımdı. Neyse ki ilk yarıyı gol yemeden bitirilebildi.
İkinci yarı Altınordu kendine gelmişti. Önce dengeyi kurdu, sonra daha iyi oynamaya başladı. Tempolu bir mücadele vardı. Her iki takım da baskı yapıyor ve buna rağmen iyi paslaşmalar yapılabiliyordu zaman zaman. Tam olarak birbirlerinin oyununu bozamıyorlardı yani.
Altınordu'nun cılız bir iki atağı oldu sadece. Gole daha çok yaklaşan konuk takımdı. 65. dakikada da aradıkları golü buldular. Bu golden 8 dakika sonra da fark 2'ye çıktı. Bu da skoru belirleyen gol olmuştu.

Son dakikalarda Samsun skoru koruma derdine düşünce, Şeytanlar yüklendi, hiç bulamadıkları pozisyonları buldular ama fileleri sarsamadılar.
Genel olarak orta sahada takımlar arasında eşitlik vardı. Öne çıkaran etken, ceza alanı ve civarı oldu. Altınordu yokları oynarken, Samsunspor burada da iyi paslaşmalar yaptı. Bu iyi paslaşmalarda ev sahibi takımın da katkısı büyüktü. Hep topun olduğu yere koşuldu, orada çoğalmaya çalışıldı. Tutmaları gereken oyuncular boş bırakıldı, Samsun'un rahat oynamasına izin verilmiş oldu. Topun olduğu yere koşmak için orada arkadaşlarının eksik yakalanmasından ya da kademeye girmek gerektiğinden olmalı. Böyle bir durum yoktu. Yoksa tuttuğun kişi taç çizgisine yakın da olsa, kontrolünde tutman gerekir. Her hücum oyuncusu kontrol altında olunca da topla oynayan pas verecek arkadaşını bulamaz, çalıma ya da şut çekmeye gitmek zorunda kalır, kaptırır.  

Rüzgârın takımı

Rüzgârın takımı Bandırmaspor. Kendi sahasında rüzgârdan da öte, fırtınada oynuyor. Şansına İstanbul deplasmanına gidiyor, orada da rüzgârla karşılaşıyor. Gerçi Ümraniyespor, kendi sahası varken, bu maçta stat değiştirdi ve rüzgârıyla nam salmış Atatürk Olimpiyat Stadı'nı tercih etti, bu da Bandırma'ya denk geldi.
İlk yarı rüzgâr ev sahibi takımın arkasındaydı. Sonraki yarıyı düşünüp, avantajlı bir skorla devreyi kapatacağını öngörüyorken, yanıldım. Tamamen rölantide oynadı. Bu oyun Bandırmaspor'un ekmeğine yağ sürdü. Onlar da yavaştan aldı, Ümraniye'yi uyandırmamak için sessiz sakin oynadı, başarılı da oldu.
Bu yarıda dikkat çeken 2 unsur vardı. Birinde Bandırmalı oyuncunun ters vuruşunda top havadan kaleye doğru inmeye başladığında kaleci Okan Kocuk zıplayarak, riske girmeyip topu dışarı gönderdi. Ondan bu topu tutmasını beklerdim. İyi bir kaleci olmak istiyorsa, bu pozisyonda bunu başarabilmeliydi, o kadar da zor bir pozisyon değildi.
Bir diğer konu ise Atabey'in golcülüğü. Uygun bir pozisyonda topa vurdu ama kalecinin ayaklarına nişanladı. O pozisyonda sağ ayak yerine, sol ayağı ile vurabilse, topa dışarıdan içeriye doğru falso verdirebilse golünü atardı. Çok ama çok çalışmalı gol vuruşlarına.
İkinci yarı biraz daha hareketliydi oyun. Bu hareketli oyunda Ümraniyespor daha iyi olan taraf idi, çok olmasa da. Topa daha fazla sahip oldu, daha fazla şut çekti ve daha fazla kaleyi tutturdu. Her şeye rağmen, kazanabileceği hissi uyandırmadı. Maç da başladığı gibi bitti.
Bandırmaspor'un halini anlatacak bir pozisyon yaşandı 69. dakikada. Bulut, Bandırma ceza alanı önünde topla buluştu, çevresine bakarak ne yapacağını düşündü. Durdu, durdu, durdu... Bir tane bile Bandırmasporlu oyuncu basmadı, kendi haline bıraktı. Bu kadar rahat oyuna ceza alanının önünde asla izin veremezsin. Hele o tehlikeli bölgede 1 kişi değil, 2 kişi değil, 3 kişiyle baskı yapmak zorundasın.
Kötü oyun da olsa, 1 maçı eksik olmasına rağmen ilk 6 içinde yer alan Ümraniyespor'dan deplasmanda 1 puan almak da başarı sayılır.

Kötü oyun, çok gol

Balıkesirspor, oyun başlar başlamaz üstünlüğünü rakibine kabul ettirdi. Yüklendi, 26. dakikada Mersin İdmanyurdu geldi, golü attı. Balıkesir yine yüklendi, 34. dakikada Mersin İdmanyurdu 2. kez geldi, 2. golünü attı. Bu golden sonra Balıkesirli oyuncular şaşırdı kaldı ve Mersin 3. kez geldi 45. dakikada 3-0'a getirdi skoru, deplasmanda.
Balıkesir'de defans diye bir şey yoktu adeta. Her atak gol oldu, tam bir şok yaşandı. Aynı şekilde, hücum oyuncusu da yok gibiydi. O kadar atağa rağmen, pozisyon yok denecek kadar azdı.
İkinci yarıda da oyun sistemi aynıydı. Balıkesir bastırdı, Mersin defans yaptı. Gol atma umutları yavaş yavaş tükenmek üzereydi. Burak altıpas içinden, boş kale varken üst direği nişanladı. Neyse ki 10 dakika önce oyuna girmiş olan Doğa oradaydı ve direkten dönen bu topu tamamladı, fark 2'ye indi.
20 dakika kalmıştı maçın bitmesine. O kadar atağa rağmen, pozisyona girememe, gol atılabileceği ümidini vermiyordu ki, 74. dakikada kırılma noktası geldi. Mersin İdmanyurdu, Emrah'ın çift sarı kartından sonra 10 kişi kaldı. Gerçi bu faul ceza alanı içerisindeydi ve penaltı da verilmesi gerekiyordu ama ceza alanı dışında olduğunu değerlendirdi hakem. 84. dakikada Mersinli oyuncunun saçma bir penaltıya yol açmasıyla fark indi 1'e. Maç bitti bitecek derken, konuk takım defansının inanılmaz bir hatası ve beraberlik golü...
İstatistiklere bakarsak, iki takım arasında uçurum vardı. Balıkesirspor çok ama çok üstündü. Topla oynamada %67, şut çekmede 21'e 5, köşe vuruşunda 9'a 0. Tek eşit şey skordu. Maçın sonucunu belirleyen etken güzel oyun veya yetenek değil, defans hataları oldu.

Manisa kayıp, aranıyor

Evkur Yeni Malatya doludizgin gidiyordu ligde ve Manisaspor buna bir dur demeyi kafasına koymuştu. Malatyaspor liderdi ve bu mücadelede de tek hedef galibiyetti, yoluna devam edebilmesi için. Hücum oynaması kaçınılmazdı, bu da Manisa'nın en sevdiği oyun sistemi idi. Rakip yüklenecek, Manisa da kaptığı toplarla, hızla çıkıp, golleri atacaktı.
Maç başladığında gördük ki Malatyaspor rakibini çok iyi analiz etmişti. Kontra atakları için de özel olarak çalışmış olsa gerek, bunları Manisa hiç yapamadı dersem doğru olur. Tam atak başlayacakken, faul yaparak da durdurma yoluna gittiler. Birkaç başarılı çıkışları olsa da, bunda da son vuruşları iyi yapamadılar.
Topa hâkim olan Malatya idi. İlk yarı golsüz sona ermiş olsa da 2. yarı baskı biraz daha arttı. Önce 55'te öne geçti, sonra 71'de 2. kez ağları sarstı.
2-0'a rağmen yine yüklenen Malatya idi. Çok daha iyi oynadılar, ödülünü de 3 puanla aldılar. Manisaspor da uzun bir süredir bu kadar kötü bir performans sergilememişti.
Taraftara da değinemeden geçmemek lazım. Maçın sonlarına doğru 'yönetim istifa' diye bağırmaya başladılar. Ligin 2. yarısında çıkış yakalamış bir takım. Bu maçta yenildi ama lidere yenildi. Bunu büyütecek bir durum yok ortada. Böyle bağırmak için ortada başka sebepler olması gerekiyor ki varsa ona da bir şey diyemem.

1-1'lerini sıkmadılar

Tatsız tuzsuz, pozisyonsuz bir karşılaşma izledik Antep'te. 5. dakikada Denizlispor korner kullandı. Penaltı noktası civarına gelen topu Yasin Ozan kontrol etti. Kaleye baktı, duruşunu ayarladı, en uygun yere vurdu, Büyükşehir Gaziantepspor ağlarını sarstı. İşin ilginç yanı bir korner atışında, ceza alanı içinde bir oyuncu bu kadar nasıl boş bırakılır, anlamak mümkün değil. En yakın oyuncu en az 2 metre uzağında. Bunu da geçtim, vuruşa hazırlarken nasıl hiç kimse müdahale etmeden izlemeyi yeğler? En çok gözüme batan oyuncu Muhammet Reis oldu. Olduğu yerde kalışına, hiçbir şekilde hareketlenmemesine ve bir hakemmişçesine golü izlemesine çok şaşırdım. 'Bu golü Denizli atmadı, Büyükşehir Gaziantepspor yedi' demek daha doğru olur.
1-0'dan sonra Denizlili oyuncular, ikili mücadelelerde hep yerde kaldılar, hakem de bu tür mücadelelere göz yumunca, top kayıpları yaşandı. Ev sahibi takım biraz daha üstün göründü sahada. 36. dakikada bu sefer Denizlili oyuncular, yapılan ortada, arkadaki Muhammet'i unuttular, bomboş bir pozisyonda, rahat bir vuruş yaptı, beraberliği sağladı.

Her iki takım da bu sonuca razı bir görüntüdeydi. Sahada bir şeyler yapmaya çalışan oyuncu olarak Ekigho öne çıktı sadece. Sol tarafta Denizli defansını çok zor durumlarda bıraktı ama oyuncuların ceza alanına girmeyi pek tercih etmemeleri nedeniyle hiçbir tehlike yaşanmadı Denizli kalesinde. 1-1'lik beraberlik hem Büyükşehir Gaziantepspor'u hem de Denizlispor'u mutlu etti.